Okuduğum bir yazıyı paylaşmak istiyorum...
"Mutsuzluk da Bir Mutluluktur
Sahip olduklarımız gözlerimizi kör ettikten sonra, elde edemediklerimiz için başlarız ağlamaya... Mutluluğun tek şartı gördüğümüz yüksek tepelere ulaşmak için, yıkarız her yeri, yol yaparız.
Diziler, filmler, reklâmlar... Hepsi hayal dünyamızı şişiren yalancı mutluluk adresleri... Her bir yenilik, bize mutluluğun reçetesinin kendisinde olduğunu iddia eder ve pazarlar kendisini... Hattâ huzur dolu(!), her şeye sahip(!), varlık içindeki dizi sahneleri mutsuzluğumuzu unutturuverir bize...
Aslında biz mutsuzluktan korkar olmuşuz. Başımıza gelebilecek sıkıntılara, imtihan gözüyle değil; "Neden ben?" diyerek isyan gözüyle bakar olmuşuz. Hâlbuki mutsuzluk da bir mutluluktur. Yaratan'a açılan tevekkül kapısıdır. Daha çok içten yalvarışların başlangıcı, duâ dakikalarının çoğalışı ve ibâdetlerin şaha kalkışıdır mutsuzluk... Kör gözleri de açmanın vaktidir aslında. Etrafa yüksek tepelerden değil, aşağıdan bakıldığında sahip olduklarımız, aynada bize tebessüm eder. Varlığını unuttuğumuz her güzel şey, bereketlenir. Eşler için de geçerlidir bütün bunlar...
Mutluluk günlerinde olduğu gibi mutsuzluk mevsiminde de el ele vererek muhabbetle huzuru misafir etmelidir evlere... Çünkü mutluluk kadar mutsuzluk da hayattır, candır bilene... İyi günde, kötü günde "evet" demenin en güzel hâli yaşanmalıdır sabırla sevgiyle...
"Ömürden geçen her dakikayı cennette gibi yaşamamız gerekecekse, âhiretteki cennet hayali niye?" Bu dünyanın altın kuralı olan imtihanın varlığı kime? Adım attığımız her yol aslında Rabbin rızası için olmalıyken şimdi öncelikle kendi çıkarlarımız oldu. Hayattaki tek amacımız, mutluluk olduğu için başımıza gelen her türlü imtihan ve çile, isyanla kirlenir oldu. Gözyaşı dökmekten korkar olduk. Yuva kurarken sadece mutluluğu hayal eder, mutsuzluk kapıyı çaldığında "Eyvah, biz bu işi yürütemiyoruz!" diyerek pes eder olduk!.. Hâlbuki bizden çok ötede yaratılış hikâyesidir, onun her bedendeki varlığıdır bu dönem... Karda, yağmurda aynı şemsiyenin altında rahmet istemek, güneşte gönül çiçekleri beslemektir asıl olan hikâye...
Kim, her şeyini vererek mutluluğa sahip olabilmiş ki?! Mutluluk, parayla mı elde edilir, yoksa kanaatle mi?! Her şeye sahip olduğunu iddia eden kimseleri, bazen en küçük dertler kıvrandırmamış mı? Ölenler, hep fakirler mi? Öyleyse nedir bu dert, bu tasa? Düşünene ne de çok malzeme var bu dünyada...
Yollar açık, sadece yürümek gerek sabırla... Sıkıntılar karşısında tevekkül ederek, Yaratanın verdiğine hamd ederek, rızık için var gücüyle çalışarak bereketlenir bu dünya... Sabır ve duâ ile aşamayacağı hiçbir engel yoktur müslümanın...
Kolayca elde edilen sevgi, muhabbet değildir asıl olan... Hüzünlerin içinde açan kardelen misâli aşktır, kıymetli olan... Ancak her şeyi ve her yeri, tevekkül rüzgârıyla mutluluğa savurmak kurtarır bizi...
Fatma ALADAĞ"
(Alıntı)