kabu öğretmenim,ben teşekkür ederim.
Mehmet Okutan'ı çoğumuz üniversite ders kitaplarından tanırız.kendi yorumlarımızı paylaşarakta bir çok konuda ilerlediğimiz gibi,uzmanlarımızın da fikirleri çok değerli.makalenin tamamı da çok gerçekçi...eğitimhanedeki öğretmenlerimin izniyle makalenin tamamını gönderiyorum.
biz öğretmenler ne kadar çok okursak ,ne kadar çok paylaşırsak o kadar çok kendimizi geliştirebiliriz diye düşünüyorum..
MAKALESİNİN TAMAMI
Öğretmenlik mesleği dünyanın en eski mesleğidir. İnsanoğlunun yeryüzüne ayak bastığı günden beri öğretmenlik işi, insanoğlunun bir şekilde içinde bulunduğu bir uğraşıdır. Nitekim Allah(c.c) ilk insan olan Hz. Adem’i yarattıktan sonra, ona öğretmenlik yaparak, nesnelerin isimlerini öğretti. Öğretmenlik mesleğinin kutsal olduğunu söylemenin dayanağı da bu olgunun olduğunu söyleyebiliriz. Ancak günümüzde hiçbir mesleğin kutsal olamayacağını biliyor ve tüm meslekleri olduğu gibi öğretmenliği de bu bilgi doğrultusunda değerlendiriyoruz. Öğretmenlik mesleğinin neden kutsal olmadığını başka bir yazının konusu yapmak istiyoruz.
Öğretmenlik mesleği, öncelikle hem bilimsel bir uğraşı alanı, hem de beceriye dönüşmüş bir uygulama alanıdır. Öğretmenlik mesleği, profesyonel bir uğraşı alanı olduğu kadar, uygulama açısından da profesyonellik gerektirir. İnsanoğlunun tarihin her döneminde öğretmenlikle ve eğitimle iç içe olması, öğretmenliğin “herkes tarafından yapılabilen bir iş” gibi algılanmasına neden olmuştur. Hatta öğretmek için, öğretmenin bilgisini öğrenmeye gerek olmadığına, öğretmenliğin doğuştan getirilen yeteneklere bağlı olarak ortaya çıktığına inanmak, sıradan bir inanış haline gelmiştir. Bu inancın karşısında ortaya çıkan karşı görüş, “öğretmenliğin sadece okuldan alınacak bilgilere bağlı olduğu” biçiminde ortaya çıkmıştır. Hatta “alaylı-mektepli” tartışması uzun yıllar gündemi işgal etmiştir. Günümüzdeki öğretmenlik tartışmalarında adı bu biçimde olmasa da, bunun yerine geçen, ama aynı mantığı taşıyan tartışmaların gündemde yerini aldığını biliyoruz. Oysa, öğretmenlik mesleği, ne sadece bilgi ile olabilecek bir meslek, ne de sadece tecrübe ile başarılabilecek bir uğraşı alanıdır. Öğretmenlik mesleği, sanat yönü ağır basan bir meslektir. Çünkü bilmekle, bildiğinizi ilgililere, özellikle çocuklara aktarmak aynı şey değildir. İyi anlatamadıktan sonra, çok bilenin kime ne yararı olabilir ki? O zaman rahatlıkla şunu söyleyebiliriz; öğretmenlikte bilmek gerekli, ama asla yeterli değildir. Öğretmenliğin “püf noktası”, insan ilişkileri ve iletişimin karmaşık bilgi ve becerisi içerisinde yer almaktadır. Bildiğini, ilgililere uygun bir iletişim biçimi ile ulaştırabilmek, öğretmenliğin sanat yönünün nirengi noktasını oluşturur.
Öğretmenlik mesleği, “alan bilgisi, öğretmenlik meslek bilgisi ve genel kültür” alanlarından oluşan karmaşık bir birikimi gerektirir. Bu bilgilerin davranışa dönüştürülmesi, bu alanda eğitim almış olmanın doğal sonucudur. Ama durum her zaman böyle sonuçlanmayabilir. Eğer bir öğretmen bildiği bir bilgiyi davranışlarına yansıtmıyorsa, bu öğretmenin öğrenim düzeyi ne olursa olsun, eğitimsizliğine karar verebilirsiniz. Sözgelimi, eğitimde “sevgiye” vurgu yapan bir öğretmenin, öğrencileri kendisinden korkuyorlarsa, bu öğretmenin “eğitimde sevgi esastır” gibi bir pedagojik bilgi bilmesinin ne yararı olabilir? Öte yandan, pedagojik bilgilerden yoksun bir öğretmenin, geleneksel eğitim uygulaması yapmasına ne engel olabilir ki? Öğretmenleri değerlendiren öğrencilerin, onlardan istediği şey, onların daha çok bilgi aktarmaları değil, onları önemseyip, adam yerine koyarak, ilişki düzeyini daha insancıl bir konuma getirmeleridir. İşte bu noktada öğretmenin bildiğini davranış haline getirerek, öğrencileri ile daha sıcak bir ilişki kurması, onun bir sanatçı olabilmesine bağlıdır. Bildiğini uygulayabilmek, beceri ister ve bu beceriyi ortaya koyabilenler işlerini sanatçı maharetiyle icra edebilirler.
Psikologlar davranışları, “bilişsel, duyuşsal ve psikomotor” davranışlar biçiminde kategorilere ayırıyorlar. Bir işin kuramsal bilgileri bilişsel davranışı, o işe karşı olan tutumumuz duyuşsal davranışı, kuramsal bilgilerimizi uygulayarak davranış halinde göstermemiz de psikomotor davranışı olarak açıklar. Başka bir deyişle, biz bilgi, tutum ve beceri öğrenir ve öğretiriz. Kimi alan öğretmenlerinde beceri öğretimi daha yoğun olduğu halde, kimi alanlarda daha az olabilir. Ama mutlaka her alan öğretmeni, yukarıda açıklanan davranış biçimlerini az ya da çok öğrenir ve öğrencilerinin de öğrenmesine yardımcı olur. Bir öğretmende bu davranışlardan biri davranış haline gelmemişse, bu öğretmenin öğretmenliği sanatçı gibi icra etmesi zordur. Mesela, öğretmenliğe karşı olumlu bir tutum geliştiremeyen bir öğretmenin, kuramsal bilgisinin çok üst düzeyde olması, iyi bir öğretmen olmasına yetmez. Öğretmenliği sevmeyen bir öğretmenin, olumlu bir sınıf ortamı oluşturması, öğrencileriyle sağlıklı iletişim kurabilmesi neredeyse imkânsızdır. Aynı şekilde, şiir okuyamayan, şiir okumanın tüm kuramsal bilgilerine sahip bir öğretmenin bazen şiir okuyabilecek kadar şiir okuma becerisini geliştirmesi, onun saygınlığını artırabilir.
Öğretmenlik bir sanattır. Çünkü öğretmenin yaptığı her iş bir sanatçı becerisi gerektirir. Öğretmenlik bir sanattır. Çünkü;
Çocuklarla iletişim kurmak bir sanattır.
Çocukların anladığı dilden konuşmak bir sanattır.
Çocukları sevmek bir sanattır.
Bildiği ile amel etmek bir sanattır.
Öğrenciler arasında ayırım yapmamak bir sanattır.
Adaletli olmak bir sanattır.
Güzel konuşmak bir sanattır.
Nazik olmak bir sanattır.
Güleryüzlü olmak bir sanattır.
Dinlemek bir sanattır.
Öğrencilerle “iki uygar insan” gibi konuşmak bir sanattır.
Kısaca, öğretmenlik bildiği ile amel etmeyi gerektirdiği için bir sanattır. Öğretmenlikte önemli olan ne yaptığınızdır; ne söylediğiniz değil. Öğrenciler, söylediğinizle ilgili, nasıl söylediğinizi önemserler. “Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma” anlayışı tamamen değişmiş ve “Ben öğretmenin ne dediğine değil, ne yaptığına bakıyorum” biçimine dönüşmüştür. Evet, öğrenciler bizim ne yaptığımızla, yani davranışlarımızla ilgilenmektedirler. Bundan dolayı biz öğretmenler birer sanatçıyız. Daha doğrusu ne kadar öğretmen gibi davranabilirsek, o kadar öğretmen olabiliyoruz. Yani ne kadar sanatçı isek, o kadar öğretmeniz. Unutmayalım…
Mehmet OKUTAN