Ömer Seyfettin Pire Hikayesi’nde şöyle anlatır:
Köpeğin sahibi, köpeğini bol bol yedirir içirir, besler ve her gün yıkar, temizler, parfümler. İnsana yapılacak hizmetten daha fazla hizmet eder. Köpek de bu haliyle rahata alışır, miskinleşir, yattığı yerden kalkmak istemez, sürekli uyur. Uyanır etrafı bir kolaçan eder, yine uykuya geçer. Böylece yemek ve içmekten kesilir. Bu gidişle köpek hastalanır. Sahibi köpeği kucaklar veteriner, veteriner dolaştırır. Sonunda Avrupalı, ihtiyar bir veterinere götürür. Veteriner, köpeğe bakar, sahibine der ki:
- Sen bu köpeğin üzerine bir miktar pire koy iyileşir. Adam bu sözleri dalga geçer gibi kabul edip, veterinere kızar. Fakat çaresiz eve döner. Evde, konuyu hanımına anlatır. Hanımı; bu yöntemin denenmesi fikrini söyleyince köpeği tekrar kucağına alır, incir tüccarı olan bir tanıdığına gider, meseleyi ona anlatır. Arkadaşı da:
- Ondan kolay ne var. Bizim depoda, incir çuvallarının arasında pire kaynıyor, bu akşam oraya koyalım, ona istemediğin kadar pire gelir, der.
Köpeğin önüne bir miktar ekmek ve su koyarlar, kapıyı kapatırlar. Ertesi gün sabah gelip kapıyı açtıklarında bir de ne görsünler, hasta köpek iyileşmiş. Depoda yalın kılıç sağa sola koşturup duruyor. Ekmeği yemiş suyu içmiş, tazıya dönmüş.
Adam, veterinere kızdığına pişmanlık duyar, gidip vizite parasını öder ve gerekli tavsiyeleri alır. Her şeyin bir yaratılış gayesi olduğunu ecnebi veterinerden öğrenir.
--alıntıdır--
İnançsızlık,idealsizlik, hedefsizlik, heyecansızlık, duyarsızlık kötüdür. Kendinde bunların yokluğunu anlayan insanın piresi olmalı. bizler içimizdeki bu pireleri bulamadığımızdan bu haldeyiz sanırım hocalarım..