Mutlu Olmak İçin Bir Nedeniniz Var Mı?

Çevrimdışı adanadas

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.269
  • 4.266
  • 2.269
  • 4.266
# 11 May 2016 12:54:30
İyi dostlar ve ailem

Çevrimdışı SUDE52

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 893
  • 10.929
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 893
  • 10.929
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 11 May 2016 13:07:31
Canım Sağ ,ailemle Mutluyum, Dostlarım Yanımda. Neden Olmayayım.

Çevrimdışı müdüryetkisiz

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 970
  • 1.558
  • Birleştirilmiş Sınıf
  • 970
  • 1.558
  • Birleştirilmiş Sınıf
# 11 May 2016 13:23:14
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Belki vardır! Olamaz mı? Herkes  sizin gibi düşünmek zorunda mı? Mutsuz olmak için illa ki cehennem mi olması lazım? Sizin yazdığınız da bana göre saçma ne olacak şimdi?

Bir konu açılmış bir fikriniz varsa yazarsınız. Yok size uygun değilse güzelce yorum yapar ya da yapmazsınız. Birisinin açtığı konuya neden saçma diyorsunuz ki?
Cehennem (Sonsuz azap yurdu)

Elleri boyunlarına bağlı… Zincirlere vurulmuşlar… Yüzlerini ateş bürümüş… Yiyecekleri, zakkum ve dikenli bitkiler… İçecekleri, kaynar su ve irin… Elbiseleri ateşten… Gömlekleri katrandan… Kamçıları demirden… Yatakları ateşten… Başlarından kaynar sular dökülür ve onunla derileri ve karınları eritilir… Oradan çıkmaya ve kurtulmaya çalışırlar; ama kaçış yok!.. Tek arzu ve ümitleri ölmek ve yok olmak…
Bu eserimizde, Allah-u Teâlâ’nın tevfik ve inayetiyle Cehennemi anlatmaya çalışacağız. Muhatabımız, nefsimizdir. Onunla konuşacak; gaflet ve isyanlarının neticesini ona göstermeye çalışacağız. Belki bir ders alır da tövbe eder, nedamet eder, Cehennem gibi bir hapsi olan zata karşı tevazu ve mahviyetle ibadet eder. Biz, nefsimize Kur’an’ın ayetlerini ve Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in hadislerini gösterecek ve sonra onunla hasbihal edeceğiz. Dediğimiz gibi, muhatab sadece nefsimizdir. Kimseyle değil; sadece nefsimizle konuşuyoruz. Biliyoruz ki, zikredilecek ayet-i kerimelerden, en çok hisse almaya muhtaç olan bizleriz. Eğer siz de nefsinizi, nefsimize ders arkadaşı yapmak isterseniz, bu eseri, kendinizi muhatap kabul ederek izleyin. Allah-u Teâlâ bizlere de sizlere de kâmil hidayet versin ve bu eseri mahşer günü yüzümüzün akı eylesin!
Şimdi söz Kur’an’ın… Bak ey nefsim, Kur’an ne diyor ve ne söylüyor, dinle ve ibret al:
“O’nu inkar edenler için ateşten elbiseleri biçilmiştir. Başlarının üzerinden kaynar sular dökülür. Bununla, karınlarındakiler ve derileri eritilir. Onlar için demirden kamçılar vardır. Uğradıkları gamdan dolayı oradan ne zaman çıkmak isteseler, her defasında oraya geri çevrilirler. Ve denilir ki: “Tadın bakalım yakıcı azabı!” (Hac 19-22)
Ayet-i kerimede geçen “kaynar su” ifadesi hakkında Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Muhakkak ki kaynar su onların başlarına dökülür de kafatasına işler, geçer. Nihayet içine, karnına varır. İçinde olan şey­leri parçalar ve sonunda ayaklarına ulaşır. İşte erime budur. Sonra eski haline çevrilirler. (Ebu Hureyre’den nakledilmiştir. Tirmizî Cehennem 4 / İbn-i Kesir)
