Ya Olduğun Gibi Görün Yada Göründüğün Gibi Ol
TAŞKIN TUNA –Araştırmacı Yazar
Geçen gün bir arkadaşımla konuşurken, bana Mevlana’dan aşağıdaki şiiri okuyunca konu birdenbire derinleşti. Karşılıklı sohbete daldık.
Şefkat ve merhamette güneş gibi ol
Cömertlikte su gibi ol
Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol
Kusurları örtmede gece gibi ol
Tevazuda toprak gibi ol
Ya olduğun gibi ol,
Ya göründüğün gibi ol!
Soru) Mevlana’nın ismini ve bu ismin altında yatan anlamı biliyoruz ama, onun büyüklüğü hakkında galiba fazla bir bilgimiz yok, ne dersiniz?
Cevap) Herkes Mevlana’nın ismini bir yerlerden duymuş olabilir, aslında onu iyi tanımak ve iyi değerlendirmek için eserlerine müracaat etmek gerekir.
Soru) Mevlana neden büyük?
Cevap) Onun büyüklüğünü de yine kulaktan dolma söylemlere göre değerlendiriyoruz. Sokaktaki adama sorsanız, size Mevlana’nın çok hümanist (ne demekse?), çok hoşgörü sahibi olduğunu anlatacak ve iki cümle ile onu tanıdığını söyleyecektir. Oysa onu anlamak için, önce onu okumak gerek!
Soru) İyi de, “Ne olursan ol yine gel, kâfir de olsan, puta da tapsan, ateşe de tapsan yine gel” sözcükleri onun insancıl tarafını yansıtmıyor mu?
Cevap) Bu kadar mı? Asırlara imzasını atan ve hakkında “Peygamber değil ama, kitabı var” dedikleri Mevlana’yı şu sözünü ettiğiniz iki mısra ile mi okuyup anlayacağız? Onun 6 ciltlik ünlü Mesnevi’si, Kur’an’ın bir bakıma en geniş ölçekte yorumlamasını hedef almış; ayrıca Fihi Mafih adlı eserinde de, insanı içten içe kuşatan örnekler ve şaşırtıcı misallerle ilâhi aşk dile getirilmiştir.
Soru) İlahi aşk ne demek oluyor?
Cevap) İslam tasavuffunun en önemli odak noktası aşk’tır. Aslında çok dikkatli bir gözlemci iseniz, ilâhi aşkla beşeri aşkı birbirinden ayırt etmezsiniz. Aşk sözcüğünü Mevlana eserlerinde çok kullanmış ve bu aşk okyanusunun derinliğinden kopup gelen bir damlanın, süzüle süzüle tekrar ana kaynağına, yani okyanuslara dökülüşünü nefis dizelerle açıklamaya çalışmıştır.
Soru) Aşksızlığı neden kanatsız kuşa benzetmiş?
Cevap) Çünkü kanatsız kuş artık özgürlüğünü kaybetmiştir de ondan! O denizlerle gökyüzünün kesiştiği mavi ufuklarda uçup gezinemeyecek, beslenemeyecek, tad ve lezzetten nasibini alamayacaktır. Hiç esir kuşla özgür kuş bir olabilir mi? Onun için Mevlana’yı iyi anlamak gerek diyorum.
Soru) Ama her sene anma törenlerinde onun şiirleri okunuyor, sema gösterileri yapılıyor. Bunlar onu tanımamıza yeterli değil mi?
Cevap) Hayır, kesinlikle yeterli değil! Sıradan ve baştan savma gösterilerle sözde Mevlana’yı anladığımızı sanıyor, beyhude yere de övünüp duruyoruz. Onun şu anlamlı sözlerine kulak verelim: “Gülün dikene katlanması onu güzel kokulu yaptı.” diyor.
Soru) Yani demek istiyor?
Cevap) Şunu demek istiyor: Eğer siz başınıza gelebilecek çeşitli güçlüklere, zorluk ve felâketlere göğüs gerer, onları sabır ve sükûnetle karşılarsanız, sabrınızın karşılığını görürsünüz. Bir başka yorumla da kişi, kendi iç hesaplaşması ve vicdanı ile baş başa kalır ve İslâm’ın göz kamaştıran sözü olan “Sırat–ı Müstakim” den ayrılmayıp, her çeşit nefsi arzu, hırs, tamah ve ihtirasını kontrol altına alabilirse, o zaman mânen derece derece yükselir ve nimetlere kavuşabilir. “Mücahedesiz müşahede olmaz” dedikleri işte bu terbiyedir! Peygamberler bile ne kadar zorluk çekmişler, eza ve cefa içinde ömür tüketmişler, ama sonunda hepsi “güller” gibi kokmasını bilmişlerdir. Peygamberin kokusu bugün de duyulmaktadır. Koklayabilene ne mutlu!
Soru) Başka güzel sözleri de var mı Mevlana’nın?
Cevap) Binlerce.. on binlerce. Bakınız “Bulutlar ağlamazsa, yeşillikler nasıl güler” sözünü ele alalım. Bu sözde “kader” kavramı nefis bir anlatım ve mükemmel bir üslûp zenginliği ile anlatılıyor.
Soru) Kader kavramı ile bulutların ne ilgisi var?
Cevap) Bulutlar ağlarsa, yeşillikler gülmez mi?
Soru) Evet, yeşilliklerin gülmesi için bulutların ağlaması gerek.
Cevap) İşte şimdi burada karşılıklı iki tarafın kaderini görüyoruz. Biri ağlarken öbürü gülüyor. Yalnız bu görev taksimi değişkendir. Bir süre sonra güneş açar, kara bulutlar dağılır, ortalık günlük güneşlik olur, gülme sırası bulutlara geçmiştir. Arkadan hemen yeşillikler solar, sararır ve bu kez de onlar ağlamağa başlar. Aslında hayat da böyle değil midir? Kesinlikle mutlak anlamda bir mutluluk ve keder yoktur. İnişli çıkışlı; acı tatlı olayların tahterevalli misali ağırlıkları, tüm hayatımızı etkiler. Ama hiçbiri daimi değildir, geçicidir.