Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.
"Medeniyet Köprüsü: Beş Şehirli" isimli eserden alıntı:
Fethi Gemuhluoğlu (d. 1922 İstanbul , ö. 1977 İstanbul)
Şair, yazar ve fikir insanı.
Anadolulu bir şehirli; Osmanlı medeniyeti bilgesi, anlatıcı, tanıtıcı, temsilci, yaşatıcı, yetiştirici, kültür ve şehir insanı.
“Gelecek mübarek bir vakte hazır olunuz.
Şâh-ı Velâyet’in kelam-ı mübarekelerini tekrar söylüyorum: “Gözü olana sabah ışımıştır.” Hâl-i yakazadayız. O sabahın alacasındayız…”
Başlıca Eserleri
Dostluk Üzerine
Çeşitli Dergilerdeki Makaleleri
Konuşmalarında coşkuya, aşka ve dostluğa yaptığı vurgu ile manevi hayata dikkat çekti ve müstakil olarak daha sonra defalarca basılan “Dostluk Üzerine” adlı konferansını 22 Kasım 1975 tarihinde verdi.
Necip Fazıl Kısakürek'in sözleriyle Fethi Gemuhluoğlu :
“Harp meydanında görünmeyen, fakat ateş hattındakilere sakalık eden, nakliye ve levazım kollarına yön veren, hususi çevrelerde mayası halis bir gençlik yoğuran, gönlü tasavvuf kokusuyla ıtırlı ve dili en murassa Osmanlıca zarbı içinde İslâmi zevk mazrufiyle nakışlı, son turfanda bir tipti.”
Belgeselde “Cevheri olan insanları keşfediyordu.” diye bahsedildi.
Cevheri olan insanı keşfetmiyordu, her insanda bir cevher keşfediyordu.
Nasıl her mermer parçasından heykel yapılabilir, eğer yapabiliyorsanız.
Fethi Ağabey öyleydi. Herkeste bir yetenek buluyordu. Ben şuna benzetiyorum.
Hazreti Peygamber’in çok meşhur Hadis-i Şerifi var. Biraz uygun değilmiş gibi gelebilir ama herkes bilir.
Yürürken rastladıkları köpek leşini gören sahabiler; burunlarını tıkayıp başlarını çevirince Hazreti Peygamber bunu fark ediyor ve oradan geçtikten sonra onları utandırmadan “Ne güzel dişleri vardı” diyen, o meşhur hadisi var.
Fethi Ağabey o hadisin ruhunu içine sindirmiş ve herkeste güzel ve değerli olanı arayan ve bulan bir insandı.
Ve onu geliştirmek için de muazzam bir misyonerlik yapardı.
Tanıyanlar bilir, mesela, Fethi Ağabey methetmelerinde biraz mübalağa ediyor, övgülerinde biraz aşırıya gidiyor, diye düşünürlerdi.
Halbuki o genç insanı övgüde aşırıya gitmenin Fethi Ağabeye bir faydası yoktu. Onu anlamakta zorluk çekenlerimiz vardı.
Ama çok çabuk anlaşılırdı ki, herkesin yapabileceği en iyi işi, en önemli başarıyı hemen keşfediyordu ve onun o vasfının üzerinde ısrar ederek o istikamette gelişmesini sağlıyordu.
Yalnız herkeste bir cevher keşfetmekle yetinmiyordu, bu cevherin gelişmesi için fiilen yardım da ediyor ve sonuca ulaşıncaya kadar desteğini sürdürüyordu.
Bu, benim çocukluğumdan beri benim memleketimde örneğini görmediğim yegane haslettir.
...
Osmanlı Devleti sona ererken Osmanlı sistemi hakkında araştırma yapan, bir tez yazan meşhur bir Amerikalı var: Albert Howe Lybyer.
Boğaziçi Üniversitesi’nde hoca idi.
Zannediyorum, 1913 yılında, imparatorluk biterken, Osmanlı Devleti’nin özü, yapısı hakkında önemli bir tez yazdı.
Tezinin İngilizce adı, Türkçeye Kanuni Sultan Süleyman Devrinde Osmanlı İmparatorluğunun Yönetimi adı ile çevrildi.
Orada Lybyer şunu söylüyor. Osmanlı sistemini anlatıyor, devşirme ile nasıl bir eliti nasıl oluşturuyorlar ve bu elite nasıl bir sorumluluk yüklüyorlar ve sorumlulukla birlikte nasıl bir ödül ve yetki veriyorlar; bunu mükemmel bir şekilde anlattıktan sonra, şunu ekliyor:
“Bugünkü Amerikan demokrasisi ile mukayese edersek hangisi ne derecededir”, diye bir konu açar ve önce Amerikan demokrasisinin erdemlerini sıralar.
“Amerika fırsatlar ülkesidir, herkesin önündeki engelleri kaldırır ve gidebileceği yere kadar serbestçe yürümesine imkân veren mükemmel bir sistemdir” diye özetledikten sonra devam eder: “
Ancak Osmanlı sistemi ise, yeteneğin önündeki engelleri kaldırmakla yetinmez, yeteneği kulağından tutar ve gidebileceği, yükselebileceği yere kadar bizzat kendisi götürür.
Böylesine rasyonel liyakat sistemi, böylesine meritokrasi, dünya tarihinde benzeri görülmemiştir” diye ifade eder.
Osmanlı’nın bu özelliği, imparatorluğun sonuna kadar belki aynı mükemmeliyette olmamakla birlikte yaşamaya devam etti.
İmparatorluktan sonra bunun izini hiçbir yerde görmedim, Fethi Ağabey hariç.
Fethi Ağabey sanki o sistemin son temsilcisiymiş gibi herkeste bulunan en iyi yeteneği bulur ve onun gelişmesi için fiilen yardım ederdi, kendisi bizzat o çok geniş çevresiyle temaslarını bu amaçla kullanırdı, kendi şahsi menfaatleri için değil.