Ayet-i kerimede geçen “demirden kamçılar” ifadesi hakkında yine Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Şayet demirden bir kamçı yer­yüzüne konulmuş olsaydı ve insan ve cinler onu yerden kaldırmak için toplansalardı, onu yerden kaldıramazlardı. (İmam Ahmed’den nakledilmiştir. / İbn-i Kesir)
Başka bir hadis-i şeriflerinde de şöyle buyurmuşlardır: Demirden bir kamçıyla dağa vurulmuş olsaydı; paramparça olurdu. Şayet cehennemdekilerden akan kan ve irinden bir kova dünyaya dökülmüş olsaydı, yeryüzü halkını kokuştururdu. (İmam Ahmed, Ebu Saîd el-Hudrî’den rivayet etmiştir. / İbn-i Kesir)
İbni Abbas hazretleri de “demirden kamçılar” hakkında şöyle der: Bununla onlara vururlar da karşı­sına gelen, isabet ettiği her organ düşer. İşte o zaman, helak olalım, diye dua ederler. (İbn-i Kesir)
Yine Said b. Cübeyr hazretleri “ateşten elbiseler” hakkında şöyle der: “Ateşten” buyruğu “bakırdan” demektir. Bu sözü edi­len elbiseler eritilmiş bakırdandır. Kulla­nılan kap kacak arasında ısıtıldığı zaman harareti ondan daha ağır olacak hiç­bir maden yoktur. (El-Camiu li-l Ahkâmi-l Kur’an)
Şimdi ey nefsim! Rabbinin azabını, ayet-i kerimelerinden işittin. Ve o azabın mahiyetini izah eden hadis-i şerifleri duydun. Acaba ateşten elbise giymeye gücün yeter mi? Başından kaynar suların dökülmesine ve vücudunun onunla eritilmesine dayanabilir misin? Bir darbeyle dağları parçalayan demirden kamçılara hangi kuvvetinle karşı koyacaksın? Yoksa senin, Allah’ın vaadinden ve Kur’an’ın haberlerinden bir şüphen mi var? Eğer “Müslüman’ım” diyorsan zaten şüphen olamaz. O halde neye güveniyorsun? Gel, aklını başına al; yarın değil, şimdi tövbe et ve bir daha günah işlememeye söz ver. Bu sözün, inşallah geçmiş günahlarına bir tövbe ve anlatılan azaptan kurtulmana bir berat olur…
Şimdi de bir başka ayet-i kerimeye dikkat kesilelim:
“O her şeyi kuşatacak olan Kıyamet’in haberi sana geldi mi? Yüzler var ki, o gün eğilmiş, zillete bürünmüştür. Çalışmış, yorulmuştur. Kızışmış bir ateşe girer. Onlara kızgın bir kaynaktan su verilir. Onlar için kuru bir dikenden başka yiyecek de yoktur. O da ne besler, ne de açlığı giderir. (Gaşiye 1-7)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) cehennem ateşi hakkında şöyle buyurmuşlardır:
“Cehennem ateşi bin yıl yakıldı. Öyle ki kıpkırmızı oldu. Sonra bin yıl daha yakıldı, öyle ki beyazlaştı. Sonra bin yıl daha yakıldı. Şimdi o siyah ve karanlıktır.” (Ebu Hureyre’den rivayet edilmiştir. Tirmizî, Muvatta)
“Cehennem ateşi katran gibi siyah ve gece gibi karanlıktır.” (Beyhakî)
Peygamberimiz (s.a.v.) Cebrail’den Cehennem ateşini kendisine tarif etmesini istemiş, O da onu şöyle tarif etmiştir: “Allah-u Teâlâ’nın emriyle ateş bin sene yakılıp kıpkızıl hâle getirilmiş, sonra bin sene yakılıp sapsarı hâle getirilmiş, sonra bin sene daha yakılıp simsiyah hâle getirilmiştir. Böylece o şimdi ışıksız, karanlık, çok sıcak ve yakıcı bir ateştir. Onun içinde yanan bir insan yerdekilere gösterilseydi, bunların hepsi onun kötü kokusundan ve korkunç manzarasından bayılıp ölürlerdi.” (İhya-yı Ulum’id-Din)
Şimdi, Ebu Derda hazretleri tarafından rivayet edilen uzunca bir hadis-i şerifi nakledeceğiz. Bu hadis-i şerifin yarısı ayet-i kerimelerden oluşmaktadır.
