Şehitlerimiz İçin!!

Çevrimdışı coffiner

  • B Grubu
  • 178
  • 185
  • 178
  • 185
17 Mar 2007 22:59:15
Bir dirilişin yaşanmış destanıdır Çanakkale…

Uzak diyarlardan toplanmış vatan evlatlarının,

Var olma kavgasıdır Çanakkale…

Ben Çanakkale'yim!

Sen Çanakkale'sin!

Biz Çanakkale'yiz kardeşim…

Çanakkale gibi geçilmez,

Çanakkale gibi boyun eğmez…

 

Var olmakla, yok olmanın; çığlıkla, sükûtun buluştuğu, canların bir akarsu gibi diyar diyar memleketlerden o kutsal topraklara aktığı destanın adıdır Çanakkale. Ben ezelden de tarih yazardım, yalnız bu seferkinin fazlaca kanlı olduğu ve hatta savaş alanlarının bile kanlı isimlerle adlandırıldığı bir yerin adıdır Çanakkale. Zillete boyun eğmek yerine zillete baş eğdiren, siper aralarını kendine bark edinen 253 bin kınalı kuzunun değil; arslan parçasının otağıdır Çanakkale. O yerleri gezmek bir ibadettir şüphesiz, bu ibadetin adı ise ahde vefadır.

 

Dün yavuklusunun sıcak koynu yerine siper boylarının yakıcı soğuğunu kendine eş edinen, Hazreti Hamza yürekli yiğitler bu destanın kahramanları olarak tarih sahnesinde yerlerini almışlardır. Kimileri annelerinin başlarına sürdüğü kınayla asker ocağına gelmiş, kimileride babasıyla bu cephede aynı kaderin yolcusu olmuştur. Kimileride öğretmeniyle beraber harp etmenin zevkini tatmıştır. Düşman siperlerine hücuma kalkarken baba-evlat, talebe-öğretmen beraber toy etmenin gururunu yaşamışlardı cenk meydanında…

 

Elbette ki Çanakkale Savaşlarındaki o muhteşem olaylar anlatmakla bitmez, yalnız içlerinden bir tanesi var ki Türk Milleti'nin vatan sevgisini her şeyden önce tuttuğunun ifadesini veriyor. Bu olayı her okuyuşumda nasıl ki ruhum bedenimden oynuyor ve vatana sadakatin ne demek olduğunu anlıyorsam bir o kadarda böyle ataların torunu olmakla gurur duyuyorum. Askeri Dr. Salih Dörtbudak anlatıyor:

‘Sadece Anafartalar-Arıburnu hattında 06–22 ağustos 1915'de 18000 şehit verdik. En az otuz kırk bin yaralımız oldu. Sahra hastanelerinde doktorlar günlerce uykusuz yaralılara hizmet veriyorlardı. Böyle bir hücum gününde sedyeciler hiç durmadan yaralı taşıyor, doktorlar sadece durumu hafif olanları tedavi edebiliyor ve birde komuta merkezinde olan rütbelilerle uğraşabiliyordu. Hayatlarından ümit kesilenlere bakılamıyor, onlar gölge bir yerde kendi kaderlerine teslim edilip şahadeti bekliyorlardı. İşte Çanakkale türküsünde geçen ‘Çanakkale içinde vurdular beni, ölmeden mezara koydular beni.' dizeleri burada buluyordu kendini. Daha ölmeden öldü gözüyle bakılıyordu onlara. Gölge bir yerde kendi kaderlerine bırakılıyorlardı, eldeki imkânsızlıklardan. Tam işin en yoğun olduğu sırada önüne gencecik vatan evladını yatırırlar, bir ayağı kopmak üzere parça parça ve bağırsaklar dışarıdadır. Eli yüzü kan içinde masada yatmaktadır. Sıhhiyecilere "kaldırın bunu" deyince masadaki vatan evladı gözlerini aralar. Gözlerinin berraklığı yeni ortaya çıkmışken tekrar kanla doluverir. Sonra ‘baba' diye seslenir. Doktor sedyedeki yaralı gence baktığında kendi evladı olduğunu görür. Sarılıp öper oğlunu, "bu benim oğlum! Lütfen gölge bir yere koyun" der. Masaya çoktan bir başka vatan evladı yatırılmıştır. Doktor onunla meşgul olur ve diğer kurtulması muhtemel hastalar vardır. Çünkü hepsi onun oğludur o an için. Oğluna ancak ertesi gün bakabilecektir. Ertesi gün yaralı hastaları dolaşmaya başlar. Ancak oğlu çoktan gömülmüştür...'

 

İşte oğlunu bir baba içgüdüsüyle kurtarmak yerine diğer vatan evlatlarına da ‘benim oğlum' diyen doktor burada vatan sevgisinin ne demek olduğunu ve her şeyden üstün olduğunun dersini veriyordu. Bir baba belki oğluna veda ediyordu ama vatanına ve bağımsızlığına veda etmeyi göze alamıyordu. Bugün bananemciliğin, nemelazımcılığın alıp başını yürüdüğü ülkemizde, duyguları dumura uğramış nice gönüller yaşamaktadır. Mananın önünü maddenin kapladığı, bize has değerlerin yerine paranın hüküm sürdüğü bedenler ortalıklarda dolaşmaktadır. Bu gönüllerin duyarlılığını artırmak dün o doktorun göreviyse bugün hiç şüphesiz bizlerin görevidir. Üzerimizdeki ölü gömleğini çıkarıp, bu ceddi mirasa yaraşır evlatlar olmalıyız. Çanakkale destanı kahramanlarının; yarın, huzurlarına çıktığımızda başımızın dik olmasını istiyorsak Çanakkale ruhunu yaşayıp, yaşatmalıyız. Yaz aylarında tatilimizin en az bir gününü bu nadide şehitler diyarına ayırıp, çocuklarımızın milli ruhtan yoksun büyümelerini engellemeliyiz. Bilakis bu Çanakkale arslanları bizlerin oraya gelmelerini bekliyor ve geldikçe de sevinip, bizler için dua ediyorlar. Bu bir ibadettir, ahde vefa isimli ve her Türk çocuğuna da farz olan bir ibadettir.

Çanakkale bizim için her şeydir… UNUTMAYALIM, UNUTTURMAYALIM…

Çevrimdışı ciminli

  • Uzman Üye
  • *****
  • 214
  • 958
  • Okul Müdürü
  • 214
  • 958
  • Okul Müdürü
# 17 Mar 2007 23:19:49
emeğine sağlık hocam okuyupta duygulanmamak elde değil onları unutmadık unutmayacağız ...

Çevrimdışı kanakana

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.232
  • 999
  • Birleştirilmiş Sınıf
  • 1.232
  • 999
  • Birleştirilmiş Sınıf
# 17 Mar 2007 23:26:49
mümkümse elinizde varsa arkadaşalr pazartesi çanakkale ile ilgili slayt izletelim öğrencilerimize ve anlatalım bunları

Çevrimdışı tekbaba

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.514
  • 499
  • 1.514
  • 499
# 17 Mar 2007 23:30:34
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle- “Bu bir Avrupalı!”


Dedirir: Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi… Mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşısında,
Ostralya’yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ…
Hani, tâ’ûna da zuldür bu rezil istilâ!
Ah, o yirminci asır yok mu, o mahhlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcud ise, hakkıyle sefil,
Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz…
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lâğam,
Atılan her lâğamın yaktığı yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer…
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak,
Boşanır sırtlara, vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyâre.

Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler…
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te’sis-i İlâhî o metin istihkâm.
Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ’nın ebedî serhaddi;
“O benim sun’-i bedi’im, onu çiğnetme” dedi.
Âsım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek.
Şûhedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar…
Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid’i…
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe” desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb…
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
“Bu, taşındır” diyerek Kâ’be’yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ’yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.

Sen ki, son ehl-i salibin kırarak salvetini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin’i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran…
Sen ki, İslâm’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın… Heyhât!
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât…
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Akif Ersoy

Çevrimdışı tekbaba

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.514
  • 499
  • 1.514
  • 499
# 17 Mar 2007 23:33:29
bugün MİLLİYET VE HÜRRİYET  gazeteleri vcd verdiler.Belki yarına kalır.

Çevrimdışı Hüseyin07

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 81
  • 33
  • 81
  • 33
# 17 Mar 2007 23:34:24
Yaz tatilinde Çanakkale deydim.Duygulanmamak hatta ağlamamak imkansız.Rehber eşliğinde gezdik kameraya çektik.Öğrencilerime izleteceğim.İnsanın aklı almıyor o kadar insanın nasıl o ufacık yere sığdığına.Öyle yerler gördük ki ölen vatan evlatlarını yan yana yatırsan yer almıyor.Demekki 1 kişi yerinde 2 hatta 3 kişi var.
   Tüm arkadaşlara oraları görmelerini hatta imkanı olan çevre illerde görev yapanların öğrencilerini götürmelerini tavsiye ederim.
 

Çevrimdışı kanakana

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.232
  • 999
  • Birleştirilmiş Sınıf
  • 1.232
  • 999
  • Birleştirilmiş Sınıf
# 17 Mar 2007 23:41:48
KINALI HASAN :

Yüzbaşi Sirri Bey, ikindi vakti yeni gelen erati teftiş ederken, içlerinde bir tanesinin saçinin bir tarafi kinalanmiş oldugunu görür ve takilir: “Hiç erkek kinalanir mi? Mehmetçik: Buraya gelmeden evvel, anam kinalamişti komutanim” der ve sebebini bilmedigini ilave eder.Komutanin istegi üzerine anasina haber salar, “Niye benim saçimi kinaladin?” Gelen cevabi mektupta şunlar yazar:

“Ey gözümün nuru Hasan’ım,

Köyümüzde rahat rahat oturalım mı? Vatan sevgisi içimizde alev alev yanıyor.Sen ecdadından, babandan aşağı kalamazsın... Ben, senin anan isem.Beni ve seni Allah yarattı, vatan büyüttü.Allah, bu vatan için seni besledi. Bu vatanın ekmeği iliklerinde duruyor...

Sen bu ailenin seçilmiş kurbanisin...

Hasan’ım, söyle zabit efendiye... Bizim köyde kurbanlık ayrılan koyunlar kınalanır... Ben de seni evlatlarımın arasından vatana kurban adadım.Onun için saçını kınalamıştım...

El-hükmü billah. Allah, seni İsmail Peygamber’in yolundan ayırmasın.

Seni melekler şimdiden rahmetle anacaktir. Gözlerinden öperim...

Anan - Hatice”

Çevrimdışı dehliz

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 7.715
  • 29.501
  • Müdür Yardımcısı
  • 7.715
  • 29.501
  • Müdür Yardımcısı
# 17 Mar 2007 23:57:02
Hep buradayız hep burada olacağız

Çevrimdışı asau

  • Üye
  • *
  • 20
  • 11
  • 20
  • 11
# 18 Mar 2007 00:16:20
Bir Çanakkale 18 Mart Üniversitesi mezunu olarak geçen yıl 18 Mart günü benim konuşma yapmam istenmişti ve öğrencilere şöyle bir konuşma hazırlamıştım Bugün sizlerle paylaşmak istedim.

   SEVGİLİ ÇOCUKLAR,

  Benden bugün burada konuşma yapmam istendiğinde, sizleri sıkmadan neler söyleyebileceğimi düşündüm. Sizler zaten bu savaşın önemini, nedenlerini, sonuçlarını kitaplarınızdan okuyor, CD’lerden izleyip öğreniyorsunuz. Bu yüzden bugün size sadece anılarımla seslenmeye karar verdim.

