Şu pandemi döneminde geçen her ay ,belki de meslek hayatımızda bugüne kadar duymadığımız hakaretleri duymamızın yanı sıra, ayda bizleri adeta 5 yıl yaşlandırdı diyebilirim.
Bu stres ve psikoloji içinde yine de öğretmenlerimiz kendi sağlığı,ailesi ve zamanından fedakarlık yaparak öğrencilerime nasıl faydalı olabilirim mantığıyla elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştı ve görüyorum ki tatilde bile boş durmuyorlar.
Bizi en çok yaralayan sözler ve uygulamalar:
>Yata yata maaş alıyorsunuz.
> Öğretmenler yattığı yerden maaş almaya alıştı.
> Filyasyon ekipleri ve 112 merkezlerinde görev verilmesi.Hatta bir ilimizde de kimlik sorma görevi verilmişti.
> Cuma namazları öncesi maske verme,dezenfekte sıkma görevi verilmesi.
> Sürekli ek ders mevzusunun gündeme getirilmesi.
> Personel giderlerinin yük olduğunun dile getirilmesi.
30 yıldır bu mesleği icra eden bir kardeşiniz,abiniz olarak inanın hiç bu kadar yorulmamıştım.Ama her türlü kötü söz ve uygulamaya karşın yine de çocuklarıma helal lokma yedirmeye çalıştım.İstesem de vicdansızlık yapamıyorum ,çünkü dünyanın belki de tek günahsız insanlar grubu sadece çocuklar, onların öğretmenim derken ses tonundan beni ne kadar sevdiklerini ve özlediklerini anlayabiliyorum.Biz öğretmeniz istesek de boş veremeyiz.
Harfi harfine katılıyorum hocam. Hep derim, öğretmenliği ölçen bir cihaz olsa içimizdeki belki de en kötü öğretmen için dahi "Emeklerinin karşılığı ödenmez" diyecektir. Çok yıpratıcı bir süreçti ve bakanından, tvsine, medyasına aslında herkes üzerimize üzerimize geldi gibi oldu. Ya da gerçekten öyle oldu. Veli, öğrenci kısmını saymıyorum bile...