Cehennem ehline açlık musallat edilir. Bu, içinde bulundukları azaba eşit dereceye ulaşır. Açlığa karşı yardım talep ederler. Onlara besleyici olmayan ve açlığı gidermeyen dikenli bir ot verilir. Onlar tekrar yiyecek isterler. Bu sefer de boğazda tıkanıp kalan bir yiyecek verilir. Bu da boğazlarında takılır kalır, ne ileri geçer, ne de geri gelir. Onlar, dünyada iken bu durumda, bir içecekle, takılan lokmaları kaydırdıklarını hatırlarlar ve bir içecek isterler. Kendilerine, demir kancaları bulunan kaplarda kaynar sular verilir. Bu kaplar, yüzlerine yaklaştırılınca, yüzlerini dağlayıp atar. Su karınlarına girince içlerini param parça eder… Onlar: “Cehennemin bekçilerini çağıralım, belki azabımızı biraz hafifletirler!” derler. Onları çağırırlar. Melekler onlara: “Size peygamberleriniz bu halleri açıklayan haberleri getirmemiş miydi?” derler. Onlar:”Evet getirmişti (ama dinlemedik)” derler. Bunun üzerine Cehennemin bekçileri: “Siz isteyin durun! Ancak kâfirlerin istekleri burada boşadır!” derler… Cehennemlikler bekçilerden ümidi kesince: “(Cehennem zebanilerinin başı olan) Malik’i çağıralım!” derler. (Malik gelince): “Ey Malik (söyle de) Rabbin bizim hakkımızda ölüme hükmetsin!” derler. Malik de onlara: “Hayır! Siz burada ebedî kalıcılarsınız!” diye cevap verir. Hadisin ravilerinden A’meş rahimehullah der ki: “Bana bildirildi ki, cehennemliklerin Malik’e yalvarmaları ile Malik’in onlara verdiği cevap arasında bin yıllık zaman geçecektir… Cehennemlikler bu sefer aralarında: “Rabbinize dua edin, sizin için O’ndan daha hayırlı kimse yoktur!” diyecekler ve şöyle yalvaracaklar: “Ey Rabbimiz, bedbahtlığımız bize galebe çalmıştı, biz gerçekten sapıtmış kimselerdik. Ey Rabbimiz, bizi bundan çıkar. Eğer yine küfre dönersek artık hiç şüphesiz ki zalimlerden oluruz…” Rab Teâlâ onlara şöyle der: “Cehennemin içine yıkılıp gidin! Benimle bir daha konuşmayın!” Resulullah (s.a.v.) devamla dedi ki: “Bu cevap üzerine, cehennem ehli her türlü hayırdan ümitlerini keserler; hıçkırmaya, nedamet etmeye, dövünüp yırtınmaya başlarlar.” (Tirmizi, Cehennem 4)
İşte ey nefsim, günahkârların gireceği ateşin mahiyetini bir nebze de olsa işittin. Yiyecekleri dikenli otu ve boğazlarında kalan ve bir türlü yutulamayan bitkiyi öğrendin. İçecekleri kaynar sudan haberdar oldun. Cehennemden kurtulmak için Cehennemin meleklerine ve Cenab-ı Hakka nasıl yalvardıklarını duydun. Rabbimizin onlara: “Benimle bir daha konuşmayın” hitabını işittin. Ey nefsim, bütün bunlardan sonra hâlâ günah işlemeye devam mı edeceksin? Hâlâ isyanda ısrar mı edeceksin? İşittiğin azaba dayanabilir misin? Bu azabı işitmeye bile dayanamıyorsun, nerede kaldı azabın kendisine dayanmak!.. Bugün ölüm seni yakalasa pişmanlığını tasavvur edebilir misin? Duyduğun ve işittiğin haberler vallahi haktır ve hakikattir. Allah’ın vaadi haktır! Cehennem haktır! Azap haktır! Ateş haktır!.. Gel, tövbe et, gözyaşı dök, af dile ve bir daha günah işlememeye söz ver. Rabbimiz gafurdur ve kerem sahibidir. Günahımızı affeder ve bizi kendine kul kabul eder…
Şimdi de bir başka ayet-i kerimeye dikkat kesilelim:
Kitabı sol tarafından verilen der ki: “Keşke kitabım verilmeseydi de hesabımın ne olduğunu bilmeseydim. Keşke bu iş son bulmuş olsaydı. Malım bana hiç fayda vermedi. Saltanatım da benden yok olup gitti.” (Zebanilere şöyle denir): “Onu yakalayın ve bağlayın. Sonra onu cehenneme atın. Sonra da onu, boyu yetmiş arşın olan zincire vu­run. Çünkü o, yüce Allah’a inanmıyordu. Yoksula yedirmeye teşvik etmiyordu. Bu sebeple bugün burada onun için bir dost yoktur. Bir irinden başka yiyecek de yok. Onu günahkârlardan başkası yemez. (Hakka 26-37)
Ey nefsim, işittin mi kitabı sol tarafından verilenlerin halini… Onlar nasıl da pişmanlar. Hep “keşke” diyorlar ki, cehennem keşkelerle doludur: “Keşke kitabım bana verilmeseydi, hesabımın da ne olduğunu bilmeseydim.” diyorlar… “Keşke bu iş son bulmuş olsaydı. Yani ölümden sonra bir daha hayat olma­saydı.” diyorlar… Acaba nasıl bir hal ki bu, dünyada en çok nefret ettikleri şey olan ölüm, o gün onlara en sevgili şey oluyor. Onu istiyorlar, onu çağırıyorlar. Bu nasıl bir haldir!..
Ey nefsim! İşittiğin azaba karşı seni kim koruyacak? Saltanatın mı? Evlatların mı? Malın mı, makamın mı? Yoksa bilmediğimiz yardımcıların mı var? Hâlbuki Allah-u Teâlâ: “O gün onların hiçbir dostu olmaz ve malları ve evlatları onlara fayda vermez.” buyuruyor. Rabbinin sözüne itimadın yok mu?
Ey nefsim! Rabbimiz, meleklerine: “Tutun onu ve bağlayın. Sonra onu Cehenneme atın. Sonra da onu boyu yetmiş arşın olan zincire vurun.” diye emrettiğinde halin nice olur?
İbni Abbas hazretleri bu zincir hakkında şöyle buyurmaktadır: Bu zincir, kişinin arkasından girdirilip ağzından çıkarılır. Sonra çekirgeler çöpe nasıl dizilirse, onlar da öylece dizilirler ki bir daha ayakları üstü kalkamasınlar. (İbn-i Kesir)
Ya Rab! Rahmetinin hakkı için, bizi zincirlere vurulmaktan ve Cehenneme atılmaktan muhafaza eyle! Nefislerimizi bizlere itaatkâr eyle! Akıbeti görmeyen kör hissiyatımızın gözünü aç. Bizler senin günahkâr kullarınız, bizleri af ve mağfiret eyle. Âmin…
Şimdi de Rabbimizin başka bir ayet-i kerimesine dikkat kesilelim:
Gerçekten zakkum ağacı günahkârların yemeğidir. O, erimiş bakır gibi karınlarda kaynar. Sıcak suyun kaynaması gibidir. Allah meleklere şöyle emreder. “Şunu tutun da Cehennem’in ortasına sürükleyin. Sonra onun başının üstüne kaynar su azabından dökün. Ona şöyle denir! “Tat bakalım azabı! Hani sen kendine göre çok güçlü ve çok üstündün. İşte sizin inkâr edip durduğunuz şey budur.” (Duhan 43-50)
Ayet-i kerimede zikri geçen zakkum ağacı, Cenab-ı Hakkın Cehennemde yarattığı ve “lanetli ağaç” diye isimlendirdiği ağaçtır. Cehennem ehli acıktıklarında bu ağaca gelirler ve ondan yerler. O ağaç, onların karınlarında sıcak su gibi kaynar. Cenab-ı Hak zakkum ağacını onların karnında erimiş bakır gibi kaynatır.
Zakkum ağacı hakkında Efendimiz (s.a.v.) de şöyle buyurmuşlardır: Şayet zakkum ağacından bir damla dünya denizlerine düşseydi bütün insanların yaşamlarını alt üst ederdi. Peki, ya yiyecekleri zakkum olanların hali nice olur?” (Tirmizî, Cehennem, 4; Hâkim, el-Müstedrek, 2/294)
Cehennemde birçok azap çeşidi vardır. Açlık ve susuzluk da bunlardan biridir. Kişi o kadar acıkır ki, açlığın verdiği acı ve elemden kurtulmak için zakkum ağacından yemeye razı olur. Hem de karnında erimiş bakır gibi kaynayacağını bildiği halde… Sonra o kadar susar ki, susuzluğun eleminden kurtulmak için kaynar suyu ve irini içmeye razı olur. Acaba, açlığın ve susuzluğun verdiği acı nasıl bir acıdır ki, kişi zakkum ağacından yemeye ve kaynar sulardan içmeye razı olur, yeter ki açlıktan ve susuzluktan kurtulsun… Bu nasıl bir haldir!
Ey nefsim, şimdi sana bazı sorular soracağım, insafla bana cevap ver:
 Zakkum ağacından yemek ve kaynar sulardan içmek mi daha hayırlıdır? Yoksa cennet taamlarından yiyip cennet ırmaklarından içmek mi daha hayırlıdır?
 Ey nefsim, Rabbin senden Cennete mukabil hangi zor şeyi istiyor da sen vermekten kaçınıyorsun? İstediği şey o kadar zor mudur? Günde beş vakit namaz kılmak, zenginsen malının kırkta birini zekât olarak vermek, ömürde sadece bir defa hacca gitmek, bunlar zor mudur?
  Ey nefsim, hem merak ediyorum, dünyadaki hangi lezzet için zakkum ağacından yemeğe ve kaynar sulardan içmeye razı oluyorsun? Hangi zevk için ateşte yanmayı ve zincirlere vurulmayı kabul ediyorsun? Şu kısacık dünyada, kendisi için ateşe razı olacağın hangi zevk vardır?
 Peki, ey nefsim, Cennete girememe duygusu seni hiç üzmüyor mu? Cennet ehli ile cehennem ehli arasındaki bir kısım konuşmaları Kur’an bize haber veriyor. Evet, Cenab-ı Hak bazen perdeyi kaldırır ve cennet ehliyle cehennem ehli birbirlerini görür ve karşılıklı konuşurlar. Acaba, cehennemden cennete bakmanın elemi nasıldır, bunu hayal edebiliyor musun?
Cehennemde yanmak ya da Cennete girememek… Ama bunlardan daha acısı yok mu? Seni yoktan yaratan ve seni nâzenin bir bebek gibi şu âlemde yaşatan Rabbine karşı yaptığın nankörlük seni hiç üzmüyor mu? Hesap günü Rabbine ne diyeceksin?
Ey nefsim, Cehennemi bir kenara koyup da sana sorsam, peki kabre nasıl dayanacaksın? Hatta kabir azabını da bir kenara koyalım ve sadece şunu düşünelim: Cenab-ı Hak bizi kabirde diriltse ve hiçbir azap etmese, yani ne üzerimize kabrin duvarları kapansa, ne Münker ve Nekir melekleri soru sorsa, ne de kabrin diğer azap ve sıkıntıları olsa; sadece şunu düşün, kabirde diriltilsek ve öylece bırakılsak, o yalnızlığa, o karanlığa ve o dar mekâna nasıl sabredersin? Kurtlar yuvasına, gurbet evine ve yalnızlık menziline dayanabilir misin? Azap olarak sadece bu bile yetmez miydi? Sen daha kabrin karanlığına sabredemezken, kabri düşündüğünde seni hafakanlar basarken, Cehennem azabına nasıl dayanırsın? Senin cesaretin cehaletinden geliyor; ölümü ve cehennemi düşünmemekten kaynaklanıyor. Ama bil ki, gözünü kapamakla seni bu dünyada durdurmazlar. Bir gün “Haydi dışarı” diyecekler. Gel, dünya sana “haydi dışarı” demeden önce, sen ona “haydi dışarı” de, gönlünden onu çıkar ve kurtul!
Ey nefsim, şimdi seni bazı Kur’an ayetleriyle baş başa bırakacağım. Bak, Kur’an Cehennem hakkında daha neler diyor. Dinle, neler söylüyor… Eğer hidayetten bir parça nasibin varsa bu ayet-i kerimelerden hisseni alır ve inşallah tövbe edersin:
Şüphesiz ki ayetlerimizi inkâr edenleri ateşe sokacağız. Derileri piştikçe azabı duysunlar diye, kendilerine başka deriler vereceğiz. Muhakkak ki Allah azizdir ve hakimdir. (Nisa 56)
Cehennemdekiler, cennettekilere: “Bize biraz su akıtın veya Allah’ın size verdiği rızıktan bize de verin.” diye seslenirler. Cennettekiler de: “Allah, bunların ikisini de kâfirlere haram kıldı.” derler. Onlar ki, dinlerini bir eğlence ve oyun yerine koydular ve dünya hayatı kendilerini aldattı. Onlar, bugüne kavuşacaklarını nasıl unuttular ve ayetlerimizi nasıl inkâr ettilerse, biz de bugün onları böyle unuturuz. (Araf 50-51)
Ardından da Cehennem vardır, orada kendisine irinli su içirilecektir. Onu yudum yudum içecek, fakat yutamayacaktır. Ölüm ona her taraftan geldiği halde ölmeyecektir. Arkasından da çetin bir azap gelecektir. (İbrahim 17)

Şimdi ey nefsim, bunca ayet-i kerimeyi ve hadis-i şerifleri dinledikten sonra son sözün nedir?
Elhamdülillah, işittim, iman ettim ve tövbe ettim. Bir daha isyan etmemeye de azmettim ve kastettim. Biliyorum, günahlarım büyük, lakin Rabbimin affı ve rahmeti günahlarımdan daha büyüktür. Rabbimin sınırsız affına ve rahmetine sığınıyor, O’ndan af ve mağfiret diliyorum. Ben, efendisinden kaçmış bir köle gibi, Rabbimden kaçmış ve onsun bir hayat sürüyordum. Ta bu eser beni uyandırıncaya kadar. Şimdi anladım ki, isyanım cezasız kalmaz. Gün gelecek, amel defterim elime verilecek ve “oku” denilecek. Bugün kitabımda ne yazarsam, o gün o yazıyı okuyacağım. O halde çalışmalı ve kitabıma güzel şeyler yazmalıyım. Gün, Allah için çalışma, Allah için işleme ve Allah için amel etme günüdür.
Ya Rab! Azabından affına, gazabından rızana ve senden yine sana sığınıyoruz. Senden başka kurtarıcı ve senden başka sığınılacak kimse yoktur. Ya Rab, bu eseri günahlarımıza kefaret eyle. Nefsimizin bizlere musahhar olmasına vesile eyle. Ve bu eserde emeği geçenleri ve bu eseri seyredenleri affeyle ve Cehennem azabından muhafaza eyle. Âmin!

