Büyük Allah dostu Hz. Mevlana’ya şöyle bir sual yöneltilir:
– “Tamam, anladık; Allah’ı zikrediyorsun; lâkin neden dönerek, sema halinde yapıyorsun bunu?” derler. Bunun üzerine Hz. Mevlana da, kendisine yöneltilen bu soruya, akıllara durgunluk verecek hikmet dolu şu cevap ile mukabele eder:
– “Bana dönerek Allah’ı zikretmeyen bir nesne gösterin ki, ben de dönerek zikretmeyeyim…”.
Kainata, Kur’an-ı Kerim penceresinden ve Hz. Muhammed Mustafa’nın (sav) gözü ile bakabilenler ancak Hz. Mevlana’yı ve onun dile getirdiği bu hakikati kavrayabileceklerdir… Evet; “Canlı cansız bütün mahlûkat Allah’ı zikretmektedir; hem de dönerek…”; bu, Kur’anî bir ifadedir. Ayet-i Kerimede şöyle buyrulur:
– “Göklerde ve yerde kim varsa, onlar da, gölgeleri de sabah akşam ister istemez Allah’a secde eder” (Rad Süresi, 15).
Bir başka ayette ise;
– “Semada ve arzda her şey Allah’ı tesbih eder” (Hadid Süresi, 1).
– “Sabah ve akşam Rabb’inin ismini zikret” (Araf Süresi, 205)
buyrulmaktadır.
Âşıklar Sultanı Hz. Mevlana’da zikir, ‘sema’ şeklinde sembolleşmiştir. Bilindiği gibi sema, dönerek Allah’ı anmak, zikretmektir. Esasen bu dönüş, canlı-cansız tüm kainatın lisan-ı hâl ile Allah’ı zikrini temsil etmektedir. Her şeyin hareket halinde olduğu, “mikrocisim” olarak bilinen atomlardan “makrocisim” olan gezegen ve galaksilere kadar her cismin, hem kendi ekseni etrafında hem de bağlı bulunduğu sistemin etrafında döndüğü bilimsel bir gerçektir. Buna göre her cisim bir yörüngede hareket eder. İslam literatüründe bu genel kanun;
– “Her şey kendi feleğinde (yörüngesinde) yüzüyor” (Enbiya Süresi, 33) şeklinde ifade edilir.
“Her nesne dönerek Hakk’ı zikretmektedir” sırrını biraz daha açmak gerekirse şunları söylemek mümkündür:
İlim adamlarının tespitlerine göre maddenin en küçük parçası; çapı, milimetrenin 10 milyonda biri kadar olan atomdur. Atom, proton ve elektron adı verilen pozitif ve negatif kutuplardan oluşmakta, itme ve çekme kuvvetine sahip bulunmaktadır. Proton ile elektron kutupları arasında korkunç bir boşluk bulunmakta ve elektronlar büyük bir hızla (saniyede 50.000 km), proton ve nötronu taşıyan atom çekirdeği etrafında dönmektedir. Bu baş döndürücü hız algılanamamaktadır. Bu haliyle atomun çekirdeğini güneşe, elektronlarını da gezegenlere benzetebiliriz.
– “Görmedin mi, göklerde ve yerdekiler ve havada kanatlarını çarpa çarpa uçan kuşlar hakikatte hep Allah’ı tesbih ediyorlar! Her biri duasını ve tesbihini iyice bilmektedir. Göklerin ve yerin mülk ve tasarrufu Allah’ındır. Dönüş yalnız Allah’adır” (Nur Süresi, 41-42).
– “Yedi gök, yer ve bunların içindekiler O’nu tesbih ederler. Hiç bir şey yoktur ki, O’nu övgüyle tesbih etmesin. Ancak siz, onların tesbihlerini anlamıyorsunuz. Şüphesiz O, hilim sahibidir, bağışlayandır” (İsra Süresi, 44).
– “Güneş de yörüngesinde yürüyüp gitmektedir...” (Yasin Süresi, 38)
İşte maddenin var olmasını temin eden, bu hızlı harekettir. Bu hareket, esasen Allah’ın tecellisidir ve zaman olarak algılanmaktadır. Bu tecellinin görünümü de mekandır. Dolaysıyla zaman, aslında Cenab-ı Hakk’ın tecellisinden başka bir şey değildir. Yüce Allah, var etmiş olduğu bu âlemi, tecellisiyle devam ettirmektedir. Bu tecelli dâimidir, sekteye uğradığı farzedilse, âlemin sonu gelmiş demektir. O nedenle, marifet nurunun aynası Hz. Mevlana’mız, “sema” ile bu ilmî ve Kur’anî gerçeği temsil ediyor ve şu mesajı veriyor: “Dönerek Allah’ı zikretmeyen bir nesne yok ki, ben de dönmeyeyim…”
O halde Hz. Mevlana’da sema, bir tefekkür ve tezekkürün sembolik ifadesi yahut fiilî anlatım yoludur.
– “Kainatın seyri, aşk sarhoşluğuyla Allah’ı arama seferberliğidir” deyip her zerrenin Yüce Yaratıcı’ya koştuğunu söyleyen büyük ârif Hz. Mevlana semada dönerken, Hak yolunun talibleri de Onun etrafında bir daire oluşturarak dönerler. Makro âlem ile mikro âlem iç içe… Hz. Mevlana âdeta atomun çekirdeği, talebeleri de çekirdek etrafında dönen elektronlar…
Veya Hz. Mevlana bir güneş, Ona tâbi olan semazenler ise, birer gezegen…
– “Biz ezel ve ebedliyiz” diyerek zaman kabuğunu delen Hz. Mevlana zikir hakkında şu nasihatlerde bulunur:
– “Cenab-ı Hakk’ı zikret de, şeytanın sesini bastır. Nergis gibi olan gözünü, akbaba gibi olan şu dünyaya (dünya muhabbetine) karşı kapa”.
– “Katı taş olsan, mermer kesilsen bile, bir insan-ı kâmile ulaştın mı inci olursun. Temiz erlerin sevgisini tâ canın içine dik; gönlü hoş kişilerin sevgisinden başka bir sevgiye gönül verme. Ümitsizlik köyüne gitme, ümitler var. Karanlığa doğru yürüme, güneşler var. Gönül seni, gönül ehlinin mahallesine çeker. Benlik ise, seni balçık hapishanesine çeker. Hadi bir gönül deş. İnsan-ı kâmilden gıda ver gönlüne; yürü, devleti devlet sahibinde ara…”.
– “Biz bu kadarını söyledik. Ötesini sen düşün. Düşüncen donmuşsa, yürü zikret. Zikir düşünceyi harekete geçirir, zikri şu donmuş fikre bir güneş yap”…