 Hepimiz öğrencilik hayatı geçirdik. Öğrencilik hayatımız boyunca bütün dersleri severiz de bazı dersleri azıcık az severiz öyle değil mi? İşte bende tarih dersini azıcık az severdim. Öğretmenimiz gelirdi, düşmanlarla savaşmışız onlar bizi yenmiş, biz onları yenmişiz, anlatır dururdu. Bir de bizim zamanımızda şimdiki gibi vcd, DVD, bilgisayar da yoktu. Anlayacağınız dersler çok sıkıcı geçerdi. Bu yüzden liseyi bitirene dek tarih dersinin önemini anlayamadım.

  Ta ki bundan 15 yıl öncesine kadar. Bundan 15 yıl önce üniversiteyi kazandım ve Çanakkale’ye gittim. Mart ayının 18’i geldiğinde bizi gemilerle şehitliklere ziyarete götürdüler. Bir müzeye gittik. Camekanın içinde bileğinden kopmuş, postalının içinde sergilenen bir askerin ayağı, alnının tam ortasında kurşun bulunan bir kafatası, üzerinde kurumuş ama hala kıpkırmızı kanlar bulunan asker üniforması, şehitlerin savaş sırasında annelerine, babalarına, sevgililerine yazmış oldukları mektuplar... Tüm gördüklerim karşısında çok duygulandım. Biliyorsunuz ziyaret edilen yerlerde mezarlıklar var ama aslında onlar birer sembol. Yani içlerinde bütün halinde cesetler yok. Çünkü cesetler her yerde. Üstelik bütün halde değil, kol bacak paramparça dağılmış birbirine karışmış vaziyette. Düşman askerleri dediğimiz askerlerin mezarları da bizimkilerle yan yana Ata’mızın da dediği gibi koyun koyuna. Onlara da çok yazık Onlar da analarını babalarını bırakıp, gemilere doldurulup, haritada yerini bilmedikleri bir ülkeye getirilip, bunlar sizin düşmanlarınız savaşacaksınız, gerekirse öleceksiniz denilen gençler.
    Bütün bunları görünce ve düşününce atalarımızın ne büyük fedakârlıklarda bulunduklarını anladım. Eğer onlar olmasaydı ve tabiî ki büyük önder Atatürk çocuklar, biz burada olamazdık. Ben şimdi size bu konuşmayı yapamazdım. Öğretmenleriniz her gün sizlere bilgilerini aktaramazlardı.

   Şimdi ne yapalım istiyorum biliyor musunuz? Eğer bana katılırsanız o küçücük yüreklerinizden gelen sevgiyle onlara kocaman teşekkür edelim ve alkışlayalım.


Çevrimdışı kanakana

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.232
  • 999
  • Birleştirilmiş Sınıf
  • 1.232
  • 999
  • Birleştirilmiş Sınıf
# 18 Mar 2007 00:27:35
Kocadere köyünde büyük bir “ Sargı Yeri ” kuruluyor. Kimi Urfalı , kimi Bosnalı , Kimi Adıyamanlı , Kimi Gürünlü, Kimi Halepli çok sayıda yaralı getiriliyor...

Bunlardan biri Çanakkale Lapsekinin Beybaş Köyündendir ve yarası oldukça ağırdır. Zor nefes alıp vermektedir. Alçalıp yükselen göğsünü biraz daha tutabilmek için komutanının elbisesine yapışır. Nefes alıp vermesi oldukça zorlaşır ama tane tane kelimeler dökülür dudaklarından.

" Ölme ihtimalim çok fazla... Ben bir pusula yazdım... Arkadaşıma ulaştırın..."
Tekrar derin nefes alıp, defalarca yutkunur:
" Ben...Ben köylüm Lapseki' li İbrahim Onbaşından 1 Mecit borç aldıydım...Kendisini göremedim. Belki ölürüm. Ölürsem söyleyin hakkını helal etsin "

" Sen merak etme evladım " der Komutanı, kanıyla kırmızıya boyanmış alnını eliyle okşar. Ve az sonra komutanının kollarında şehit olur ve son sözüde " söyleyin hakkını helal etsin " olur...

Aradan fazla zaman geçmez. Oraya sürekli yaralılar getiriliyor. Bunlardan çoğu daha sargı yerine ulaştırılmadan şehit düşüyor. Şehitlerin üzerinden çıkan eşyalar, künyeler komutana ulaştırılıyor. İşte yine bir künye ve yine bir pusula. Komutan göz yaşlarını silmeye daha fırsat bulamamıştır. Pusulayı açar, hıçkırarak okur ve olduğu yere yığılır kalır. Ellerini yüzüne kapatır, ne titremesine nede göz yaşlarına engel olamaz :

"Ben Beybaş Köyünden arkadaşım Halil'e 1 mecit borç verdiydim. Kendisi beni göremedi. Biraz sonra taarruza kalkacağız. Belki ben dönemem. Arkadaşıma söyleyin ben hakkımı helal ettim."

Not : Mecit = Mecîdiye, dönemin parası

Çevrimdışı erdemc28

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.985
  • 443
  • 1.985
  • 443
# 18 Mar 2007 15:19:43
 TÜRK ASKERİNİN DÜNYADA EŞİNE RASTLANMAMIŞ YÜREKLİLİĞİ,VATANSEVERLİĞİ SAYESİNDE,ÇANAKKALE GEÇİLMEDİ.

 ONLAR SONSUZA KADAR KALBİMİZDE YAŞAYACAKLAR...ÇANAKKALE ONLAR SAYESİNDE SONSUZA KADAR TÜRK TOPRAĞI OLARAK KALACAK...
   
  YÜCE ÖNDER ASKERLERİNE SÜNGÜ TAK! EMRİNİ VERDİĞİ ZAMAN HİÇBİR ASKER TEREDDÜT ETMEDEN SÜNGÜLERİNİ TAKTI.2 M SONRA ÖLECEKLERİNİ BİLDİKLERİ HALDE...RUHLARI ŞAD OLSUN!!!     

Çevrimdışı ferdem

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.415
  • 27.381
  • 4.415
  • 27.381
# 18 Mar 2007 17:32:47
arkadaşlar 10 11 yaşlarında yani öğrencilerimizin yaşında şuheda dolu çanakkale ibret almamız gerekir layık olmak için

Çevrimdışı uğurum

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 124
  • 219
  • 124
  • 219
# 18 Mar 2007 17:56:01
videoya ulaşamadım

Çevrimdışı erdemc28

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.985
  • 443
  • 1.985
  • 443
# 09 Nis 2007 18:30:05
    Son günlerde bu vatan için can veren şehitlerimiz ve tüm şehitlerimiz için duygulandığım bir şiiri yazmak istedim.

 BU VATAN KİMİN ?

Bu vatan, toprağın kara bağrında
Sıradağlar gibi duranlarındır;
Bir tarih boyunca, onun uğrunda
Kendini tarihe verenlerindir...

Tutuşup: kül olan ocaklarından,
Şahlanıp: köpüren ırmaklarından,
Hudutlarda gaza bayraklarından,
Alnına ışıklar vuranlarındır...

Ardına bakmadan yollara düşen,
Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan,
Huduttan hududa yol bulup koşan,
Cepheden cepheyi soranlarındır...

İleri atılıp sellercesine,
Göğsünden vurulup tam ercesine,
Bir gül bahçesine girercesine,
Şu kara toprağa girenlerindir...

Tarihin dilinden düşmez bu destan:
Nehirler gazidir, dağlar kahraman,
Her taşı bir yakut olan bu vatan,
Can verme sırrına erenlerindir...

Gökyay'ım ne yazsan ziyade değil,
Bu sevgi bir kuru ifade değil,
Sencileyin hasmı rüyada değil,
Topun namlısında görenlerindir...
      Orhan Şaik GÖKYAY

  RUHLARI ŞAD OLSUN!!!

Çevrimdışı ali002

  • Uzman Üye
  • *****
  • 762
  • 227
  • 762
  • 227
# 09 Nis 2007 18:33:26
evet ruhları şad olsun. bu şiiri her zaman büyük bir heyecanla okurum

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK