Mâdem seni biliyor, rahmetiyle bildiğini bildiriyor.
Sen de O’nu bil, hürmetle bildiğini bildir ve kat’iyyen anla ki:
Senin gibi zaîf-i mutlak, âciz-i mutlak, fakîr-i mutlak, fâni, küçük bir mahluka
koca kâinatı musahhar etmek ve onun imdadına göndermek;
elbette hikmet ve inâyet ve ilim ve kudreti tâzammun eden hakikat-ı rahmettir.
Elbette böyle bir rahmet, senden küllî ve hâlis bir şükür ve ciddî ve sâfî bir hürmet ister.