Viking lobisi kına yaksın
40 yılda 62 bin kişiyi kısırlaştıran, Sami halkına yaşam hakkı tanımayan İsveç, Türkiye’ye soykırım iftirası atıyor.
Vikingleri, henüz “evrim”ini tamamlamamış, denizlerde yaşayan boynuzlu ve sevimli “deniz canlıları” olarak tanıtan çizgi filmleri boşuna izletmemişlerdi bize. Adamlar o ada senin, bu ada benim istila ederken, biz “kahraman”larımız ganimet kazandı diye sevinçle zıplıyorduk ekranın karşısında; Yaşasınnnn! Biz kazandık! Biz!
Tek gözlü, hançer kollu, kuru kafa bayraklı gemisine binmiş yol alan karakterlerin resimleri olan tişörtlere, çantalara, kalem kutularına gitti bütün çocukluk sermayemiz. Velhasıl, “sömürülen ülkelerin Viking lobisi” gibi, nereden baksan tutarsız bir konumda geçirdik masumiyet yıllarını.
“Soykırım”ı bir devlet politikası olarak benimsemiş, daha vahimi “uygulamış” bir ülke var karşımızda. “İsveç halkının kalitesini iyileştirmek” gibi psikopatça, hastalıklı, sapkın bir hedef için 40 yıl içinde 62 bin İsveçli’yi kısırlaştıran bir devlet! Gizli saklı değil, yasayla, planlayarak, sistemli ve belgeli...
İsveç Kısırlaştırma Yasası 1934’ten 1976’ya kadar yürürlükte kaldı. Yetimlerin yetimhaneden salınma şartı dahi zorunlu kısırlaştırmaydı; gerisini siz hesap edin!
Karışık ırkları, düşük zekâlıları, sakatları arındırdılar içlerinden. Suçluları, aykırıları, isyankarları da... Şimdi beyaz tenleri, mavi gözleri, sarı saçları, uzun ince yapılarıyla sülün gibi süzülürken görüp de hayran olduğunuz “mükemmel ırk(!)” böyle üretildi. Endüstriyel bir mamül gibi. Defolu çıkan, “marka değeri”ni düşürmemesi için piyasaya sürülmeden yok edildi. İstenmeyen genlerin sonraki nesillere “bulaşması” önlendi...
İsveç tipi demokrasi
Siz barış-demokrasi demeye devam edin;
Türk Tarih Kurumu’nun yayınlarına, Türk olmayanları sabun yapma kazanı muamelesi yapan bu ülke (ki Nazilerden sonra kısırlaştırma listesinde gümüş madalya sahibidir), daha 1920’de, İsveç Irksal Biyoloji Enstitüsü’nü kurmuş “saf ırk”ı projelendiriyordu. Trajiktir; sonunda soykırıma uğrayan Samiler “ari” çıktı; ölen, “kaliteli, kaliteli” öldüğüyle kaldı!
İran’a sözde silah ambargosu uygulandığı yıllarda, ülkedeki ABD işbirlikçilerini güçlendirmek için, gizli gizli silah pazarlarken yakayı ele veren de barış havarisi İsveç değil miydi?
Bunları hatırlamak için neden İsveç’in iftirasına maruz kalmak gerekti biliyor musunuz?
Çünkü “İsveç tipi” yani Viking demokrasisini benimseyenler daha önce bunların imasını dahi yaptırmadılar... Yapmaya kalkanı lince kalkıştılar, ekmeğinden ettiler, vudu büyücüleri gibi, kalemlerini orasına burasına batırarak kıvrandırmaya çalıştılar
Banu Avar’ın başına gelenlerden söz ediyorum. Avar, TRT için yaptığı ’Sınırlar Arasında’ programının, Orhan Pamuk’un Nobel almasının ertesinde yayınlanan bölümü için İsveç’e gitmiş, Nobel ödüllerini dağıtan Vakfın, Amerikan silah şirketlerinin hisse senetlerine yatırım yaparak para kazandığını, Nobel ve benzeri ödüllerin ABD’nin küresel kültür emperyalizmine hizmet amacıyla verildiğini, ödül alanların bu amaç doğrultusunda kullanıldığını anlatırken bir de bugün konumuz olan “Sami (Lapon) azınlık”ın başına gelenlere değinmişti. İsveç’in 1980’lere kadar Lapon ve Romanlara soykırım uyguladığını, alkolizm ve delilikten, sosyal şiddete kadar bir dizi sorunun varlığını, ırkçılığın ve sansürün üst seviyede olduğunu anlatmıştı.
Sonrası... İsveç vatandaşı olup olmadığını “özel bilgim” diyerek açıklamak istemeyen …………..……..’ın, “Banu Avar’ın ortaya koyduğu gerçekleri, “Abuk subuk ipe sapa gelmez yalanlar... Utanç verici iddialar...” deyip İsveç’li yetkililere jurnallemesi ve günümüzün kalıplaşmış ifade biçimiyle TRT’ye gaz vermesi üzerine, Sınırlar Arasında, sözleşmesi devam ederken yayından kaldırıldı.“Liberal demokrat”lar, Avar’ın “halkı kin ve düşmanlığa sevk ettiği” için TCK’nın 216. maddesinden yargılanmasını istediler.
Sapkın emellere sahip İsveç’in gözüne girmek uğruna meslektaşlarını lince kalkışan Viking lobisi bugün utanır mı dersiniz?...........
Eveleyip gevelemişti
Banu Avar’ın İsveç Radyosu program şefi Kerstin Brunnberg ile arasında geçen diyalog şöyleydi:
Banu Avar: Türkiye birçok konuda olduğu gibi Ermeniler konusunda da bir çok haksız saldırıya maruz kalıyor. Size hiç böyle bir dayatma yapıldı mı?
Kerstin Brunnberg: Eeeeee... İşte bu yüzden azınlık radyoları var. Bu konuları çok önemsediğimiz için o dillere yer veriyoruz.
Banu Avar: Ben jenositten bahsediyorum.
Kerstin Brunnberg: Jenosit!
Banu Avar: Evet, 1920’den 1980’e kadar süren Sami kızlarının kısırlaştırılması süreci.
Kerstin Brunnberg: Şeyy, şüphesiz, fakat, bu konuda bayağı bir tartışma oldu. Bence bu iyi bir tartışma konusu evet!
İsveç Radyosu’nun Türkçe yayınları kaldırma gerekçesini nasıl savunduğunu hatırladığımızda bu röportaj daha da anlam kazanıyor:
“Türkler 40 yılı aşkın bir süredir İsveç’teler. Şimdiye kadar İsveççeyi öğrenmeliydiler. Öğrenmediler ise bu onların sorunu!..”
Selvan TAŞCI Yeniçağ Gazetesi 12 Mart 2010
SÖYLEYİN BAKALIM KİM SOYKIRIM YAPMIŞ?
?