ekmeğe ve bir tas çorbaya
bakabildiğin zaman yıldızlara, ürktüğünde kalbine
hışırdayan dala, ellerine sinmiş kokuya
denize fırlattığın taşa, taşın ardından koşan ayaklarına
her şey üst üste gelince yardıma çağırdığın suya
nara, kirazın patlayan çiçeğine
şehre girmeden evvel gündüzü bekleyene, geceye sabredene
sana, gözlerine ve yüzündeki hüzne inanıp bekledim
sabaha eren kuştum, cama değen nefestim ve inandım
vuruşmalardan sağ çıktım, erken geldim yine bekledim
bir yanı yıkılmış evlere sokuldum
güneşin büyüttüğü bir gölgem olmasındı sen yanımdayken
bu yüzden güneşe çıkmadım hiç, bekledim
terzilerde ne dikilir bilmezdim çıplaktım ört istedim
belki bir kızımız olur diye kendime çocuk sevmeyi ekledim
eski zamanlardan, taş kitabelerden, bozkırı tepeleyen atlılardan
tapınaklardan, sunaklardan, kör kâhinlerden medet ummadım
kökü sulanmış bir çiçeğe tutundum beklerken
o gemiler, o şilepler, karaya uzak duran o deniz feneri
bir bir getirsin giden ne varsa
mutfak tezgahında bardak, vazoda solmuş çiçek
yarısı yenmiş ekmek, henüz okunmamış kitap
ne varsa işte seninle geri dönsün istedim
caddelere açılırdı insan yüzleri bir bir sana çevirdim
polis raporlarına sığmayan bir suçla sevdim, ellerini çoğalttım
bebek uykularına sığınan meleklere el ettim
yorgundum, uykusuzdum, sen olsan bembeyaz yataklar ne işe yarar
çoban yıldızına dek koştum sonunda şafağa erdim
sofralar diz çöküp otur diye vardı uzatmadım elimi
ne güzel dururdu ayak bileğinde halhal kırları senin için kapattım
seferlerden, zaferlerden, otobüs camlarından, yağmur ikindilerinden
sana döndüm, yüzümü biriktirdim yüzüne
kapılarda durdum, çocuksuz evlere şenlik ol dedim
içimde tuttuğum gecelerdin, ekin tarlalarında gün heyecanıydın
dudaklarından su içmeye inen güvercinlere
saçlarının rüzgârına, yanağının kuşluk vaktine
benim olmaya hazır yanlarına inandım
kalbimin yamacında gül gölgesisin, hâlâ bekliyorum
Cengizhan Konuş'