Ramazan'ı boş geçirip kendinize yazık etmeyin!
Bir hadis-i şerifte anlatılır ki: Peygamber Efendimiz, bir keresinde minbere çıkıyordu.
Merdivenlerden yukarı çıkarken birinci basamakta âmin! dedi. İkinci basamakta yine âmin! dedi. Üçüncü basamakta bir kere daha âmin! dedi. Hutbeden sonra, sahabe efendilerimiz, Bu sefer senden daha önce duymadığımız bir şeyi duyduk yâ Resûlallah! Eskiden böyle yapmıyordunuz, şimdi minbere çıkarken üç defa âmin dediniz. Bunun hikmeti nedir? diye sordular. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdular: Cebrail aleyhisselam geldi ve Anne-babasının ihtiyarlığında onların yanında olmuş ama anne-baba hakkını gözetmemiş, onlara iyi bakarak mağfireti yakalama gibi bir fırsatı değerlendirememiş kimseye yazıklar olsun, burnu yere sürtülsün onun! dedi, ben de âmin! dedim. Cebrail, Yâ Resûlallah, bir yerde adın anıldığı halde, Sana salât ü selâm getirmeyen de rahmetten uzak olsun, burnu yere sürtülsün! dedi, ben de âmin! dedim. Ve son basamakta Cebrail, Ramazana yetişmiş, Ramazanı idrak etmiş olduğu halde Allahın mağfiretini kazanamamış, afv ü mağfiret bulamamış kimseye de yazıklar olsun, rahmetten uzak olsun o! dedi, ben de âmin! dedim.
Bu üç meselenin fasl-ı müştereki şudur: Cenab-ı Hakk bir kısım külfet ve zorluk da ifade eden bu üç sorumluluğu yüklüyor. Fakat onlardaki esas, İlahî hikmet ve gaye kulun gufrana mazhar olması, affedilmesidir. Ne var ki kul, oradaki o vazifeyi, o sorumluluğu yerine getirmediği için öyle bir nimetten tam istifade edemiyor. Fırsatlar gelmişken kapısının önüne kadar, o fırsatları değerlendirememiş, dolayısıyla burnu yere sürtülsün, yazıklar olsun itabını hak ediyor.