Aşk benim gönlümü yıktığı, harap ettiği için bu gönül harabesine güneşin rahatça, engelsiz vurması gerek.
O Padişah bana dua etmiş, kendi duasını da kendisi kabul etmiş. Bu haberi duyunca utandım, ayakta duramadım, yerlere yıkıldım.
Beni huzura kavuşturmak için çok defalar yüzünü gösterdi. Ben O’nun yüzünü gördüm dedim ama aslında o gördüğüm yüz değildi. Yüzünün güzel bir örtüsü idi.
O’nun yüzündeki örtünün nuru bile bütün alemi yakıp yandırıyor.
Ya Rabbi! O padişah yüzündeki örtüyü kaldırsa da, yüzünü örtüsüz olarak gösterse alemin hali nice olur?
Aşk benim yanımdan geçti, ben de onun ardına düştüm. Koşmaya başladım. Geri döndü, beni görünce kızdı. Kartal gibi üstüme saldırdı. Beni bir lokma edip yutuverdi.
O beni yutunca, ben zemaneden de geçtim, dünyadan da kurtuldum. Artık hiçbir emelim, arzum kalmadı. Sanki çok tatlı bir denize daldım. Azabdan da kurtuldum, elemden de.
Bu dünyada başa gelen bela lokmalarını yiyip sindirmeyen, İlahi Aşk şarabının lezzetini tatmamış kişidir.
Bu gerçeği bildikleri, bu gerçeğe güvendikleri için, peygamberler başlarına gelen belalardan şikayet şöyle dursun, onları şerbet gibi içtiler. Çünkü su, hiçbir zaman ateşten korkmaz.
Mevlana Celaleddin-i Rumi
Divan-i Kebir