Kölem Olur Musunuz?

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
26 Ara 2011 16:48:07
Hayırlı akşamlar.

Kölem olur musunuz?

Hz. Ali (r.a.) atfedilen "Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum." cümlesi öğretmenlerin en sevdiği sözlerden biridir.
Bu sözün ne zaman, nerede, ne amaçla söylenmiş olduğunu tesbit edemedim.
Ama gözlemlediğim bir husus var, öğretmen olmayan biri, bir öğretmene bir şey öğretmeye niyetlendiğinde genellikle tepki görüyor.
Tepki görmeyi göze alarak, değirmende saçlarımı ağartırken öğrendiğim bir iki hususu paylaşmak istiyorum.
Paylaşmak istediğim ilk husus kölelik kavramına bakış açımı açıklamaya yöneliktir.

80'li yıllarda Halk eğitim merkezinde bilgisayar kursuna devam etmiştim.
Kurs bitirme sınavına gireceğimin akşamı, ilk kurs öğretmenim telefon edip,
çalışmaya başladığı özel bir dershanenin bilgisayar labaratuvarında bir elemana ihtiyaçları olduğunu, ilgilenip ilgilenmeyeceğimi sordu.
Ertesi gün sınav çıkışı dershanede işe başlamıştım.
Dershanede uygulanan sisteme göre, öğrenciler önce teorik ders görüyorlar, daha sonra labaratuvara gelip uygulama yapıyorlardı.
Benim görevim uygulama esnasında öğrencilere yardımcı olmaktı.
İlk günler öğrencileri tanımadığım için, yaptıkları çalışmalarla ilgilendim.
Çalışmalarını inceledikçe hayretler içinde kalıyordum.
Çünkü kelimenin tam anlamıyla saçma sapan komutlar yazıyorlardı.
Bu durum bir iki öğrenci için geçerli olsa konuyu öğrenmemiş deyip geçeceğim, ama hemen hemen tüm öğrenciler benzer şekilde saçma komutlar kullanıyordu.
Saçma komutlar yüzünden bilgisayar sürekli hata veriyor, öğrenciler bir ilerleme kaydedemiyordu.
Başlangıçta hatalarının ne olduğunu söylemek yerine, ingilizce hata mesajlarını tercüme ederek hatalarının nerede olduğunu anlamalarını
sağlamaya  çalıştım. Fakat kısa sürede bu şekilde baş edemeyeceğimi anladım.
Hatalarının ne olduğunu söyleyip, düzeltirsem bu durumda sürekli bana bağımlı kalacaklardı.
Hataları kendilerinin görüp düzeltmeyi öğrenmeleri gerekiyordu. Bu nasıl olacaktı?
Bir gün, azimle çalıştığı halde ilerleme kaydedemeyen bir öğrencinin yanına oturdum ve programındaki ilk hatayı göstererek
bunu neden böyle yaptın diye sordum.
Öğrenci programın o kısmını neden o şekilde yazdığını gayet MANTIKLI bir şekilde açıkladı.
Daha sonraki hatalarını da gösterek sorumu tekrarladım. Her seferinde de yaptığı işlem için çok MANTIKLI cevaplar verdi.
Cevapları tamamiyle MANTIKLI olmasına rağmen bir eksiklik vardı, kendi düşüncelerini bilgisayara kabul ettirmeye çalışıyordu.
Yazdığı komutlar bilgisayarın çalışma sistemine aykırıydı.
Öğrenciye şunları söyledim:

- Bilgisayara istediklerini yaptırmak istiyorsan, onun çalışma sistemine uymak zorundasın, çalışma sistemine uymadan DÜŞÜNDÜKLERİNİ yaptırman MÜMKÜN DEĞİLDİR.
Düşüncelerini onun sistemine uygun olarak yazarsan bilgisayar senin KÖLEN OLUR her istediğini yapar.
Tüm öğrenciler aynı hatayı yapıyorlardı.
Bilgisayarın nasıl çalıştığını anlamadıkları için kendi MANTIKLARINA göre komut veriyorlardı.
Bilgisayarda verilen komutları anlamıyor, istenileni yapmıyor, hata veriyordu.
Dershanenin sürekli değişen öğrencileri vesilesiyle bir çok insanla muhatap oldum.
Ve farkına vardım ki, insan ilişkilerinde de benzer bir durum söz konusu.
Muhatabınızın düşünme sistemini bilmediğiniz sürece düşüncelerinizi karşı tarafa  kabul ettirmeniz mümkün olmuyor.
Ancak muhatabınızın düşünme sistemini bilir onun düşünme sistemine göre söylemlerde bulunursanız isteklerinizi kabul ettirmeniz mümkün oluyor.
Bu durum kadın-erkek, çocuk-ebeveyn, öğretmen-öğrenci gibi her türlü ilişkide geçerli bir durumdur.
Muhatabınızın düşünme sistemini dikkate almadan yaptığınız konuşmalar TARTIŞMA ve ÇÖZÜMSÜZLÜKLE sonuçlanır.

Bu noktada şu soru aklınıza gelebilir, kuralları bilgisayar veya muhatabımız koyacaksa KÖLE KİM OLUYOR?
Köle kural koyabilir mi?
Haklısınız ama sonuçta istekleriniz yerine gelecekse kuralları başkasının koymasının bir önemi var mıdır?
Biraz kafanız karıştı sanıyorum. O zaman kafanızı biraz daha karıştırayım :)
Bu konunun başlığını okuyanlar büyük bir ihtimalle ÖNYARGILI davranarak tepki yazısı yazmak için yazdıklarımı okuyacaklardır.
Okuyanların bir kısmı yazdıklarıma hak verecek ve acaba başka ne yazacak düşüncesiyle diğer yazılarımı da okuyacaktır.
Bir kısmı ise yazdıklarımı SAÇMA bulup, yazacağım diğer saçmalıklara da "cevap vermeye değmez ama" diye başlayan cümlelerle
cevap vermek için okumaya devam edeceklerdir.
(Bir kısmı ise yazdıklarımı okumayı reddedip meydanı bana bırakacaklardır.)
Her iki grupta benim istediğim şeyi (yani yazdıklarımın okunması) yapmış olacak. :)
Diğer bir deyişle her iki grupta benim kölem olacak :)
Yazımı bilgisayarımın çok sevdiği bir cümle tipi ile sonlandırmak istiyorum.
Kölem olmak istediğinize EMİN MİSİNİZ?

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 28 Ara 2011 18:08:00
Hayırlı akşamlar.

Büyük aşklar nefretle başlar
veya
Orası Benim Yerim, Lütfen Kalkar Mısın?


tarıköğretmen forumdaşım "Orası Benim Yerim, Lütfen Kalkar Mısın?" başlığıyla bir konu açmıştı.
Fırsat bulup konu ile ilgili düşüncelerimi yazamamıştım.
Başka bir konudaki düşüncelerimi yazmak isteyince tarıköğretmen forumdaşımın konusundan örneklendirmeyi uygun gördüm.

"Orası Benim Yerim, Lütfen Kalkar Mısın?"
türündeki cümleleri kullanan kişiler genellikle iki tür durumla karşılaşacaklarını düşünerek hareket ederler.
1) Muhatap (her hangi bir düşünceyle) söyleneni yapacaktır.
2) Muhatap söyleneni yapmayacaktır. Söylenenin yapılmaması durumu için dişler ve tırnaklar gösterilmeye hazır beklenilir :)

Bu tür kişiler için üçüncü, dördüncü gibi alternatifler yoktur.
Eğer farklı bir alternatif söylecek olursanız, örneğin
- Buradaki sandalye ile karşıdaki sandelyeyi az önce yer değiştirdim. Sizin sandalyeniz karşıdaki...
şeklinde bir cevap verecek olursanız şaşırıp bocalayacak, davranışındaki saçmalığı farketmesine rağmen,
geri adım atmayı gururuna yediremeyip davranışını SAVUNMAK İÇİN bir şeyler söyleyecektir.
Bu aşamada işiniz kolaydır. Çünkü muhatabınız artık SAVUNMA konumundadır, istediğiniz gibi saldırabilirsiniz :)

Çok nadirde olsa üçüncü, dördüncü alternatifler için hazırlıklı kişilerle de karşılaşabilirsiniz.
Bu durumda altın madeni bulmuş kadar sevinmeniz gerekir.

İnsanlar karşılaştıklarında veya tanışma merasimlerinde sözleşmişçesine
- Merhaba, Nasılsınız?
- Teşekkür ederim. Siz nasılsınız?
cümlelerini kullanırlar.
Nasılsınız? sorusu beni her zaman rahatsız etmiştir. Bu kelimeyi kullanmaktan özenle kaçınırım.
İnsanlarla tanışmak için onların tepki göstereceğini düşündüğüm bir şey söylerim veya yaparım.
Gösterdikleri tepkiye bağlı olarak bir iki cümle konuştuktan sonra alttan almaya başlayarak özür mahiyetine sözler sarf ederim.
Cümlelerimdeki yumuşamayı zayıflık olarak değerlendirip, daha fazla üzerime gelirse o kişi ile iletişimi sürdürmenin faydalı olmayacağını anlarım.
Muhatabım cümlelerimdeki yumuşamayı dikkate alarak iletişimi sürdürme imkanı veriyorsa benim açımdan altın madeni bulmuş olmakla eş değerdir.
Çünkü kolay kolay yıkılmayacak bir arkadaşlık için sağlam bir temel atıldığına inanırım.

Şiddetli bir tartışma ile bağlılığın değeri ölçülmemiş arkadaşlıkları yarım arkadaşlık olarak görürüm.
Eğer şiddetli bir tartışmadan sonra da arkadaşlık devam ettirilebiliyorsa bu arkadaşlık benim için değerlidir.

Tanışma anında yaşanmış tepki olayı iletişimin sağlıklı yürüyüp yürümeyeceğinin en önemli göstergesidir.
Açıklamalarım dikkat alınırsa "Orası Benim Yerim, Lütfen Kalkar Mısın?" benzeri bir cümle benim gibi düşünenler tarafından da kullanılabilecek bir cümledir.
Bu nedenle bu tür cümleleri kullananlara karşı tümüyle olumsuz yaklaşmamak daha uygun olur.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 03 Oca 2012 16:53:42
Hayırlı akşamlar.

Eleştiriye karşı değilim, eleştirenlere kızıyorum.

1) Bir eleştiri yazısı yazacağım zaman veya okuduğumda bu cümle aklıma gelir ve gülümserim.
Bilirim ki birileri ELEŞTİRENE kızacaktır.
Çünkü her eleştiride az veya çok HAKLILIK payı vardır.
Kişiler bu haklılık payını göremez ve görmek istemezler.
İşin kolayına kaçıp, eleştirene kızmayı tercih ederler.

2) Hiç bir insan mükemmel değildir ve hemen hemen hiç kimse kendi hatalarını göremez.
Başkaları bizim hatalarımızı söylediğinde ona kızmamız değil, teşekkür etmemiz gerekir.
Ama gerçek hayatta genellikle böyle olmaz ve eleştirenlere kızarız.

3) Eleştiriler genellikle abartılı cümleler içerir. Böylede olması gerekir.
Çünkü eleştirilen kişi hatalarını küçük ve önemsiz görmek ister, eleştiren kişi abarttığı zaman denge sağlanmış olur. :)

4) İyi bir eleştiri kinayeli cümleler içerir.
Çünkü bir kişi eleştiriliyorsa yaptığında/söylediğinde haklı yönlerde vardır.
Eleştirirken kinayeli cümleler kullanılarak, kişinin haklı olduğu noktalarda vurgulanabilir.

5) Eleştirilen kişi, genellikle eleştiren kişinin kendisi hakkında tamamen olumsuz düşündüğünü ZANNEDER.
Bu nedenle genellikle eleştirilen konular önemsenmez.
Bu durum kişisel gelişimi önemli ölçüde sekteye uğratır.

6) Eleştiride kullanılan kinayeli cümleler muhatabın o andaki ruhsal durumuna göre değerlendirilir.
Muhatap genellikle cümleyi olumsuz anlamda alır ve olumlu kısmını görmez veya göremez.
Nadiren de olsa olumlu yan görülür ve cümledeki olumsuzluk anlamsız hale gelir.

7) Eleştirilerde benzer durumlar için farklı tepkiler alınması çok normaldir.
Yıllar önce bir arkadaşım, Trakya yöresinin şivesini taklit ederek bir şeyler anlatıyordu.
Şive taklidi pek başarılı değildi, daha net söylemek gerekirse berbattı.
O yıllarda, ünlü bir tiyatro sanaçısıda  Trakya yöresinin şivesini taklit ederek gösteriler yapıyordu.
Gösterisinde kasıtlı olarak şiveyi hatalı kullanarak izleycileri kahkahalara boğuyordu.
O tiyatrocuyu kastederek:
- .......'den bile kötü taklit ediyorsun.
dedim.
Büyük bir memnuniyetle :
- Bu benim için büyük bir onurdur dedi.
Ünlü bir sanatçı ile kıyaslanmayı şereflendirme olarak kabul etmiş, benim yaptığım eleştiri boşa gitmişti.
Yakın zamanda benzer bir eleştiriyi başka birisine yaptım.
Muhatabımı ünlü bir edebiyatçı ile kıyaslayacak şekilde bir eleştiri cümlesi kullandım.
Muhatabım bunu hakaret olarak algıladı.
Şu hususu sık sık vurguluyorum:

Gösterdim! Gördü anlamına gelmez…
Söyledim! Duydu anlamına gelmez…
DUYDU! DOĞRU ANLADI ANLAMINA GELMEZ…
Anladı! Hak verdi anlamına gelmez…
Hak verdi! İnandı anlamına gelmez…
İnandı! Uyguladı anlamına gelmez…
Uyguladı! Sürdürecek anlamına gelmez…

Kişilerin bizim söylediklerimizi nasıl ALGILAYACAKLARINI kestirmemiz mümkün olmuyor.

8 ) Bir konuda eleştiri yapacağım zaman veya eleştiriye muhatap olduğum zaman, üzerinde asgari 10-15 saat düşünmeden
her hangi bir şey yapmamaya özen gösteririm. Çünkü anında verilen tepkiler genellikle yanlış anlaşılmalara sebep olmaktadır.

9) Eleştirilerin önemli bir kısmı yanlış veya eksik anlaşılma nedeniyle ortaya çıkmaktadır.
Bu nedenle eleştirilen kişi yanlış veya eksik anlaşılan bir durum olup olmadığına odaklanmalı, böyle bir durum varsa telafi yoluna gitmelidir.

10) Eleştirirken ve eliştirilere cevap verirken sert/kırıcı cümleler kullanılmaktan özenle kaçınılmalıdır.
Sert ve kırıcı cümleler yıkıcı özellik taşır. YAPICI amaçlı eleştiriyi amacından saptırır.

Çevrimdışı @kurtuluş@

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 684
  • 886
  • 684
  • 886
# 03 Oca 2012 23:43:13
Yaşam şartlarını değiştiremediğimiz sürece içinde bulunduğumuz şartlara tabiyiz.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK