ÖĞRETMENLİK MESLEĞİ
Öğretmen, bir eğitim kurumunda bilgi, görgü ve yaşantıları ile çocukların veya gençlerin öğrenme yaşantılarına rehberlik eden veya yön veren kişi olarak tanımlanabilir. Öğretmen, öğrenmeyi kılavuzlayan kişidir. Çeşitli yöntem ve tekniklerden yararlanarak öğrenme yaşantıları düzenler ve öğrencilerin istendik davranışları kazanıp kazanmadığını değerlendirir.
Öğretmenlik, bazı özel yetenek ve yaratıcılığı gerektirdiği için bir sanattır. Aynı zamanda, öğretme metotları, psikoloji, sosyoloji, felsefe, eğitim psikolojisi gibi disiplinlerin bulgularının kullanılması açısından da bir bilimdir. Dolayısıyla öğretmen hem bir sanatçı, hem bir bilim adamıdır.
B- ÖĞRETMEN - ÖĞRENCİ İLİŞKİSİ
1- Öğretmen – Öğrenci İlişkisinin Önemi
Eğitim sistemimizin en stratejik parçası olan okul örgütünün önemli iki parçası öğretmen ve öğrencidir. Anaokulundan üniversitenin bitimine kadar süren eğitim hayatında, zamanın büyük bölümünü birlikte geçiren öğretmen ve öğrenci arasında dinamik bir ilişki vardır.
Öğretmen ve öğrenci arasındaki ilişki, öğrencinin;
1.Akademik başarısını,
2.Mesleki tercihleri ve mesleki gelişimini
3.Psiko-sosyal gelişimi ve ruh sağlığını büyük ölçüde etkilemektedir.
Öğrenciden beklenen, başarılı olmasıdır. Başarısızlık söz konusu olduğunda birçok sebep sıralanabilmektedir. Fakat başarısızlığın temelinde, öğretmenlerin mesleki tutum ve davranışlarının yattığını belirtmektedir. Öğretmende başarı beklentisi varsa öğrenciler daha başarılı olmaktadır. Karamsar ve öğrenciden beklentisi az olan bir öğretmenin sınıfında genel başarı düzeyi düşmektedir.
Öğretmenle öğrenci arasındaki ilişkiye bağlı olarak yön kazanan diğer bir konu da mesleki tercihlerdir. Öğretmenin gerek ders içi, gerekse ders dışında öğrenciyle olan duygu ve bilgi alışverişi, öğrencinin bilinçli ya da bilinçsiz olarak çeşitli mesleklere karşı ilgisinin yönelmesine, sempati duymasına yol açabilir.
Öğretmen öğrenci ilişkisinin, öğrenciye dönük etkilerinden en önemlisi psiko-sosyal gelişim ve ruh sağlığıyla ilgili olanıdır. Bugün birçok psikolog, histeri, cinsiyet sapıklıkları, gelecek hakkında duyulan korku ve endişe halleri, sabit fikirlilik,, ruhsal depresyonlar ve buna benzer birçok davranış bozukluklarını hep çocukluk yıllarındaki anormal şartlara, üzüntülere, endişelere bağlanabileceğini iddia etmektedirler. Çocukluk yıllarının okulda geçtiğini kabul edersek, onların ruhsal bozukluklarında öğretmenlerinde sorumlu olduğunu kabul etmek gerekir.
Öğrenciyi çok yönlü olarak etkileyen öğretmen, öğrenciyle ilişkilerine zarar verecek bazı davranışlar içinde bulunabilir. Bu davranışlar;
a-) Kendi barış ve huzuru için anlamsız kural ve sınırlılıklar koymak,
b-) Çocuklara karşı reddedici ya da aşırı koruyucu davranışlar geliştirmek,
c-) Onlara değer vermemek, aşağılamak,
d-) Haksız yere eleştirmek, başkalarıyla karşılaştırmak, alay etmek,
e-) Notu baskı aracı olarak kullanmak,
f-) Bütün ağırlığı öğretime vermek,
g-) Mesleğini sevmemek,
h-) Davranış ve tutumlarıyla çocuklara uygun bir model olmamak.
Öğretmenden beklenen, öğrenciyle ilişkilerini geliştirmeye yönelik davranışlar sergilemesidir.
1-İyi Öğretmen Öğrenci İlişkisinde Bulunması Gereken Özellikler
1- Açıklık ve saydamlık
2- Önemsemek
3- Birbirine gereksinim duymak
4- Birbirinden ayrı davranabilmek
5- Gereksinimlerini karşılıklı olarak giderebilmek,
Özelliklerini içerirse, iyi bir öğretmen öğrenci ilişkisi kurulmuş demektir.Birçok öğretmen bu özellikler için hepsi güzel de, ben kendi sınıfımda bu tip ilişkiyi geliştirebilir miyim?, diyerek tepki göstermiştir. Yanıt büyük bir “Evet” dir. İnsan ilişkileri hiçbir zaman tam kusursuz olmayacağına göre her öğretmen gençlerle ilişkisini geliştirebilir. Böylece birbirilerine gerekli olduklarını anlarlar, ayrı ayrı hareket edebilirler ve ilişkileri böylece daha doyurucu olabilir. Tüm sınırlı olanaklara karşın “okul” denilen sosyal kurum, “eğitim”in yapılabileceği yaşamsal önemi olan bir yer olabilir. Bunun için öğretmenlerin etkili iletişim yöntemlerini öğrenmeleri gerekir.
Lindgren, öğrenci ve öğretmen arasındaki iletişim biçimini dört şekilde ele almaktadır.
1-tür ilişki biçiminde öğretmen öğrencilerle tek yönlü bir ilişki sürdürmeyi tercih etmektedir. Lindgren bu etkileşim biçimini “çok az etkili olan” iletişim biçimi olarak nitelendirmektedir.
2-tür iletişim biçiminde ise, öğretmen sınıftaki öğrencilerle teker teker karşılıklı olarak etkileşime girmektedir. Bu tür iletişim “kısmen etkili” olarak değerlendirilmektedir.
1-tür iletişim biçimi “etkili” olarak tanımlanmaktadır. Bu iletişim türünde, öğretmen öğrencilerle karşılıklı olarak etkileşime girmekte ve buna ilave olarak öğrencilerin de birbirleriyle etkileşime girmelerine imkan tanımaktadır.
ve son iletişim biçiminde ise, öğretmen kendisini öğretmenden ziyade sınıfın bir üyesi olarak görmekte ve üyeler arasında karşılıklı etkileşimi cesaretlendirmektedir.
Geleneksel okullarda öğretmenin tüm dikkati, işlediği konu, kullandığı yöntem ve sağlayacağı sınıf disiplini üzerinde yoğunlaşmakta, öğrencinin kendisi ve yaşadığı duygular öğretmenin dikkat merkezinin dışına çıkmaktadır.
Buna bağlı olarak, öğretmen-öğrenci ilişkilerinde formel bir yapı ortaya çıkmaktadır. Geleneksel tutum içindeki öğretmen, sınıf içerisindeki hakimiyetini kaybedeceği düşüncesiyle, öğrencilerle olan münasebetini asgariye indirmektedir, böylece görünüşte problem çıkmasını önlemiş olmaktadır. Öğrenmenin büyük ölçüde öğretmenin şahsi başarısına ve öğretmen-öğrenci arasındaki duygu bağının kurulmasına bağlı olduğu düşünülürse, geleneksel tutumun yanlışlığı apaçık ortaya çıkmaktadır.
Yapılan araştırmalar ülkemizde öğretmen öğrenci ilişkilerinin daha çok geleneksel bir eğilim taşıdığını göstermektedir. Gökçe tarafından lise öğrencileri üzerinde yapılan bir araştırmada öğretmenlerin öğrencilerle yeterli düzeyde ilgilenmedikleri ve ders haricinde öğrencilerle herhangi bir surette görüşmedikleri tespit edilmiştir. Kılıççı yaptığı araştırmada lise öğretmenlerinin öğrencileriyle sağlıklı ilişki kurma yönünde girişim azlığı gösterdiklerini bulmuştur. Selçuk tarafından yapılan bir başka araştırmada, öğretmen-öğrenci ilişkileri öğrencilerin duygu ve düşüncelerini öğretmenlerine açmaları açısından ele alınmıştır. Sonuç olarak, öğrencilerin duygu ve düşüncelerini öğretmenlerine açma düzeyleri çok düşük bulunmuştur.