Ey bu dünyaya râm olan, iç dünyasını ziyan eden gafil! Bilmiyor musun ki, ölüm gününde bu duyguların hiç birisini düşünemezsin. O anda hasetlikten vazgeçsen bile bir işe yaramaz. Mezarda bu gözlere toprak dolar.
Ancak sen, temiz bir rûha sahip isen, gönlün sana yoldaş olur. Onun için kendine bir bak! Mezarını aydınlatacak rûhanî bir nûrun, feyiz taşan bir gönül gözün var mı?
Sen, sana emânet edilen cevheri; yani o ölümsüz rûhun cevherini elde etmeye çalış. Onun için fazîlet sahibi olmaya gayret edip ihtiras ve hasetten uzakta dur. Yine çokça hayır-hasenâtta ve amel-i sâlihlerde bulun ki o güzelliklerle Hakkın huzûruna varasın.
Şunu iyi bil ki; gösterişli, güzel, iyi bir yüz, kötü huyla bir araya gelirse bir değer ifade etmez. Yani kötü bir iç dünya, yapmacık hareketlerle saklanamaz. O sîret, o sûretin bir maske olduğunu ortaya koyar.
Bir kimsenin sûretine değil sîretine, yani gönül âlemine nazar et. Zira, bir kimseyi zirveleştiren ancak onun güzel huyu ve yüksek ahlâkıdır.
Bilmiş ol ki; bu görülen maddî şekil, yani beden yapısı fânîlik deryâsında kaybolacak, güzelliği yok olup gidecektir. Fakat, mânâ âlemi ebedî kalır; ölümsüzdür. O, rûhunu terbiye etmiş fazîletli kişinin fânî cesedi toprak olduktan sonra da, o güzel hayatının hâtıraları ile gönüllerde hayâtiyeti devam eder. Onlar mâzî de olmazlar.
Hz. Mevlana