Sevdiğiniz Şiirler

Çevrimdışı sessizsinema

  • Uzman Üye
  • *****
  • 977
  • 2.512
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 977
  • 2.512
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 09 Mar 2009 00:21:43
40 YAŞINDASIN
 
Rahmetini umarak
Günahkar bir dille;
Allah Azze ve Celle

Ya Rasulallah,
Âlemlere rahmet hayatın geçiyor kalbimizden,
Kalbimizden seyrediyoruz seni.

İşte
Bir yaşındasın,
Beni Sa'd yurdundasın
Sana süt anne olmadı kadınlar
Bu yüzden dargın bulutlar
Bir damla yağmur indirmiyor
Kıtlık hüküm sürüyor Beni Sa'd yurdunda
Minicik bir bulut var gökyüzünde
Sana aşık...
Ayrılmıyor başucundan
Ve insanlar yağmur duasında...
Hz.halime kucağına alıyor seni
Yeryüzünde bir gölgelik...seni güneşten korumak için
Oysa minicik bulut gökyüzünde
Sana meftun, sana kilitli...
Ve dua eden rahibin kucağındasın
Dünyalar güzeli gözlerine bakıyor rahip
Kıtlığı da unutuyor, yağmuru da, duayı da
Ama sen unutmuyorsun
Uğruna canlarımız feda o gözlerinle gökyüzüne bakıyorsun
O minicik bulut ilişiyor bakışlarına
Büyüyor, büyüyor...
Sonra nazlı, nazlı yağmur damlaları iniyor buluttan
Fakat çoğusu bilmiyor yağmurun geliş sebebini
Çoğusu bilmiyor seni...

Altı yaşındasın
Medine-i Münevvere yolundasın
Yanında aziz annen ve Ümmü Eymen
Yetimliğini hissediyorsun baba kabristanında
Sonra yolda, Ebva'da öksüzlük karşılıyor seni
Mekke'ye annesiz giriyorsun
Abdulmuttalip bir başka seviyor seni
Ebu Talip bir başka seviyor

Ya Rasulallah
Mekke çocukları annelerine seslenirler miydi senin yanında
Onlar anne deyince sen yere mi bakardın
Mekke rüzgarları kaç gece gözyaşlarını taşıdı Ebva'ya
Kaç gece anne diye hıçkırdın
Efendim!
Senin yerine de anne dedik annemize
Senin yerine de baba dedik

Yirmi beş yaşındasın
Ve bambaşkasın
Kimse sana denk değil
Şefkat yayıyor kokun
Güven veriyor sesin
Sen Muhammed-ül Emin' sin

Otuz üç yaşındasın
Dalga dalga rahmet var

Otuz beş yaşındasın
Hadi gel bekletme yar
İniltiler çalıyor kapısını göklerin
Hadi gel bekletme yar
Sinesi çatlayacak Rasul bekleyenlerin...
Hadi gel ey yâr!
Nur Dağı'na davet var

İşte
Kırk yaşındasın
Hira Nur dağındasın
Cibril iniyor göklerden
Ve nokta nokta her yerden salat, selam yükseliyor
Sen kâinatın yüreğinden hasretle kopan " ah! " sın
Karanlık gecelerimize sabahsın
Sen Nebiyullahsın
Sen Habibullahsın
Sen Rasulullahsın

Niye incittilerki seni sultanım
Niye işkence yaptılarki sana
Ebu Talip öldü diye mi bu pervasızca saldırılar
Himayesiz kaldın diye mi
Kabe'deki ağlayışın geliyor gözümüzün önüne
" Amca yokluğunu ne çabuk hissettirdin " diyişin
Haremde namaz kılışın geliyor aklımıza
Başına pislikler saçılıyor
Başlar feda o mübarek başına
Nasipsizler sana bakıp nasıl da gülüyorlar
Biri koşuyor mekke sokaklarından sana doğru
Biri koşuyor ama sanki yere inmiş Arş-ı Âla
" Bu koşan kimdir " diye bir soru dolaşıyor boşlukta
Bu koşan kim?
Ve cevap veriyor biri:
Muhammed' in kızı Fatımatüz-Zehra
Velilerin anası...
Yüzünü gözünü siliyor biricik kızın
Sana yeryüzünde en çok benzeyen
Gülmesi sen, ağlaması sen
" Ağlama kızım " diyişin geliyor aklımıza
Niye çıkardılar ki yurdundan seni
Himayesiz kaldın diye mi
Onlar bilmiyorlar mıydı seni himaye edeni
Seni yetim bulup barındıranı
Seni alemlere rahmet kılanı
Onlar deli diyorlardı sana, sen susuyordun
Mecnun diyorlardı, şair diyorlardı, sen susuyordun
"Seni bizim elimizden kim kurtaracak" diyorlardı
Sen,
Sen " Allah! " diyordun
Allah Azze ve Celle
Semayı haşyet kaplıyordu
Sen " Allah! " diyordun
Arş-ı Âla titriyordu
Bedir' de " Allah! " diyordun
Üç bin melek iniyordu alaca atlarda
Yüz yirmi beş bin sahabi :
" Anam babam sana feda olsun " diyordu

Ya Rasulallah
Medine-i Münevvere sokaklarında yürüyordun
Neccar Oğulları'nın küçük kızları seni görünce
Sevinçten ne yapacaklarını bilememişlerdi
" Beni seviyor musunuz " diye sormuştun onlara
" Seni çok seviyoruz ya habiballah " demişlerdi
Sen de:
" Allah biliyor ki ben de sizi çok seviyorum" demiştin
Bu gün yaşayan gençler var
Neccar oğulları'nın kızları diğil belki
Ama seni onlar da çok seviyor
Gözyaşlarından belli ki seni canlarından çok seviyorlar
Senden başka kimseleri yok
Allah biliyor ki sen onları da çok seviyorsun

Altmış üç yaşındasın
Refik-i Âla duasındasın
Senin için siyah yünden çizgili bir cüppe dokunmuştu
Kenarları beyazdı
Onu giyerek ashabının yanına çıkmıştın
Ve mübarek ellerini dizine vurarak :
" Görüyor musunuz ne kadar güzel " demiştin
Meclisinde bulunan biri sana seslenmişti :
" Anam babam sana feda olsun Ya Rasulallah, onu bana ver "
Niye istemişti ki senden sevdiğini bile bile
İstendiğinde katiyyen " hayır " demediğini bile bile
" peki " dedin o zata
Ve sen yine yamalı, eski cübbeni giydin
Dostuna kavuşmana bir hafta kalmıştı
Aynı cübbeden yine yine diktiler
Ama giyinmek nasip olmadı
Haberler uçurmuştun ebu hureyre' nin diliyle :
" Benden sonra öyle kimseler gelecek ki, keşke Peygamberi görseydik de ne malımız ne evladımız olsaydı diyecekler "
Ve Hz. Enes ile paylaşmıştın özlemini
" Beni görmedikleri halde bana iman eden kardeşlerimi görmeyi çok isterdim"

Sultanım!
Ey Medine minberinde " ümmeti, ümmeti " diye hüznü giyen Sevgili
Ey Mekke mihrabında alemler hesabına " Allah! " diyen sevgili
Bize lütfu ilahi bahşedilen kapına diz çöktük, bey' at ettik
Rabbinden bize ne getirdi isen amenna
Duyduk, itaat ettik

Ya Rasulallah
Sen hâlâ kırk yaşındasın
Ve hâlâ ümmetinin başındasın...

                          
                                                    Dursun Ali ERZİNCANLI

Çevrimdışı yesim3509

  • Uzman Üye
  • *****
  • 434
  • 126
  • 434
  • 126
# 09 Mar 2009 17:01:41
FOTOĞRAF

Durakta üç kişi
Adam kadın ve çocuk

Adamın elleri ceplerinde
Kadın çocuğun elini tutmuş

Adam hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü

Kadın güzel
Güzel anılar gibi güzel

Çocuk
Güzel anılar gibi hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi güzel

cemal süreyya

Çevrimdışı ALAMET-i FARİKA

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.093
  • 11.858
  • 1.093
  • 11.858
# 11 Mar 2009 16:55:50
GÜNCE

Uçurumun kenarındayım Hızır
Bir dilber kalesinin burcunda
Vazgeçilmez belaya nazır
Topuklarım boşluğun avucunda
Derin yar adımı çağırır
Kaldım parmaklarımın ucunda
Uçurumun kenarındayım Hızır
Bir gamzelik rüzgar yetecek
Ha itti beni, ha itecek
Uçurumun kenarındayım Hızır
Divan hazır
Ferman hazır
Kurban hazır
Güzelliğin zulme çaldığı sınır
Başım döner, beynim bulanır
El etmez
Gel etmez
Gözleri bir ret, bir davet
Gülce uzak uzak dolanır
Mecaz değil
Maraz değil
Gülce semavi bir afet
Uçurumun kenarındayım Hızır
Gülce bir beyaz sihir
Canıma bedel bir haz
Nar ve nurdan bir zehir
Gülce Araf`ta infaz
Bir tek bakışıyla suyum ısınır
Güzelliğin zulme çaldığı sınır
Uçurumun kenarındayım Hızır
Ben fakir
En hakir
Bin taksir
Cahil cesaretimi alem tanır
Ateşten
Kalleşten
Mızrakla gürzden
Dabbetülarzdan
Deccal`dan, yedi düvelden
Korku nedir bilmeyen ben
Tir tir titriyorum Gülce`den
Ödüm patlıyor Gülce`ye bakmaktan
Nutkum tutuluyor, ürperiyorum
Saniyeler gözlerimde birer can
Her saniyede bir can veriyorum

ö. l. m.

Çevrimdışı sakin

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.253
  • 902
  • 1.253
  • 902
# 11 Mar 2009 18:18:32
KISSADAN HİSSE 
 Geçmişten adam hisse kaparmış.. Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
"Tarih"i "tekerrür" diye ta'rif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi ?..

    Mehmet Akif Ersoy(1873  - 1936 )

Çevrimdışı sessizsinema

  • Uzman Üye
  • *****
  • 977
  • 2.512
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 977
  • 2.512
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 13 Mar 2009 16:37:53
İSTİKLÂL MARŞI


Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma; kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl
Kahraman ırkıma bir gül, ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl...
Hakkıdır, hakka tapan, milletimin istiklâl

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim; bendimi çiğner aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garbın afakini sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! nasıl böyle bir imanı boğar,
Medeniyet! dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş! yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana vadettiği günler hakkın.
Kim bilir belki yarın... belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri «toprak!» diyerek geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda, fışkıracak, toprağı sıksan şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

Ruhumun senden, ilahi şudur ancak emeli,
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar - ki şahadetleri dinin temeli-
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli,


O zaman vecdile bin secde eder - varsa - taşım.
Her cerihamdan, ilâhi boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruhu mücerret gibi yerden naşım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır; hakka tapan, milletimin istiklâl.

               
                                          Mehmet Akif ERSOY

Çevrimdışı svetboys38

  • Uzman Üye
  • *****
  • 593
  • 79
  • 593
  • 79
# 13 Mar 2009 16:39:58
ENGELLER

Sen benim engelimsin beyaza.
Yaparım yıkılır,
Saldıran sularda silinen
Kumdan kuleler deniz kıyısında.

Sen benim düşmanımsın değişen,
Her seferinde ismin başka.
Ama hiç tadı yok yaşamanın
Tam doğrulurken yeniden
Tarlamı suların basmasa.

İnsanınla vur, hastalığınla yere ser,
Sars beni paraca
Her yıkılışımda kuvvetim artar
Işıyan köşe er geç benim
Sen benim geçidimsin beyaza.

BEHÇET NECATİGİL

Çevrimdışı ayl52

  • Uzman Üye
  • *****
  • 347
  • 249
  • 347
  • 249
# 14 Mar 2009 01:17:04
- Alala! Alala!

Gel de çık işin içinden,
Şairinden şiirinden…
Gel de sus!
Terelelli anlarındayken us…

Hanımız dardır bizim
Canımız dar
Ama
Bütün meselemiz yârdır bizim
Yüreğimizden konup konup göçen…


Ah Alala!
Bilmem var mıdır ki kuyruk acımız
Paydası payından büyük
Dil yaramız
Gönül belamız…
Bilmem, bilemem!
Seke seke ben geldim derken
Dizelere
İmgelere
Hepimizin mi eksilmekte bir yanımız
Ala ala…

/

Dur şiir!
Burada dur
İkinci fasıla geçiyoruz şimdi
Bir elde gül kurusu
Bir elde manâ ölüsü
Şen ola! Şen ola!
Gözlerde taht kurdu gaflet uykusu…

Ki çığırtkanızdır kimi zaman, kimi zaman entel
Fiyakalı
Mitoloji; estetik, daha çok yakışır şiire diye
Sıralarız ardı sıra, dizi dizi, hepten yok ederek bizi
Alala’yı, Amor’u, Venüs’ü, Minerva’yı…
Ah! Tuttum seni Apathe
Bir de seni Kerberos
Oh ne âlâ ne âlâ
Ben de sizdenim işte!

/

Ve asıl aynalarda soyunurken ruhumuz
Bir yüzümüz biz, diğer yüzümüz siz...
İçimiz kordur bizim
Zırhımız ar
İşimiz zordur bizim…

Medet!
Medet Ya Hakk medet!
Kalbimiz başka dilde, kalemimiz başka
Adınla ulaştık zirvelere
Af eyle!
Af eyle…

Ah Alala! Al ala...
Boynun dibinde kala!
Gel de çık işin içinden şimdi
Çıkabilirsen
Şen ola
Şen ola
Şen ola



07.03.2009
Saadet Ün

Çevrimdışı nurcany

  • Uzman Üye
  • *****
  • 625
  • 838
  • 625
  • 838
# 14 Mar 2009 12:48:48
 
 
 
 

KUŞ HATIRALARI

 

Benim çoculuğumda soframıza kuşlar konar

rüyalarımıza melekler uğrardı.

Kapımızdan yoğurtçu

bahçemizden ishakkuşu

kalbimizden yeni çıkan şarkılar geçerdi.

 

kışın bir sobamız olurdu

sobanın yanında kedimiz

kedinin önünde yün yumağı

bir Hayat Bilgisi fotoğrafı gibiydik.

 

Yerli malı kullanan

yurdunun üç tarafı denizlerle çevrili

kuruincir üzüm fındık

tütün çay narenciye kavun-karpuz yetiştiren

kuruüzüm inciri satan

karşılığında

çamaşır makinesi radyo ve otomobil alan

bir toprağın fertleri...

Biraz yoksul biraz mütevekkil

biraz mahcup biraz kırılgan

biraz naif ama hep umutlu...

 

Özlerdik.

Memleketteki halamızı

ince doğranmış bir dilim pastırmayı

yurttan sesler korosunu

akşam komşuluklarını

radyo tiyatrolarını

sabah ezanını

kalaycıyı bozacıyı

münir nurettin şarkılarını

orhan boran yarışmalarını

kandil gecelerini

duvarlarımızın sarmaşıklarını

bakkalımızın utana sıkıla veresiye hatırlatmalarını

okulönü kozhelvalarını

akşam oturmalarını

ve hayatı...

 

Top oynardık

ip atlar kedi kovalar

taşlarla birbirimizin başını yarar

mahalle savaşları çıkarır

gece olunca da tutar babalamızın elinden

yazlık sinemaya gider

Sadri Alışık Vahi Öz

Belgin Doruk Cüneyt Arkın seyreder

Olimpos gazozlar içer

güler eğlenir bağırır çağırır

dönerken yıldızları sayardık.

Sıkı çocuklardık.

 

Hepimizin birer yıldızı vardı

onlara isim takardık

onlar da bize isim takardı

pus ve dumandan önce bu şehrin

geceleri gözkırpan ve isimler takılan yıldızları vardı.

 

Benim yıldızıma Mehlika adını vermiştik

biz kimseden yana değildik.

 

Kimsenin de kendinden yana olmasını istediği birileri

olmazdı.

Bir değirmendeydik

öğütülen

öğütülürken türküler söyleyen

buğday başaklarına benziyorduk.

Ben

çorbalardan tarhanayı

yemeklerden kurufasulyayı

sigaralardan harmanı

belki bunun için çok sevdim.

 

Yollar bozuk musluklar bozuk

ziller bozuk paralar bozuk

ama adamlar sağlamdı.

 

Bu şehrin yıldızları vardı.

Saçlarına kurdelalar takan

çivitle yıkanmış beyaz çoraplarına

leke bulaşmasın diye su birikintilerinden sakınan

gözleri önlerinde

yürekleri ve beslenme çantaları ellerinde

küçük çocukları vardı bu şehrin

bu şehrin yıldızları vardı.

 

Ben Fenerbahçeyi amcam Vefayı tutardı.

Konya tahıl ambarı Mersin muz cennetiydi.

Taksim'den Fatih'e troleybus kalkar

Şişhane'de mutlak raydan çıkardı.

Vallahi hayat zor ve fakat çok matraktı.

 

Muammer Karaca adına bir tiyatro binası yoktu

bizzat kendisi vardı.

 

Başımız ağrırdı komşumuz vardı

gönlümüz daralırdı komşumuz vardı

Çorbamızı umutlarımızı

memleket kadar kalbimizi paylaştığımız komşularımız

vardı.

 

Geceleri bekçimiz

gündüzleri sütçümüz

bizim kadar zayıf da olsa

nohuta makarnaya alışmış da olsa

Sarman adında bir kedimiz

ceperimizde kırık misketlerimiz

çamur bulaşığı ellerimiz

ve gülümseyen bir yüzümüz

göstermekten utanmayacağımız bir içimiz

bir araya gelerek çektirebileceğimiz

bir aile fotağrafımız vardı.

 

Bir sabah bütün iyi şeylerin

Ayvansaray iskelesinden

hayal ülkesine doğru demir alan

bir şirket-i hayriyye vapuru gibi

aramızdan ayrıldığını gördük.

Sonra Ayvansaray'ın suları çekildiğini yazdı

gazeteler

Süheyla hanımın Raci beyin

Melahat mehveş ablanın

Niko'nun Ercüment efendinin çekildiğini ise

yazmadılar nedense

Ama yok ama yoklar.

 

Ne harma sigarası kaldı geriye

ne olimpos gazozu

ne Sadri alışık.

 

Kalan bir tortuydu belki.

 

Belki kırık bir rüya denizi

belki suya düşürdüğümüz suretimizin

cep aynamıza nüktedan bir yansımasıydı herşey.

Herşey Maltepe sigarasının

her arandığında

her bakkalda bulunabilmesi ile

büyüsünü kaybetmişti belki de.

 

belki de biz bir rüya mı görmüştük?

 

Hadi hepsi yalandı.

Hadi hepsi hayaldi. 

Hadi hepsini ben uydurmuştum

Ama rüyalarımızın melekleri

ve sofralarımızın daim konukları kuşlar?

Ya onlar?

Onları siz de görmediniz mi?

Sizin de sofranıza konup

rüyalarınıza uğramadılar mı?

Onlar da mı yalandı?
 
 
 
ibrahim sadri

Çevrimdışı svetboys38

  • Uzman Üye
  • *****
  • 593
  • 79
  • 593
  • 79
# 14 Mar 2009 13:17:12
an gelir
paldır küldür yıkılır bulutlar
gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet
o eski heyecan ölür
an gelir biter muhabbet
şarkılar susar heves kalmaz
şatârâbân ölür

şarabın gazabından kork
çünkü fena kırmızıdır
kan tutar / tutan ölür
sokaklar kuşatılmış
karakollar taranır
yağmurda bir militan ölür
..........
..........

Attila İlhan

Çevrimdışı sessizsinema

  • Uzman Üye
  • *****
  • 977
  • 2.512
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 977
  • 2.512
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 16 Mar 2009 18:30:47
GELİRLİ ŞİİR

İstanbul'dan ayva da gelir, nar gelir,
Döndüm baktım, bir edalı yar gelir
Gelir desen dar gelir
Günaşırı alacaklılar gelir.
Anam anam,
Dayanamam,
bu iş bana zor gelir.

             
                  Orhan VELİ

Çevrimdışı yesim3509

  • Uzman Üye
  • *****
  • 434
  • 126
  • 434
  • 126
# 18 Mar 2009 10:59:29
Sen Sen Sen     
Bir dağbaşı yalnızlığı yaşıyorum yeniden.,
Dağbaşı yalnızlığı ölümden beter.
Hiç kimse aramasa sormasa beni
Sen gelsen yeter..

Huzur ellerinin güzelliğidir.
Gözlerin karşımda mutluluk denizi.
Her sabah soframızda ekmeğimizi
Sen bölsen yeter..

Yüreğim seninle yaylalar kadar serin
Ne bir çizgi hasret, ne bir nokta gam
Yayla dumanı gibi gözlerime her akşam
Sen dolsan yeter..

Bende çaresizlik sonsuz kördüğüm.
Bende sabır sende naz..
Gündüzünden vazgeçtim düşümde biraz
Bir yüz görümlüğü sen olsan yeter..

Duymasa da hiç kimse şâir gönlümün,
Sende karar kıldığını...
Ve içimin şerha şerha yarıldığını,
Sen bilsen yeter..

Bir gün duysan bittiğimi, tükendiğimi..
Çıkıp gelsen uzaklardan korkulu ürkek..
Bir incecik dal gibi üzerime titreyerek,
Eğilsen yeter
                         Yavuz Bülent Bakiler
 

Çevrimdışı ARY46

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.024
  • 681
  • Okul Müdürü
  • 1.024
  • 681
  • Okul Müdürü
# 18 Mar 2009 17:39:41
SAKARYA TÜRKÜSÜ

İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya:
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.

Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.

Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir:
Oluklar çift, birinden nur akar, birinden kir.

Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kainat:
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!

Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne?
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine:

Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?

Rabb'im isterse, sular büklüm büklüm burulur.
Sırtına Sakarya'nın, Türk tarihi vurulur.

Eyvah, eyvah, Sakarya'm, sana mı düştü bu yük?
Bu dâvâ hor, bu dâvâ öksüz, bu dâvâ büyük!..

Ne ağır imtihandır, başındaki Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?

İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal;
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,

Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan:
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan!

Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!

Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu?
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?

Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna?
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?

Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!

Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.

Vicdan azabına eş kayna kayna Sakarya.
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su:
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.

Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek:
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?

Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!

Sakarya, saf çocuğu, mâsum Anadolu'nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!

Sen ve ben, gözyaşıyle ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!

Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!

Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz:
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber kılavuz!

Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya:
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!

 NECİP FAZIL KISAKÜREK

Çevrimdışı cumhuriyet

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 285
  • 32
  • 285
  • 32
# 18 Mar 2009 18:07:46
 
 
Can Dostum

Dün gece düşümde can dostu gördüm
Ulu bir çınardan dal verdi bana
Uzandım yüzüne yüzümü sürdüm
Ben zehir istedim bal verdi bana

Dağ yanarsa yağmur çiser mi dedim
Ten yanarsa rüzgar eser mi dedim
Can yağarsa canan küser mi dedim
Çağırdı yanına el verdi bana
Can dostum dostum kül verdi bana

Ben aşkı sırtıma vurdum da geldim
Hasretin acısını çöl verdi bana
Can dostu görünce eridim bittim
Yüreğime ateş kül verdi bana
Can dostum dostum kül verdi bana

Aşk olmazsa kalem yazar mı dedim
Dost olmazsa gönül tozar mı dedim
Hayaloğlu sana kızar mı dedim
Yanağımdan öptü gül verdi bana
Can dostum dostum gül verdi bana
 
Yusuf Hayaloğlu
 
 

Çevrimdışı sakin

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.253
  • 902
  • 1.253
  • 902
# 18 Mar 2009 18:45:01
PAY 
 Ben pırıl pırıl bir gemiydim eskiden.
İnanırdım saadetli yolculuklara.
Adalar var zannederdim güneşli, mavi, dertsiz.
Bütün hızımla koşardım dalgalara.
O zaman beni görseydiniz.



Ben pırıl pırıl bir gemiydim eskiden.
Beni o zaman görseydiniz
Siz de gelirdiniz peşimden.



Ama şimdi şu akşam saatinde
Son liman kendim, bu döndüğüm,
Bilmiş, bulmuş, anlamış.
Hatırımda bir vakitler güldüğüm.
Yoluna can serdiğim o kaçış.



Şimdi o akşam saatinde
Dönüyorum görmüş, geçirmiş, atlatmış,
Denizlerin doymayan sahilinde...

     Özdemir Asaf( 1923 - 1981 )




Çevrimdışı en_alttaki

  • Uzman Üye
  • *****
  • 567
  • 543
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 567
  • 543
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 18 Mar 2009 21:41:16
...felaketim olurdu ağlardımmm

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK