KUVVE-İ ŞEHEVİYE
İnsanın faydalı şeyleri kazanma ve alma kuvveti olan kuvve-i şeheviyenin tefrit dalında olan insan, nimetlerdeki meşru olan zevk ve lezzetlerden mahrumiyete düşer ve o manevî hastalığın daima azabını çeker ki buna misâl olarak Hint fakirlerini gösterebiliriz.
Kuvve-i şeheviyenin ifrat mertebesine gelen insan ise ırz ve namusları payimal etmek iştihasına sahip olarak hem ferdî sahada, hem de sosyal sahada ahlâksızlığın, tecavüzlerin alabildiğine çoğalmasına sebep olarak cemiyet hayatını yaşanmaz hale getirirler. Bugünkü Amerika ve Avrupa'nın hiç bir ölçü tanımayan gençliği ile, şehevi arzuları esas kabul eden bütün insanlar buna müşahhas misâllerdir.
Kuvve-i şeheviye dalının vasat mertebesi ise iffettir ki, meşru olan şeylere karşı şehveti olmasına karşılık, meşru olmayan hiçbir şeye şehveti olmaz. Bu da sosyal hayatta insanların birbirlerine güvenmelerini sağlayarak insani ilişkilerin belirli bir müvazenede olmasına yardımcı olur. Buna en büyük misâl ise, başta Peygamberler (as) olmak üzere onların mektebinde ders görüp yetişen sıddıklar, asfiyâlâr, evliyalar ve mukarrebindir (R.Anhüm).
KUVVE-İ AKLİYE
Kuvve-i akliyye dalının tefrit mertebesindeki insan gabavettedir ki, hiç bir şeyden haberi olmaz, en basit şeyleri dahi anlamaz. Gabavet kalın kafalılık, ahmaklık, anlayışsızlık olarak tarif edilir.
İfrat mertebesi ise cerbezedir ki, bâtılı hak, hakkı bâtıl gösterecek kadar aldatıcı zekaya sahip olur. İnsan bu sahada ise temeli tamamıyla maddeye dayanan,
Vasat mertebesi ise hikmettir ki, hakkı hak bilip ona uyar, bâtılı bâtıl bilip ondan kaçınır, bu ise en büyük bir hidayet, insanı hem bu âlemde hem ahiret âleminde saadet içinde yaşamasını temin edecek en güzel vesiledir. İnsan vasat mertebesindeki bu noktayı kaybettiği zaman itikada ait rabıtaları kesip ebedî hayatını yırtıp atar.
KUVVE-İ GADABİYE
Kuvve-i gadabiye diye isimlendirdiğimiz zararlı şeyleri reddetme duygusunun ifrat mertebesinde ise insan tehevvüre düşer ki, bu halde ne maddî ne de manevî hiçbir şeyden korkmaz. Bütün istibdatlar, tahakkümler bu mertebenin mahsûlleridir. Nemrud'un göklere merdiven dayayıp (haşa) Allah (cc)'ı öldürmeye çalışması bunun en güze! misâllerinden biridir. Hatta dünyadaki bütün ihtilallerin, kana bulanan bütün hareketlerin temelinde gadap duygusunun ifrat mertebesinden kaynaklandığını söyleyebiliriz.
Bu duygunun tefrit mertebesindeki insan ise içine düştüğü psikoz ile en korkulmayacak şeylerden dahi korkar hale gelir. Korkak ya da pısırık diyeceğimiz bu mertebedeki insana gelecek namına en ufak bir şey yaptırmak mümkün olamayacağı gibi, yaşadığı hayat içinde dahi bir şey yaptırmak son derece zordur. Böyle bir insanın ruh yapısında peşpeşe meydana gelen depresyonlarla ferdi hayatını tarumar ettiği gibi, cemiyet hayatında aldığı her vazifeyi aksatacağı cihetle de ona alabildiğine zarar verme durumuna düşer.
Bu duygunun vasat mertebesi, şecaat ve kahramanlıktır ki; dünyevî ve uhrevî inançları için canını dahi feda eder, buna karşılık meşru olmayan şeylere ise karışmaz...
İnsan bu üç kuvvenin vasat mertebesini muhafaza etmesi halinde, şecaat, hikmet ve iffetin bir araya gelmesinden ortaya çıkan ve adaletin kendisi demek olan sırat-ı müstakimi hayat ölçüsü olarak alır ve ferdî hayatının sürûrlu geçmesini temin ettiği gibi, bağlı olan içtimaî hayatında huzurlu olmasına yardımcı olur. Bu noktayı yakalayan insan, ne ferdî hayatında ve ne de içtimaî hayatında fıtratına (ahsen-i takvim sırrına) zıt hareket etmez, daha doğru bir ifade ile kendisini fıtratına zıt hareket etmeye iten her türlü sosyal ve psikolojik atmosferden uzaklaşır...
NETİCE OLARAK
Bütün bu izah ve tahlillerden sonra diyebiliriz ki; fertlerin fıtratında çekirdek halinde bulunan bu kabiliyetlerin müspet yönde değil de menfi yönde kullanılması insanda meydana gelen bir sürü vaziyetlerle fıtratına, yaratılışına zıt hareket meydana getirecek ve neticede ferdî hayatı tarumar olduğu gibi, ferdî hayatını ve yaşadığı cemiyet hayatını da müvazenesizliğiyle menfi ma'nâda etkileyecektir. Bu ise cemiyetleri meydana getiren fertlerin birbirinden kaçmasına, soğumasına ve buna bağlı olarak da bir sürü kin, nefret, düşmanlık ve savaş gibi insanlığı felakete sürükleyen hallerin vukua gelmesine sebebiyet verecektir.
Kısaca insanın psiko-sosyal açıdan fıtratına zıt hareket etmesi, kendini iyi tanımamasından, aklı vahy-i münzelin suyuyla yıkamamasından kaynaklanmaktadır...
Kainatın özü denge,hayatın mihveri denge Rabbimizin isimlerinde Adl adalet denge anlamında.Dengeyi korumak da ancak Kuran dersleriyle ve Resuli Ekremin talimiyle kendimizi daha yakından tanıyarak mümkün olabilecektir...
Cemal Doğan(Yeni Ümit Dergisi)
Turgutkuzan öğretmenim böyle güzel bir konuda bizim de aydınlanmamıza vesile olduğunz için teşekkürler...