Mevlana’nın Allah Sevgisi:
Azat kabul etmez bir kul olmayı istiyor Mevlana. Çünkü Rabbini çok seviyor. O sevgi öyle güzel, öyle özel, öyle tatlı ki…
“Sevgiden acılar tatlılaşır.
Bakırlar altınlaşır sevgiden.
Sevgiden tortular saflaşır.
Dertler derman olur sevgiden.
Ölü, sevgiden dirilir.
Şah, sevgiden köle edilir.
Allah’a karşı bu sevgi ilimdendir.
Saçma sapan biri, böyle bir tahta nasıl kurulur?
Eksik bir ilim nasıl doğurur bu aşkı?
Eksik bir ilimden eksik bir aşk doğar maddeye karşı.
Öyleyse muhabbet ve aşkı sadece Allah’ın vasfı bil.
Ey aziz, korku, Allah’ın vasfı olamaz.
Havf ve haşyet, kulun vasfı ve en mühim meziyetlerindendir.
Mademki (Kur’an’da) “yuhibbunehu” yu okuyorsun,
“Yuhibbuhüm” ile de istediğine yaklaşırsın.”
Cenab-ı Hak, Maide Suresinde, “Allah onları sever [Yuhibbuhu], onlarda Allah’ı severler [yuhibbuhüm].” Buyurur.
Allah sevgisi müthiş bir iksirdir; inkârcıyı bir anda mümin yapar, mümini bir anda arif edip irfan mertebesine çıkarır.
Allah sevgisi olan kalpten, şek ve şüphe silinir, yerine tam bir iman gelir.
Gönül sevginin yeridir. Maddî varlığımızda ikilik olabilir ama sevginin makamı olan gönülde iki sevgiye yer yoktur.
“Senin elinin, gözünün, ayağının iki oluşu doğrudur; fakat gönül ve sevgilinin iki olması hatadır. Sevgili bir bahanedir; asıl sevgili Allah’tır.”
Allah’ın “asıl sevgili” olduğu yerde başkasına yer kalmaz:
“Gönlünün içindeki ve dışındaki hep O’dur.
Tenimdeki can, damar ve kan hep O’dur.
Artık o yere küfür ve iman nasıl sığar?
Keyfiyetsiz olan benim vücudum hep O’dur.”