yaşadığım hayata aldığım her nefese içtiğim her damla suya binlerce şükür olsun.

Çevrimdışı HASAN YİĞİT

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.567
  • 15.466
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.567
  • 15.466
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 11 May 2016 13:26:25
Mutlu olmama nedeni tonlarca ama mutluluk nedeni azdanda azzzzzz.

Çevrimdışı ışık46

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.655
  • 4.045
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 1.655
  • 4.045
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 11 May 2016 13:36:43
Üç tane dünyalar güzeli kızım, her şeyi beraber omuzladığımız sevgili  eşim, ne olur  olsun  elhamdülillahı unutmayışım mutlu olmama yetiyor.

Çevrimdışı ozo60

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 731
  • 1.624
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 731
  • 1.624
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 11 May 2016 14:00:41
evettt oğlummmmm

Çevrimdışı cemrem1901

  • Yeni Üye
  • 3
  • 4
  • 3
  • 4
# 11 May 2016 14:02:54
oğlum benim dünyammm

Çevrimdışı bediaaa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 655
  • 2.514
  • 655
  • 2.514
# 11 May 2016 14:15:22
Çocuklarimmmm

Çevrimdışı kalben_14

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.705
  • 6.360
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 1.705
  • 6.360
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 11 May 2016 14:19:14
şükürler olsun ki annem babam kardeşim ve nişanlım hayatımda sağlıklıyım daha nolsun

Çevrimdışı mrdag01

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 321
  • 635
  • 321
  • 635
# 11 May 2016 14:25:50
ailem ve çocuklarım...

Çevrimdışı gülücük

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 201
  • 593
  • Müdür Yardımcısı
  • 201
  • 593
  • Müdür Yardımcısı
# 11 May 2016 14:28:42
evlatlarım eşim ailem. binlerce kez hamdüsenalar olsun ki kapısından girince bütün sıkıntıları unuttuğum huzurlu bir yuvam var. beni beş vakit huzuruna kabul eden, huzur veren   Rabbim

Çevrimdışı eessrraa

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 5.908
  • 46.144
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 5.908
  • 46.144
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 11 May 2016 18:37:03
sanırım nedenim bu... evet evet bu.. ::)

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı samet28

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 166
  • 458
  • 166
  • 458
# 11 May 2016 18:43:37
iki tane can parçam var. kapıdan girmemi dört gözle bekleyen. oğluşlarım. onlar en büyük mutluluğum.

Çevrimdışı Türkler123

  • Aktif Üye
  • **
  • 20
  • 49
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 20
  • 49
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 11 May 2016 19:39:24
Ben İnsanların Mutlu Olduğunu Görünce Zor Bu Zamanda Yüzümüz gülmedi......

Çevrimdışı dilek0127

  • Uzman Üye
  • *****
  • 6.150
  • 34.930
  • 6.150
  • 34.930
# 11 May 2016 20:27:48
Dün bir devlet dairesinde bir saat kadar işim vardı.Bir odada üç masa ve üç kişi.Acaba şu işi şimdi mi yapsam,10 dakika sonra mı,yoksa yarına mı kalsa modunda güya çalışıyorlardı.İşim bitti çıkarken eşime dedim ki:'Ben böyle hayatta çalışamazdım.Benim aksiyona ihtiyacım var.İyi ki öğretmen olmuşum.Sınıfta bir dakika tekdüze geçmez.'

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK