Hayatımız hep beklemekle geçiyor,sadece bekliyoruz.
Beklemek zamanı daha hızlı tüketiyor.
Bayramları bekliyoruz,yılını bitmesini bekliyoruz,yeni yılı bekliyoruz,ay başını bekliyoruz.
Evleneceğimiz günü bekliyoruz,beyaz atlı prensimizi bekliyoruz,kısaca bekliyoruz da bekliyoruz...
Beklerken tükettiğimiz o anlarımız!
İşte en kıymetlisi onlar,farkına varmadığımız,kaçırdığımız,geri getirmemizin imkansız olduğu anlarımız.
Oysa hayat anlardan ibarettir...
Paranın satın alamadığı tek şey,geri getiremiyeceğimiz tek şey,tatımlık anlarımız dır.
Tadını çıkarmak yerine,nefret,kin,öfke,kıskançlık biriktiriyoruz anılarımızda.
Sevgisizlikten,mutsuzluktan,samimiyetsizlikten şikayet ediyoruz.
Arayanımız,soranımız yok,telefonlarımız artık çalmıyor diyoruz.
Nerde o çocukluğumuzdaki bayramlar deyip,iç geçiriyoruz.
Yıl başı ve bayramlarda kart bekliyoruz.
Arayıp soran,kapımızı bir çalan olsun istiyoruz.
Ama hiç kendimize sormuyoruz,
<Biz sevgi adına,dostluk adına,paylaşmak adına ne yapıyoruz>?
diye.
En son ne zaman paylaştık hayatı sevdiklerimizle,bayramları beklemeden?
Ne zaman aç doyurduk,ya da birine öylesine bir zamanda hediye verdik?
Ne kadar zaman oldu sevdiklerimize,içtenlikle <Seni seviyorum,iyi ki varsın>demiyeli?
Kısacası hangi ruhu,yoksul yüreği,sevgimizle besledik,karşılık beklemeden?
Kalkmalı bir şeyler ekmeli,çünkü hepimizin ruhları aç,hem de çok aç.
Doyurmalıyız onları,sevgiyle aşkla,paylaşımla,mutlulukla.
Yok sa çok acı çekeriz,bir tadımlık hayatlarımız çekilmez olur.
Atalım içimizden karanlıkları,nefretleri,kıskançlıkları.
Sevgi ekelim,aşk ekelim,huzur ekelim,mutluluk ekelim.
Çünkü ne ekersek onu verir hayat toprağı...