Şaşıp Kalıyorum...

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
20 Ağu 2007 22:38:18
Gel de Şaşma!..
 

İlhan Selçuk, Cumhuriyet Gazetesi; 27 Ekim 1998

Şaşıp Kalıyorum...

Yıl 1920...

Arap, İngiliz'le birleşmiş, Türk'ü arkadan vurmuş; Ermeni Rus'la birleşmiş, Doğu Anadolu'yu kana boyamış; Rum Yunan'la, Yunan İngiliz'le birleşmiş, Batı Anadolu'yu ele geçirmiş...

Ülkenin mahvolmadık, yıkılmadık, yanmadık, kan dökülmedik, kül olmadık hiçbir yeri kalmamış...
Kalan ne?..

Elde avuçta İstanbul ile İzmir bile yok!.. Anadolu'nun altı yedi milyon nüfuslu en yoksul bölümüyle, yüzde 95'i okuma yazma bilmez, yorgun, yoksul, bitkin, ezik bir halk...

Nasıl kurtulmuşuz?..

Şaşıp kalıyorum...

* * *

Yunan'ı nasıl denize döküp hizaya getirmişiz, İngiliz'i İstanbul'dan nasıl çıkarmışız, dünyanın süper güçleriyle masaya nasıl eşit oturmuşuz?..

İnanılır gibi değil...

Sakın rüya olmasın?..

* * *

Yıl 1923...

Anadolu'da 10-11 milyon savaş artığı yaşıyor; hastalıklı, aç biilaç, parasız; yüzde 95'i elifi görse mertek sanacak kadar alfabesiz...

Ne yapacaksın?..

Demokrasi yap!..

Nasıl yapacaksın?..

2000'e 1.5 kala Nurcu tarikatının ardına bu kadar adam takılmışken, 1923'ün yanmış yıkılmış Anadolusu'nda nasıl demokrasi yapacaksın?.. Komşunun komşuyu boğazladığı iç savaşlardan, Anadolu'yu mezbahaya döndüren dış savaşlardan yeni çıkmışsın. Fabrikan yok, işçin yok, işadamın yok, mühendisin yok, doktorun yok, uzmanın yok, tüccarın yok, öğretmenin yok, mimarın yok, yolun yok, suyun yok, barajın yok, elektriğin yok, kadınların çarşafta çuvala giriyor, erkeğin dört karı alıyor, yurttaşlık yasası yok, üniversiten yok, banka yok, burjuva yok, proletarya yok, ihracatçı yok, ithalatçı yok, sermayen yok...

Kalkın bakalım...

Nasıl kalkınacaksın?..

Sermayesiz ekonomik kalkınmanın yumurtasız omletten ne farkı var?..

* * *

Mustafa Kemal kuşağı ne yapmış?.. Yöneticiler devletçiliğe neden ve nasıl sarılmış?.. Türkler bankacılığı nasıl öğrenmiş?.. Merkez bankası 1930'a değin neden açılamamış?.. Özel sektör nasıl oluşturulmuş?.. Yeni devlet nasıl kurulmuş?.. Çağdaş öğretime nasıl geçilmiş?.. 1920'de 10-11 milyon nüfusun yüzde 95'i alfabesizken savaş artığı bir toplumla okuma yazma seferberliği nasıl açılmış?..

Kitaplıklarda kitap yokken ulusal kütüphane nasıl kurulmuş?..

Okullarda tarih kitabı bile yokken tarih nasıl yazılmış?..

Yok olmanın kuyusundan çıkıp var olmanın doruğuna nasıl tırmanılmış?..

Yunanlı ile dostluk nasıl kurulmuş?..

Avrupa'da saygınlık nasıl kazanılmış?..

Şaşıp kalıyorum...

* * *

Şaşıp kalıyorum...

2000 yılına 1.5 kala, 60 milyonluk Türkiye'nin haline bakıyorum...

Hiçbir şeyimiz yokken neler yapmışız? Her şeyimiz varken neler yapamıyoruz?..

Bir de bu ortamda Mustafa Kemal'e saldıranlara bakıyorum...

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 20 Ağu 2007 22:46:57
EVET, ATATÜRK SUÇLUDUR!..

Biz, asıl suçluyu bir kenara bırakıp suçsuzlarla uğraşıyoruz!
Evet... Bugünkü ortamın tek suçlusu Atatürk'tür!..

Eğer bugün 60 milyon insanımız, Batı Trakya'daki Türkün durumunda değilse, bunun suçlusu odur!

Eğer 1923'te, kişi başına düşen ulusal geliri 70 dolar olan bir toplum, şimdi 2700 dolara ulaşmışsa; bunun suçlusu odur!

Eğer 1929 - 39 yılları arasında, bütün dünyada sanayi üretimi yüzde 19 artarken, Türkiye'de yüzde 96 artmışsa; bunun suçlusu odur!

Eğer Türk işçisi, Batı'daki gibi, çocuk yaşta yeraltında günde 14 - 16 saat çalıştığı dönemler yaşamamışsa; bir oy hakkı için bile, Fransız işçisi gibi, 59 yıl kanlı bir savaşım vermek zorunda kalmamışsa; bunun suçlusu odur!

Eğer Türk kadını; yasal olarak erkeğine eşitse; "köle" değilse, seçme ve seçilme hakkını, Fransız kadınından bile önce elde etmişse; kadınlar bugün Türkiye'de vali, bakan, başbakan bile olabiliyorsa; bunun suçlusu odur!

Eğer 1923'te Darülfünun'daki öğrenci sayısı 2100 olan bir Türkiye'de, bugün yüzbinlerce genç üniversitelerde okuyorsa; bunun suçlusu odur!

Eğer açık havadaki klasik müzik konserlerini onbinlerce genç izliyorsa; bunun suçlusu odur!

Eğer şeyhülislamlar "fetva" verip Kuran'ın Türkçe basımını engelleyemiyorsa; ezanlar düşman bayraklarının gölgesinde okunmuyorsa; bunun suçlusu odur!

Eğer bugün, Köy Enstitülü binlerce köylü çocuğu, kültür yaşamımıza damgalarını vurabiliyorsa; bunun suçlusu odur!

Eğer 1923'lerde Ortaçağ karanlığında yaşayan bir toplum, bugün 21. yüzyılın aydınlığında bir ölçüde yaşayabilmişse; bunun suçlusu elbette ki odur!

Atatürk'ün suçları saymakla bitmez.

* * *

Bir zamanlar kralların, şahların, cumhurbaşkanlarının, başbakanların Ankara'yı ziyaret için kuyruk olmalarının sorumluluğu da Atatürk'e aittir...

Baskı rejimlerinden kaçan yüzbinlerce Batılı bilim adamının bir zamanlar Kemalist Türkiye'yi seçmesinin sorumluluğu da...

Faşit Mussolini'nin bile Türkiye'yi "Avrupalı" saymasının günahı da...

Ama suçlunun suçlarının iyi anlaşılabilmesi için, suçsuzların suçsuzluklarının da unutulmaması gerekir.

Sokaktaki adamın bile "miras hakkı"na dokunulamaz iken... Atatürk'ün vasiyetini çiğneyerek, Türk Dil ve Tarih Kurumlarını devletleştiren, Atatürk'ün miras gelirlerini, devletin aldığı memurlara dağıtan "beş general" suçsuzdur!

"Ben Atatürkçüyüm ve laikim" diyerek, din derslerinin zorunlu olması hükmünü anayasaya koydurtan, Alevi'nin, Hristiyan'ın, Yahudi'nin, "Sünni inancı"nı öğrenmesini zorunlu hale getiren Marmaris'teki emekli adam suçsuzdur!

Köy Enstitülerini kapatırken imam-hatip liseleri açanlar...
Laik liselerde eğitim görenlerin sayısı son 20 yılda 3 kat artarken, imam-hatip okullarını bitirenlerin sayısının 14 kat artmasını sağlayanlar... Menderes'ten, Demirel'e, Özal'dan Yılmaz'a, tüm "Atatürkçü laik" başbakanlar suçsuzdur!

Milli Eğitim Bakanlığı'nı şeriat yanlılarının işgaline terk edenler...
Sağlık ve Tarım Bakanlıklarını şeriatçılara peşkeş çekenler...
İçişleri Bakanlığı'nın yapısını bozup valilerin, kaymakamların, emniyet müdürlerinin şeriatçı olması için kollarını sıvayanlar...

Hepsi, hepsi suçsuzdur!

Asıl suç, Harp Okulu'nu şeriatçılara açmamakta direnen Kemalistlerdir!..
Sokaktaki adama küfreden suçludur; ama Atatürk'e küfreden suçsuzdur!..

* * *

Erbakanlar, Mezarcılar, Dicleler... Holding solcuları, numaracı cumhuriyetçi liboşlar... Şeriatçı, Kürt ırkçıları...

Hepsi de haklılar!

Onların ayaklarının altına halıları kim döşedi?
1950'den beri bu ülkeyi yönetenler değil mi?...


A. Taner KIŞLALI
Cumhuriyet, 2 Mart 1994
       

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 20 Ağu 2007 22:59:24
Çeşit Çeşit Atatürkçüler

--------------------------------

Papağan Atatürkçüleri: Atatürk'ün söz, düşünce ve özdeyişlerini tıpkı bir papağan gibi ezberleyip yineleyenlere ( tekrarlayanlara ) papağan Atatürkçüsü denir.

Tören Atatürkçüleri: Bunlar, sadece ulusal ve resmi bayramlarda, törenlerde Atatürkçü olan kişilerdir.

Reklam Atatürkçüleri: Atatürkçülüğü gerçekten benimsemedikleri halde, her fırsatta Atatürkçülükten söz ederek, Atatürkçülüğün reklamını yapanlara reklam Atatürkçüsü denir.

Korku Atatürkçüleri: Korkularından Atatürkçü olanlara korku Atatürkçüleri veya zoraki Atatürkçüler denir. Bunlar, korktuklarında, sıkıştıklarında, zor durumda kaldıklarında Atatürkçü olurlar.

Moda Atatürkçüleri: Atatürkçülük, yurdumuzda bazı dönemlerde moda olur. Sadece Atatürkçülük modasına uymak için Atatürkçü olanlara, Atatürkçü görünenlere moda Atatürkçüsü denir.

Söylev Atatürkçüleri: Bunlar, Atatürk ve Atatürk inkılâpları üzerine söylev çekmeyi Atatürkçülük sayan kişilerdir.

Ticaret Atatürkçüleri: Atatürk'ün, Atatürk ilke ve inkılâplarının ticaretini, tüccarlığını yapanlara ticaret Atatürkçüleri denir.

Gardrop Atatürkçüleri: Sadece kravat, papyon takmayı, Batılılar gibi giyinmeyi Atatürkçülük sayan kişilere gardrop Atatürkçüsü denir. Gardrop Atatürkçüleri, Batılıların giysilerine, yaşantılarına özenirler, ama Batıdaki gibi gerçek çok partili, çoğulcu özgürlükçü demokrasiye, söz, düşünce ve örgütlenme özgürlüğüne, bilime, tekniğe, çağdaş kurumlara karşıdırlar.

Tekelci Atatürkçüler: Tekelci sağ, tekelci sol, tekelci sermaye, tekelci memleketsever olur da tekelci Atatürkçüler olmaz mı hiç? Tekelci Atatürkçüler, Atatürk'ü, Atatürkçülüğü, Atatürk ilke ve inkılâplarını kendi tekellerinde gören kişilerdir. Bunlar, Atatürk'ü tabulaştırırlar, putlaştırırlar. Atatürkçülüğün belli kalıplar içinde dondurulmasını, şerbetlendirilmesini isterler.

Atatürk ve Atatürkçülük Düşmanı Atatürkçüler: Atatürk'e ve Atatürkçülüğe düşman oldukları halde Atatürk'ü sever ve Atatürkçü görünen kişilere Atatürk ve Atatürkçülük düşmanı Atatürkçüler denir. Bunlar, biri açık, diğeri gizli olmak üzere ikiye ayrılırlar.

Açık Atatürk ve Atatürkçülük düşmanı Atatürkçüler, Atatürk'e ve Atatürkçülüğe karşı düşman olduklarını açıkça söylerler, yazarlar. Ancak, çok zor durumlarda, sıkıştıkları zamanlarda Atatürkçü görünürler.

Gizli Atatürk ve Atatürkçülük düşmanı Atatürkçüler, Atatürk'e ve Atatürkçülüğe düşman oldukları halde, gerçek amaçlarına ulaşmak için herkesten fazla Atatürkçü görünürler. Bunlar, ellerinden gelse Atatürk'ü, Atatürkçülüğü ve gerçek Atatürkçüleri bir kaşık suda boğarlar. Fakat buna güçleri yetmeyeceğini anladıkları için Atatürkçü geçinirler. Aslında bunlar, çok tehlikelidirler. Çalışmalarına sinsi sinsi devam ederler. Amaçlarına ulaşmak için Atatürk'ü ve Atatürkçülüğü bir kalkan, bir paravan olarak kullanırlar. Atatürk'ü ve Atatürkçülüğü hiç sevmezler, ama sever görünürler.

10 Kasım Atatürkçüleri: Sadece Atatürk'ün ölüm günü olan 10 Kasım günü Atatürkçü olanlara, 10 Kasım gününü bir yas günü ilan edip o günü siyahlara bürünenlere, ağıtlar düzenlere, yalancıktan ağlayanlara, timsah gözyaşları dökenlere 10 Kasım Atatürkçüsü denir.

50. Yıl Atatürkçüleri: Cumhuriyetin 50. kuruluş yıldönümü olan 1973 yılında, sadece bir yıl, Atatürkçü olanlara 50. Yıl Atatürkçüsü denir.

100. Yıl Atatürkçüleri: Atatürk'ün doğumunun 100. yılı olan 1981 yılında, yani Atatürk yılında, Atatürkçü olanlara 100. Yıl Atatürkçüsü, Atatürk yılı Atatürkçüsü denir.

60. Yıl Atatürkçüleri: Cumhuriyetin kuruluşunun 60. yılı olan 1983 yılında Atatürkçü olanlara 60. yıl Atatürkçüsü denir.

Olağanüstü Dönem Atatürkçüleri: Olağanüstü dönemlerde Atatürkçü olup, olağanüstü dönemler bitince Atatürkçülükleri biten kişilere olağanüstü dönem Atatürkçüleri denir. Türkiye'de olağanüstü dönemlerde Atatürkçülerin sayısında olağanüstü bir artış olur. Olağanüstü dönemler sonra erince Atatürkçülerin sayısında olağanüstü bir azalış görülür.

Siyasal Dönem Atatürkçüleri: Türkiye'de her siyasal dönemin kendine özgü bir Atatürkçülük anlayışı vardır. Yurdumuzda hükümetler değiştikçe Atatürkçülük görüşleri de, anlayışları da değişmektedir.
Örneğin A partisi iktidara gelince kendine özgü bir Atatürkçülük anlayışını savunur.A partisi iktidarı döneminde bu partinin ve bu partinin savunduğu Atatürkçülük görüşünün dalkavuklarıda çıkar ortaya.

Ruh Atatürkçüleri: Bu âlemin Atatürkçüleri olur da öte âlemin, yani ruhlar âleminin Atatürkçüleri olmaz mı hiç? Olur, olur, bal gibi olur... Ruh Atatürkçüleri, Atatürk'ün ruhuyla konuştuğunu ileri süren kişilerdir.
Bir medyum,Atatürk ün ruhuyla konuştuğunu,Atatürk’ün ruhunun Türk milletine kendi aracılığıyla bazı mesajlar ilettiğini ileri sürüyor ve bu konuşmaları,mesajları,bildirileri bir kitap halinde topluyor ve yayınlıyor.
Söz konusu kitaba çeşitli kuruluşlar bazı devlet kuruluşları da reklam ve ilan veriyorlar.
Akılcı ve bilimsel düşünceyi benimsemiş cağdaş,laik insan yetiştirmekle görevli Atatürk Türkiye sinin Milli Eğitim Bakanlığı Atatürk ün ruhuyla yapıldığı ileri sürülen konuşmaları içeren söz konusu kitabı devlet parasıyla alıyor ve çeşitli yerlere valiliklere il halk kütüphanelerine gönderiyor…………..

Kaynak:
Asım Aslan/Sömürülen Atatürk ve Atatürkçülük
__________________

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 20 Ağu 2007 23:13:27
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

tek suçlu odur...

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 20 Ağu 2007 23:32:42
“Gençler, Cumhuriyeti biz kurduk, onu yaşatacak ve yükseltecek sizlersiniz” demiştir. Victor Hugo’nun Sefiller romanında yazdığı “Umudunuzu, mirasına konamayacağınız birine bağlayın” sözünden hareketle, Atatürk de “umudunu, mirasına konamayacağı ama mirasına sahip çıkacağına inandığı gençliğe teslim etmiştir.”




“KENDİMİZE BAKMAK: YA SAKALDAN YA MAKAMDAN OLMAK!”

“Atatürk Amasya ziyaretinde Vali Konağı’nda yörenin ileri gelenleri ile sohbet etmektedir. Bir ara tam karşısında oturan birine takılır gözleri. Yaşı ellinin üzerinde bu adam beline kadar inen sakalıyla Atatürk'ün dikkatini çeker. Ata, yanındaki valinin kulağına eğilip sorar;

- Kimdir bu?

Vali yanıt verir;

- Efendim kendisi Şıh'tır. Yörede çok hatırlısı vardır.

Atatürk Şıh'ı yanına çağırır ve;

- “Bak baba, imanın ölçüsü sakalın boyunda değildir. Şunu rica etsem de en azından Peygamber efendimizinki gibi kısaltsan” der ve eliyle de boyun altı hizasını gösterir.

Şıh;

- “Emrin olur Paşam”, diyerek yerine çekilir.

Aradan zaman geçer, bir akşam Atatürk Amasya'daki Şıh'ı hatırlar ve Vali'yi telefonla arayıp durumu sorar. Vali nasıl söyleyeceğini bilememekle birlikte, Şıh'ın sakal boyunda en küçük bir kısalma bile olmadığını aksine kimselere el sürdürmediğini anlatır. Atatürk telefonu kapatır, kağıdı kalemi eline alır ve az sonra yardımcısını çağırıp, yazdığı yazıyı Amasya Valiliği'ne tebliğ etmesini ister. Ertesi gün Amasya'dan bir haber gelir ki Şıh Efendi Ata'yı görmek üzere Ankara'ya yola çıkmış...

Şıh gelir, Ata'nın karşısına çıkar. Sakal tamamen kesilmiş, sinek kaydı bir tıraş olunmuş, saçlar kısaltılmış, kılık kıyafet baştan sona değiştirilmiş, bambaşka bir görünüme bürünülmüştür. Atatürk'ün mesai arkadaşları bu değişimi anlayamaz ve Ata'ya sorarlar;

-“Aman Paşam, o Şıh ki sakalına el dahi sürdürmezdi, siz ne ettiniz de kökünden kesmesini sağladınız?”

Ata gülümser, sonra da yanındakilere dönüp;

- “Dün akşam Amasya Valiliği'ne bir yazı gönderdim ve Şıh'ı Afyon'a vali atadığımı bildirdim” der.

Ardından da yeni bir yazı hazırlayıp yardımcısına bu yazıyı da Şıh'a vermesini söyler.

Yazıda şöyle yazmaktadır;

“İnancın ölçüsünün sakalda olmadığını anladığına sevindim. Valilik meselene gelince, bugün koltuk uğruna kırk yıllık sakalından vazgeçebilen yarın başka şeyler için milletinden bile vazgeçebilir. Seni böyle bir ikileme mahkum bırakmayalım.
Kal sağlıcakla...”

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 21 Ağu 2007 00:39:32
Sağa sola bakıyorum, gazete, kitap, dergi okuyorum; Atatürk'e saldırı, taşlama, yergi, eleştiriden geçilmiyor; anlıyorum ki Atatürk büyük suç işlemiş...



Niçin?



*



Çünkü dünya görüşünde, evrene bakış felsefesinde, ideolojik içeriğinde 'Aydınlanma' yı yeğlemiş Atatürk, 'Akıl inançtan, bilim dinden bağımsızdır' demiş. A benim canım Mustafa Kemal'im, uygarlığın ışığına neden yüzünü dönersin? İran'a bak, Suudi Arabistan'a bak!.. Bırakaydın, bağnazlığın dipsiz kuyusunun bostan dolabında dönenseydik. En büyük suçunu 'Gerçek yol gösterici bilimdir' diyerek işledin.



Atatürk suçlu...



"Vatanın bağrına düşman dayamışsa hançerini" Gazi Paşa görmezlikten geleydi; "İngiliz muhibbi" olaydı, "Amerikan mandacılığı" na sarılaydı; "Ya istiklal ya ölüm" deyip ortalığa atılarak pişmiş aşa neden soğuk su kattı?



Atatürk suçlu...



Osmanlı, Sevr Antlaşması'nı kuzu kuzu imzalamışken bizlere Konya Ovası yetmez miydi? Denizi zaten sevmeyiz, dağların gerisine çekilip bozkırda otururduk. Eloğlu vatanın minarelerine çan takar, bizim cami yaptırma dernekleri de Haymana bölgesinde çalışmalarını yoğunlaştırırdı. Nemize gerek İstiklal Savaşı? Nemize gerek İzmir, Aydın, Edirne, Çanakkale, İstanbul? Nemize gerek Lozan, a Mustafa Kemal Paşa?



Atatürk suçlu...



Sevgili Mustafa Kemal, kadın hakları senin neyine? Bak, şimdilerde genç kızımız başına türban dolarken sana da verip veriştiriyor. Yurttaşlık Yasası çıkardın, erkek karısını iki sözcükle boşayamıyor; ama kadın kara çarşafa girip sana beddua ediyor. Hukuk devrimini neden yaptın Kemal'im?



Atatürk suçlu...



Çünkü cumhuriyeti ilan etti. Haydi padişah efendimize kıydı, hilafete neden dokundu? Laik devletten daha büyük günah olur mu şu dar-ı dünyada Gazi Kemal'im?..



Atatürk suçlu...



Osmanlı'nın cengâverliğinden bizi soyutladı; 1923'ten bu güne "Yurtta barış, dünyada barış" diye yaşamak erkekliğimizi öldürmedi mi? Biz korkak mıyız a Gazi Paşa? Savaşçılıktan nasıl vazgeçeriz? Senin en büyük suçun barışçılık değil mi?



Atatürk suçlu...



Çünkü 1923'te kurulan cumhuriyete 1925'te başkaldıran Şeyh Sait 'e el sürmeyecekti; hilafetçi Said-i Nursi 'yi başkente buyur edip devletin başına oturtacaktı. On bir yıl süren savaşlardan sonra temelini attığı devleti, İngiliz işbirlikçisi şeyhlere, aşiret reislerine, seyyitlere lokma lokma sunarak, parça parça edecekti. A benim Mustafa Kemal Paşam, ayaklanmalara karşı neden beyaz teslim bayrağını çekmedin de üstlerine yürüdün?



Atatürk suçlu...



Öyle bir cumhuriyet kurmuş ki, bir türlü yıkılmıyor. 21'inci yüzyıla yaklaşıyoruz, devleti Amerika'ya teslim edemedik, parçalayamadık; bu yüzden Gazi'ye çok kızıyoruz, cumhuriyetin harcını sağlam karmış diye öfkeleniyoruz.



Atatürk suçlu...



Yetmiş yıl önce bağımsız bir cumhuriyet kurmuş, bize bırakmış; yarım yüzyıldan beri laik cumhuriyeti çağdaş demokrasiye yakışır bir düzeye getiremedik; bu yüzden öfkelendikçe yarım yüzyıl öncesine dönerek Atatürk'e veriştiriyoruz.



Atatürk suçlu...



Çünkü canım Mustafa Kemal, bizim adam olacağımızı sandı, biz cüdam olduk; başımızı dik tutacağımıza, Ortadoğu'da "süper yabancı devlet" in taşeronluğuna soyunduk; içimizdeki aşağılık duygusunu Atatürk'ü eleştirerek gidermeye çabalıyoruz.


Cumhuriyet
İlhan Selçuk

 

paşam cidden suçlu..

--------------------------------

Çevrimdışı mtdemirci

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 10.051
  • 9.256
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 10.051
  • 9.256
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 21 Ağu 2007 01:15:36
Hocam, yazılanların birçoğu doğru ancak yazarların -kendilerince- zararlı gördüğü kişilere, görüşlere, düşüncelere dayanaksız suç yüklemesi var. Bence "iddalar" boşta kalmış. Saygılar

"Türkiye, şeyhler mollalar ülkesi olamaz." K. Atatürk

"Ulusun bağımsızlığını, yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır"  Amasya genelgesi

"Milli sınırlar içerisinde vatan bir bütündür, bölünemez." , "Manda ve himaye kabul olunamaz." Erzurum kongresi

Unutmamamız gerekir...

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 21 Ağu 2007 08:55:05
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Hocam, yazılanların birçoğu doğru ancak yazarların -kendilerince- zararlı gördüğü kişilere, görüşlere, düşüncelere dayanaksız suç yüklemesi var. Bence "iddalar" boşta kalmış. Saygılar

 
bence eksik kalmış mustafa öğretmenim. 1950 den beri değil, 1938 den beri bu ülkeyi yöneten herkes sorumlu Türkiye'nin bu halinden.

Çevrimdışı TMurat

  • Site Yöneticisi
  • *****
  • 10.225
  • 65.298
  • 10.225
  • 65.298
# 21 Ağu 2007 09:04:11
Sitenin genel yapısının değişmemesi için konu tarafımdan kilitlenip müzeye kaldırılmıştır.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK