Öğretmene Mektup!
Sevgili öğretmenim,
Seven, öğreten, hata yapsak da bizi affeden, kinlenmeyen, zaman zaman çok
öfkelendirdiğimizde dayanamayýp bağıran asla vurmayan, tehdit etmeyen, aşağılamayan, bu nedenle
de büyüklüğünü hep koruyan, büyüdüğümüzde anılarımızda bu çok güzel özellikleriyle yer tutan biricik
öğretmenim.
Ben haylazım;
Ben haylazım, yaramazım, ama öğrenmeye açığım. Bana öğretme yöntemin farklı olmalı. Beni sevdiğini,
bana değer verdiðini sezmeliyim. Beni yaramaz diye itelersen ve ona göre davranırsan,
gerçekten işe yaramam. En değerli, en büyük öğretmenim beni böyle görüyorsa ben demek ki buyum
diyerek kabullenir, zaten benim için kolay ve zevkli olan haylazlıklara devam ederim.
Çok duygusalım;
Lütfen beni anla. Aslında çok duygusalım. Çabuk incinirim. Ama siz büyükler gibi bunu
gösteremem. Beni aşağıladığınızda belki bön bön yüzünüze bakar, susarım, bazen savunmaya geçer küstahça gelen bir iki şey söylerim. Ve daha da kızdırırım sizi, ama emin olun art niyetsiz,
önceden tasarlamadan, zaten bunun için değil midir, kinci olmamanız gerektiği.
Kıpır kıpırım;
Ben dikkatsizim, dalgınım, kıpır kıpırım. Siz ders anlatmak için uğraşırken ben etrafıma bakar,
silgiyle oynar, başka dünyalara dalar giderim. Bazen hiç yerimde duramaz, hareket etmek
isterim. Beni uyarın bu benim elinde olan bir şey değil. Beni diğer çocuklarla kıyaslamayın,
belki de benim beynimde bir şey fazla veya eksiktir, kim bilir? Büyüyünce beni iyi
yetiştirirseniz doktor olup bunu araştıracağıma söz veriyorum.
Çalışkanım, başarılıyım;
Ben söz dinleyen, çalışkan, başarılı bir çocuğum. Öğretmenim en çok beni sever. En iyi notları
benden bekler. Ben de bunu için elimden geleni yaparım. Ama bazen çok zorlanıyorum. Geçen yıl
birinci oldum diye bu sene de birinciliği kaptırmamak için çok çok çalışıyorum. Matematikten özel
dersler alıyorum, arkadaşlarımdan gizli. Yine birinci olmalıyım. Ama çok zor. Benden, büyüklerim
ve öğretmenlerim çok şey bekliyor. Artık oyun oynamak, TV seyretmek, arkadaşlarımla olmak
istiyorum. Çok zaman kaybı. Öðretmenim lütfen beni uyarın, çocukluğumu yaşayamıyorum.
İçime kapalıyım;
Ben hep ortacıyım öğretmenim. Çok sessizim, içime çok kapalıyım. Pek arkadaşım da yok. Çok
sıkılıyorum. Ne yapacağımı bilemiyorum. Konuşunca yanlış bir şey söylemekten çekiniyorum. Öğretmenim
beni, istemesem de sosyal faaliyetlere sokun, nasıl olsa sessiz ve ortalama bir öğrenci
deyip, benden ilginizi çekerseniz; ben büyüdüğümde toplum içine nasıl karışırım?
Ben bilmiş birisiyim;
Ben neşeli, zeki, çalışkan, bilmiş bir öğrenciyim. Sınıfta hiçbir düzensizliğe tahammülüm yoktur.
Hemen gelir size şikayet ederim. Eğer bu şikayetlerden "aferin" alır ve şikayet
ettiğim çocuk da ceza yerse deymeyin keyfime. Ama içimde bir kuşku var. Doğru mu yapıyorum
diye. Sonradan çok pişman oluyorum. Ama yine de bu kurallara aykırı bir hareket gördüğümde
alacağım "aferin" i de düşünerek şikayet etmeden duramıyorum. Peki ya o kuşku?
Hepimiz farklıyız;
Hepimiz birbirimizden çok farklıyız. Kimimiz esprili, neşeli; kimimiz çalışkan, terbiyeli;
kimimiz çok hareketli, dikkatsiz; kimimiz kuralcı, bilgiç; kimimiz taklitçi; kimimiz de
maalesef tembel.
İşte öğretmenim; bence en önemlisi tembel olmamız. Çünkü tembel olan, geleceğin asalağı olabilir.
İşte asıl bu asalaklık yaramazlıktır. Onun bu yapısını değiştirmek için elinizden geleni yapın.Hem kendisine hem de topluma faydasız bir insan olmasın sonunda...
Sevgiler....
Süleyman TATAR