Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.
Mesela incitmeden yazın dediğimizde, incitmeden nasıl yazılır anlatır mısınız diye cevap verirsiniz
Çok güzel ve doğru bir tespit. Ve genellikle soruma cevap alamam
Söylemenin yapmaktan kolay olduğu görüşüne katılmıyorum.
Bununla birlikte
öğretmen olmanın zor olana talip olmak olduğuna inanıyorum.1-Toplum tarafından en çok güvenilir meslek grubu olan öğretmenleri toplumun, velilerin, yönetenlerin yalnız bırakması doğal mıdır ?
Anket sonuçlarını GÜVENİLİR veri olarak kabul etmiyorum.
Sonuçlar, sorulduğu döneme, sorunun soruluş şekline, cevaplayan kişilerin özelliklerine göre sonuç değişebilmektedir.
Özellikle
uluslararası standartlara uymayan bir toplumda uluslararası bir kuruluşun yaptığı, uluslararası standarttaki bir verinin sağlıklı olması zayıf bir ihtimaldir.
Bununla birlikte Türk toplumunda öğretmenler güvenirliliğinin yüksek olmasının doğal olduğunu kabul ediyorum.
Çünkü "güvenirlilik" soyut bir kavramdır. Bu kavramı herkes farklı şekilde anlar ve
anket sorusuna sorulmak istenen hususa uygun olarak değil, kendi anladığı şekliyle cevap verir.
Bu durum sağlıklı bir sonuç elde edilmesini imkansız kılar.
Şöyle bir örnek vermek istiyorum.
Siyasi liderlerinin güvenirlilik araştırmalarında çoğunlukla cumhurbaşkanımız en güvenilir lider çıkar.
Anket sorularının cevaplayanlar cumhurbaşkanı hakkında ne bilmektedir?
Uluslararası kişi ve kuruluşlarla yaptığı görüşmeler hakkında (ayrıntılı) bilgi sahibi olması mümkün müdür?
İşadamlarıyla yaptığı görüşmeler hakkında (ayrıntılı) bilgi sahibi olması mümkün müdür?
Bu görüşmelerde güvenirliliğini önemli ölçüde olumsuz etkileyecek şeyler konuşuluyorsa, bu bilinmediği / bilinemeyeceği için daha da net söylemek gerekirse cumhurbaşkanımızı gerçek kişiliğiyle TANIMA imkanımız olmadığı için anket sonuçlarına ne kadar güvenebiliriz?
Benzer bir durum öğretmen araştırması için de geçerlidir. Ankete cevap veren kişi
muhatap olduğu bir kaç öğretmeni dikkate alarak cevap verir. Bu cevap öğretmenlerin geneli hakkındaki kanaati ortaya çıkarır.
Oysa
ankete cevap veren kişiden beklenilen tüm öğretmenleri dikkate alarak cevap vermesidir.İkinci bir husus " toplumun, velilerin, yönetenlerin yalnız bıraktığı" ÖN YARGISIDIR. Velilere, yöneticilere sorun bakalım öğretmenleri yalnız mı bırakıyorlar?
Örnek :
"Benim memurum, benim işçim, benim vatandaşım..."
Yaşı küçük olanlar için bilgilendirme yapayım. Yukarıdaki sözler başbakan Turgut ÖZAL'ın meydanlarda bangır bangır bağırarak söylediği sözlerdir.
Başka bir örnek :
"Beraber yürüdük BİZ bu yollarda, beraber ıslandık yağan yağmurda..."
Bu sözleri MEYDANLARDA bangır bangır bağırarak söyleyen kişinin kim olduğunu açıklamam gerek olduğunu sanmıyorum.
Yöneticilerimiz, halkın tüm kesimlerini SAHİPLENDİKLERİ için en üst makamlara gelebilmektedirler.
Halk kendisini SAHİPLENMEYENE görev vermez.
Öğretmenler yalnız değildir, öğretmenler odasından çıkmadıkları için yalnız olmadıklarını göremiyorlar. 2-Toplumun tüm kesimlerine hitap etmek öğretmenin öncelikli görevi midir? Profesyonel olarak eğitimcilik görevini eğitim kurumlarında yürüten öğretmenlerin yanında, anne, baba, dede, bakan, futbolcu, sanatçı, veli... her birinin eğitimde rolü yok mudur?
Öğretmenin ÖNCELİKLİ görevinin EĞİTMEK olduğuna inanıyorum.
Bu vesile ile imza olarak kullandığım cümleyi bir kez daha paylaşmak ihtiyacı hissediyorum.
Öğretim bilgi kazandırmak amacıyla yapılan işlemler, eğitim DAVRANIŞ kazandırmak amacıyla yapılan işlemlerdir.
Öğretmenlerin yanında, anne, baba, dede, bakan, futbolcu, sanatçı, veli... her birinin eğitimde rolü VARDIR.
Bununla birlikte bu kişiler çoğunlukla bu rollerinin BİLİNCİNDE değillerdir.
Bu bilincin yerleşmesi için öğretmenlerin öğretmenler odasından çıkması gerekiyor
3-Öğretmenler kendilerini yeterince tanıtamıyor ise tanıtması için neler yapmalıdır ?
İLK AŞAMA için önerim Egitimhane'nin kapılarının üniversite öğrencilerine açılmasıdır.
En AKTİF destek üniversite öğrencilerinden alınabilir.
Üniversite öğrencilerine (gecikilmiş bir uygulamanın telafisi için) POZİTİF AYRIMCILIK uygulanmalıdır. Bunun dışında yapılabilecekler forumda tartışılabilir.
4-Öğretmenler ne yapmalıdır ki MEB'e sahip çıkmış olsun ?
Öncelikle MEB'in KARAR VERME ORGANI olduğu kabul edilmelidir.Herhangi bir ülkede eğitimin / öğretimin nasıl olacağına hükumet / ilgili bakanlıklar karar verir, öğretmenler değil.
Öğretmenlere düşen alınan kararları maksimum VERİM alınacak şekilde uygulamak ve ortaya çıkan aksaklıklar hususunda geri bildirim yapmaktır.
Hiç bir karar mutlak doğru veya mutlak yanlış değildir. Uygulamada FARK edilen yanlışlar süreç içinde düzeltilecek ve VERİM alınmaya başlanacaktır.
Veriye dayanmayan (kişisel kanaate dayalı) geri bildirimlerin hiç bir şekilde dikkate alınmayacağı unutulmamalıdır.Çoğu durumda kişilerin veri üretmesi mümkün olmaz, veriler (Egitimhane gibi) organize topluluklar tarafından üretilir.
5-Öğretmenler mi MEB'e sahip çıkmalı, MEB mi öğretmenlere sahip çıkmalıdır?
Güven gibi sahiplenmekte iki taraflıdır. Tek taraflı bir güvenden söz edilemeyeceği gibi, tek taraflı bir sahiplenmeden de söz edilemez.
MEB görevlendirme yaparak öğretmeni sahiplenmek yolunda bir adım atmaktadır.
Öğretmenler görevlendirme yapanın MEB olduğunun bilincinde olarak hareket etmelilerdir.
6-Öğretmenler ne yapmalıdır ki öğretmenler odasının dışına çıksın, ne yapmalıdır ki başkaları da öğretmenler odasına girsin? Öğretmenler odasına kimler girmelidir ?
"öğretmenler odası" deyimini iletişim kanallarının AKTİF olarak kullanılmaması anlamında kullanıyorum.Öğretmenler, toplumun her kesiminden kişilerle iletişim içinde olmalıdırlar.
asumanöz forumdaşımın konuya yazdığı örnek olaydan hareket edecek olursak, forumdaşım, bir velinin çocuğuna vurduğu için başka bir çocuğu dövmek üzere olduğu bir olayda müdahil olmuş.
Yapılan açıklamadan anladığım kadarıyla olay ÇÖZÜM ile sonuçlanmamış. ÇÖZÜM ile sonuçlanmadığı için, TEKRARLANMASI kaçınılmazdır.
Böyle bir durumda öğretmenin / öğretmenlerin yapabilecekleri SINIRLIDIR.
Olayın TEKRARLANMAMASI için toplumun diğer kesimlerinden, örneğin bir güvenlik görevlisinden, bir hukukçudan, bir psikologdan vs. görüş alınmasına İHTİYAÇ VARDIR.
Bunun için güvenlik görevlisinin, hukukçunun, psikoloğun olay hakkında bilgilenmesi, görüş belirtebileceği bir ortama (iletişim kanalına) İHTİYAÇ VARDIR.
Öğretmenler odasına kimler girmelidir ? sorusunu müsaadenizle başka bir soruyla cevaplamak istiyorum :
- Öğretmenler odası olmalı mıdır?7-Öğretmenlerin sadece Türkçe, Matematik öğrettiği izlenimine nasıl kapıldınız ?
Toplumun beklentilerinden ziyade müfredata göre eğitim-öğretim faaliyetlerini yürüten öğretmenler, toplumun beklentilerini görev tanımının dışına çıkarak nasıl belirleyebilir, nasıl uygulama alanı bulabilir ?
"Öğretmenlerin sadece Türkçe, Matematik öğrettiği izlenimi" bana ait bir düşünce olarak ifade edilmemiştir toplumun bir ALGISI olarak ifade edilmiştir.
İletişim kanallarının AKTİF olarak kullanılmaması toplumda, öğretmenler tarafından karşılanması mümkün olmayan beklentiler oluşmasına vesile oluyor.
Öğretmenlerin "görev tanımlarını" topluma anlatması / hatırlatması gerekiyor.Gerekiyorsa, öğretmenin görev tanımlamasının değişmesi bu sayede mümkün olabilir.
Aksi takdirde öğretmenler, toplum tarafından beklentileri karşılamayan / yetersiz olarak ALGILANMAYA devam edileceklerdir.
8-Öğretmenlerin Halkın kalbinde yaşıyor olması halkın kusurlarını örter mi? Halkın kalbinde yaşayanlar halkın kusurlarını söylememeli midir ?
Tıpkı öğretmenler gibi halk da sütten çıkmış ak kaşıktır
İletişim kanallarının AKTİF olarak kullanılmaması söylenen kusurların tarafların KALBİNE ulaşmasında engel teşkil etmektedir.
Tarafların biraraya gelmediği durumlarda (öğretmenler odasında) söylenenler muhatablara ulaşmamaktadır.
Bugünkü haliyle Egitimhane'de (öğretmenler odasında) halkın kusurlarını söylemek havanda su dövmektir. Öncelikle halkın Egitimhane'ye gelmesi sağlanmalıdır.
9-Öğretmenlerin yaptıkları ile toplumun beklentileri arasındaki farkı asgariye indirmek için çözüm önerileriniz nelerdir ?
Bir kez daha söylemek ihtiyacı hissediyorum.
- İletişim kanalları AKTİF olarak kullanılmaya açık tutulmaldır. Taraflar birbirlerinin beklentilerin haberdar olabilmelidir. Gerisi kendiliğinden gelecektir.
10-Geçmişinde öğretmenlik deneyimi olmuş biri olduğunuza istinaden, size iftira atıldığında suçu kendinizde ve meslektaşlarınızda mı arardınız?
Müfteriye karşı nasıl bir savunma/ yöntem geliştirirdiniz ?
Öğretmenlik yaptığım dönemde iftiraya uğramadığım için o dönemde ne yapacağım konusunda bir fikrim yok.
Muhtemelen (o dönemde bilinçsiz olduğum ) "YANLIŞ" olanı yapacaktım.
Turgut Kuzan ilkeleri 11. madde :
Acı veya öfke hissedilen yerde öğrenilecek bir şey vardır. Acı hissettiğimde / öfkelendiğimde kendime şu soruyu soruyorum : Karşılaştığım durum hangi DEĞERİME olumsuz etki yaptığı için canım acıdı / öfkelendim?
Bugün daha bilinçli olduğum için, iftiraya uğramanın öfke duygusunu tetikleyeceğini biliyorum.
Bu durumda hangi DEĞERİMİN olumsuz etkilendiğini tespit edip, muhatabıma bu DEĞERİMİ vurgulayan bir davranışla cevap veririm.
Bilinçsiz olduğum yıllarda yaptığım gibi, YANLIŞA YANLIŞLA karşılık vermem.
Sorularınızla düşüncelerimi ifade etme imkanı verdiğiniz için teşekkür ederim. Umarım açıklamalarım yeterli ve faydalı olmuştur.