Sınıf - Entre Les Murs (the Class)

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
11 Tem 2016 14:15:02
Sınıf - Entre les murs (The Class)

Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

"Sınıf - Entre les murs (The Class)" Milli Eğitim Bakanlığının 2016 yaz semineri için öğretmenlere tavsiye ettiği filmlerden biridir.

Daha önce [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.] linkinde
öğretmenlere tavsiye edilen "Özgürlük Yazarları" filmiyle ilgili paylaşımlarım oldu.
"Özgürlük Yazarları" filminde olaylar,  ABD'nin Kaliforniya eyâletindeki bir Lise'de geçmektedir. Öğrenciler 15-16 yaşlarındadır.

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.] linkinde
öğretmenlere tavsiye edilen "Canım Öğretmenim" filmiyle ilgili paylaşımlarım oldu.
Canım Öğretmenim filminde olaylar,  Kanada'da 11-12 yaşlarında çocukların okuduğu bir sınıfta gelişmektedir.

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.] linkinde
öğretmenlere tavsiye edilen "Süpermeni beklerken" filmiyle ilgili paylaşımlarım oldu.
Süpermeni beklerken filminde ABD'nin ilk-orta-lise dönemlerinin tümü mercek altında olmasına rağmen ağırlık ilköğretimdedir.

"Sınıf - Entre les murs (The Class)" filminde olaylar Fransa'nın Başkenti Paris'teki bir ortaokulda geçmektedir. Öğrenciler 14-15 yaşlarındadır.

4 filmin ortak noktası çok kültürlü öğretim ortamlarının problemleridir. Problemin temeli, farklı kültürler olmasa da, kültür farklılıkları çözümü zorlaştırmaktadır.

"Sınıf - Entre les murs (The Class)" filminin konusu :

François ve diğer öğretmen arkadaşları belalı bir semtteki okulda yeni bir yıla hazırlanmaktadır.
Kendilerini öğrencilerinin iyi bir eğitim almaları için hiçbir engelde yılmayacakları fikrine hazırlarlar.
Sınıf, farklı kültürler ve tavırların sık sık birbiriyle çatıştığı modern Fransa'daki küçük bir dünyadır.
Ergenlik çağındaki gençlerin davranışları, düşük maaşlar almakta olan öğretmenlerin şevkini kırar.
François ise saygı ve çalışkanlık üzerine kurulu atmosferi sağlamakta kararlıdır.
Ne kibirli ne de serttir ama aşırı açık sözlülüğüyle öğrencileri çoğu kez şaşırtır.
Öğrenciler onun yöntemlerine meydan okur ve böylece François'in sınıf etikleri teste tutulur.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 11 Tem 2016 14:16:10
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

"Sınıf - Entre les murs (The Class)" filminden alıntılar :
Ders öncesi sınıfta geçen diyalog (pek çoğumuza yabancı gelmeyecektir :) )  :

Öğretmen :
- Bir şeyi açıklığa kavuşturalım. Beş dakikamızı dışarıda sıraya girmek beş dakikamızı sınıfa girmek, beş dakikamızı da yerleşmek için harcıyoruz. Saatte 15 dakika eder. Bu yitik 15 dakikanın ne anlama geldiğinin farkında mısınız?
Haftada 25 saat, yılda 30 hafta. Binlerce dakika kaybediyoruz. Diğer okullarda, tam gün eğitim veriliyor. Bir yılda ne kadar ileriye gideceklerini bir düşünün.
Öğrenci :
- Hiçbir zaman bir saat boyunca ders yapamıyoruz.
Öğretmen :
- Konuşmaya başlamadan önce parmak kaldırın.
Öğrenci :
- Hiçbir zaman bir saat boyunca ders yapmadık ama yaptığınızı söylüyorsunuz! Öğretmenler bir saat boyunca ders yaptıklarını söylüyorlar, ama hiçbir zaman yapmadık. 8.30 ile 9.25 arasındaki zaman bir saat değil.
Öğretmen :
- Tamam, tamam. 55 dakika olsun. Çok önemli bir konuya değindin.
Öğrenci :
- Öbür okulların bir saat boyunca ders yaptıklarını söylemeyi bırakın. Yapmıyorlar!
Öğretmen :
- Zamanımızı boşa harcıyoruz demek istemiştim. Şu an olduğu gibi.

Fransa'da da ders öncesi zaman kaybı yaşanıyormuş. Hayret!

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 12 Tem 2016 07:50:58
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

"Sınıf - Entre les murs (The Class)" filminden alıntılar :

"Özgürlük Yazarları" filmi ile ilgili yaptığım paylaşımlarda "Anne Frank Günlüğü" isimli kitaptan bahsetmiştim.
Öğretmen, sınıfta öğrencilerden birine bu kitabın son bölümünü okutur. Sonrasındaki gelişmeleri diyaloglardan takip edelim :

Öğrenci :
- Anne'nin günlüğü burada bitiyor.
Öğretmen :
- Burada bitiyor ama neden biliyor musunuz? Çünkü polis onların saklandığı odayı bulur ve onları sürgüne gönderir.  Kısa bir süre sonra da Anne ölür. Başlarda sizden istediğim şeyde buydu. Hakkında konuşmuştuk.
Anne Frank’ı tanıma fırsatı bulduk. Çünkü bize kendinden bahsetti ve böylece onu daha iyi tanıyabildik. Portrelerinizi yazmanızı isterken ben de böyle bir şey bekliyorum. Başka bir deyişle, iç dünyanızı, yazıya dökmenizi bekliyorum.
Sizi daha iyi tanıma fırsatı yakalayabileceğim gerçeklerden bahsedebilirsiniz.
Evet, Lucie.
Öğrenci :
- Evet ama bizim yazdıklarımız, Anne Frank'in yazdıkları kadar büyüleyici olmayacaktır.  Hiçbirimizin hayatı o kadar ilgi çekici değil.
Öğretmen :
- Pekâlâ, anlıyorum.
Juliette?
Öğrenci :
- Yetmiş yaşındaki bir insan kendi hayatından bahsedebilir ama biz daha 13 yaşında olduğumuz için anlatacak pek bir şeyimiz yok.
Öğretmen :
- 14, 15 ve hatta 13 yaşında olmanız, hayat tecrübeniz olmadığı anlamına gelmez.
Öğrenci :
- Ama en azından yetmiş yaşındaki görmüş geçirmiş birine göre daha az olduğu kesin.
- Evet.
- Koca bir ömür geçirmişler.
Öğretmen :
- Hayatlarınızın ilginç olduğunu düşünmemeniz çok tuhaf.
Öğrenci :
- Ama tek yaptığımız okula gelmek, eve gitmek, yemek yemek ve uyumak.
Öğretmen :
- Tamam, yaptıklarınız sadece bunlardan ibaret olabilir hayatınız oldukça sönük de olabilir ama yine de ilginç bir şeyler olmalı.
Öğrenci :
- Ama bu beni ilgilendirir.
Öğretmen :
- Belki öyle, ama beni de ilgilendiriyor.
Öğrenci :
- Ama bu farklı bir şey.
Öğretmen :
- Ne farkı varmış?
Öğrenci :
- Çünkü siz bir öğretmensiniz.
Öğretmen :
- Öğretmen konuşuyor gibi düşünmeyin.  Sıradan biri gibi düşünün.
Öğrenci :
- Ama sizin işiniz bu. Bunları, bizi konuşturmak için söylüyorsunuz ama samimi değilsiniz.
Öğretmen :
- Değil miyim? Ne konuda samimi değilim?
Öğrenci :
- Bizim hakkımızda her şeyi öğrenmek istediğiniz konusunda.
Öğretmen :
- Yani, aslında hiç ilgimi çekmediğini ve sizi bunun benim ilgimi çektiğine ikna etmeye mi çalışıyorum?
Öğrenci :
- Tam olarak söylediğiniz gibi değil.
Öğretmen :
- Belki biraz abartmış olabilirim. Benimle aynı fikirde olmadığın için bunu abartmam gayet normal. Ama esasında, bu konuda gayet samimiyim. Hem hayatlarınız hakkında konuşmak sizin için neden bu kadar büyük bir sorun oluyor ki?
Boubacar.
Öğrenci :
- Yani bu konular... Bu konular biraz özel hayata giriyor.
Öğretmen :
- Evet, elbette.
Öğrenci :
- Özel hayatınız hakkında dile getiremeyeceğiniz ne olabilir ki?
Burak.
Öğrenci :
- Belki gerçeklerden bahsetmekten utanıyoruzdur.
Öğretmen :
- Evet, utanmayla alakası olabilir. Söylemekte bile zorlandığınız bazı şeyleri yazmayı daha zor bulabilirsiniz.
Öğrenci :
- Elbette!
- Elbette!
Öğretmen :
- Öyleyse, hayatınızda en çok neyden utanıyorsunuz?
Öğrenci :
- Arkadaşınız annesinden utanabilirsiniz.
Öğretmen :
- Neden? Annesini çirkin bulduğun için mi?
Öğrenci :
- Hayır. Örneğin, Rabah'ın annesi beni yemeğe davet etti ama ben utandığım için bu teklifi geri çevirdim.
Öğretmen :
- Yani, onunla yemek yemekten mi utandın?
Öğrenci :
- Evet.
Öğretmen :
- Seni aşağıladığını mı düşündün?
Öğrenci :
- Hayır.
Öğretmen :
- Anlayamıyorum. Bize açıkla o zaman.
Öğrenci :
- Ona saygı duyduğum için onunla yemek yemeye utandım.
Öğretmen :
- Saygı duyduğun insanların yanında hiç yemek yemedin mi?
Öğrenci :
- Hayır, öyle değil. Yani, sonuçta o benim kız arkadaşım değil.
Öğretmen :
- Sadece kız arkadaşınlayken mi yiyebiliyorsun... ya da arkadaşlarınla? Sebebini açıklar mısın? Çok ilgimi çekti.
Öğrenci :
- Bunu açıklayamam. Utandım işte. Genelde hep Rabah'la takılıyoruz ve annesine saygım sonsuz. Onun önünde yiyemezdim.
Öğretmen :
- Yani buna göre Boubacar bizim yanımızda bir şey yiyorsa bize saygı duymuyor diyebiliriz.
Öğrenci :
- Hayır, öyle demek istemedim!  Anlayamazsınız.
Öğretmen :
- Yani yeteri kadar zeki değil miyim?
Öğrenci :
- Hayır, sadece anlayamazsınız.
Öğretmen :
- Rabah?
Öğrenci :
- Tulumların olduğu bir partideydim.
Öğretmen :
- Tulumlar mı?
Öğrenci :
- Tıpkı size benziyorlardı.
Öğretmen :
- Ne demekmiş peki tulum?
Öğrenci :
- Peynir gibi kokan insan.
Öğretmen :
- Yani bu partideki insanlar peynir gibi pis mi kokuyordu?
Öğrenci :
- Hepsi takım elbise giymiş ve kravat takmıştı. Bense bol pantolonumla gittim, herkes bana tuhaf tuhaf baktı.
Öğretmen :
- Bu yüzden mi utandın?
Öğrenci :
- Bakışlar yüzünden utandım.
Öğretmen :
- Onlar senin bu görünüşünden mahcup oldular ve sen de kendini mahcup hissettin.
Öğrenci :
- Hayır, onlar mahcup olmadı. Bana sanki E.T.'yi görmüş gibi bakıyorlardı.
Başka bir öğrenci :
- Sen zaten E.T.'sin!
Öğrenci :
- "Araplar neden burada ki?" der gibi bakıyorlardı.
Öğretmen :
- Pekâlâ, yani ırkçılıkla alakalı bir şey.
Öğrenci :
- Bilmiyorum artık. Ama arada verilen yiyeceklerde domuz yağı vardı. Bu yüzden irademe hâkim olmak zorunda kaldım.
Öğretmen :
- Doğru. Domuz yağı. Tamam, anlıyorum.
Wey. (Çinli bir öğrencinin ismi)
(Çinli) Öğrenci :
- Zamane gençleri artık hiçbir şeyden utanmıyor.
Öğretmen :
- Zamane gençleri derken, sen de buna dâhil misiniz?
(Çinli) Öğrenci :
- Evet.  Hiç utanmıyorlar. Onlara her şey normal geliyor. Oldukça normal hem de.
Öğretmen :
Peki bu hoşuna gidiyor mu?
(Çinli) Öğrenci :
- Hayır.
Öğretmen :
- Utanıyor musun?
(Çinli) Öğrenci :
- Evet, onların hepsinden utanıyorum.
Başka bir öğrenci :
- Senin o çekik gözlerini çıkarırım!
Öğretmen :
- Kibar olduğunuz sürece herkes söz alacak, tamam mı?  Peki neden onlardan utanıyorsun?
(Çinli) Öğrenci :
- Utanmaz oldukları için. Birbirlerine bağırıyorlar, vuruyorlar. Rahatsız edici şakalar yapıyorlar. Hiç utanmaları yok.
Öğretmen :
- Wey, sence utançla disiplini birbirine karıştırmıyor musun? Diğerlerini külhanbeyi ve kaba buluyor olabilirsin. Ama bu utanç verici de olabilir.
Louise.
Öğrenci :
- Dış görünüşümüzden dolayı da utanıyor olabiliriz, değil mi?
Öğretmen :
- Kesinlikle.
Öğretmen :
- Söylesene Louise sen neden utanıyorsun?
Öğrenci :
- Kulaklarımdan.
Öğretmen :
- Kulaklarından mı? Görebilir miyiz? Kulaklarından mı utanıyorsun? Kulaklarının nesi var?
Öğrenci :
- Biraz kepçeler.
Öğretmen :
- Kepçe olduklarını mı düşünüyorsun?  Benimkiler de öyle. Hepsini bir araya topladığımıza göre artık bunları yazıya dökmenin zamanı geldi.  Alıştırma defterlerinizi çıkarın.
Önümüzdeki perşembe günü için bir sonraki alıştırmanızı not edin. Oldukça basit bir alıştırma:
"Kişisel portreni yaz."
Bu arada, kişisel portre bir otobiyografi değildir.
Sizden hayat hikâyenizi anlatmanızı istemiyorum.
Kendinizi ve kişiliğinizi tarif etmenizi istiyorum.
Yazdıklarınızı sınıfta okuyacağız ve sonra biraz daha geliştireceğiz.


Günümüzde bir çok insan duygularını ifade etmekten çekinir.
Bunun temel sebebi, duygularını tanımlayamaması, duygularını birbirine karıştırması, duyguları hakkında düşünmemesi, duygularının FARKINDA olmamasıdır.
İnsanlar duygularını DOĞRU olarak ifade edebildiklerine rahatlarlar.

Duygularımızı DOĞRU ifade edebilmek için, onları tanımlayabilmemiz gerekir. 2kelime isimli web sitemde mümkün olduğu kadar çok duyguyu tanımlamaya çalıştım.
Ekteki 750 sayfalık word dosyası duygular konusunda yaptığım derlemeleri içermektedir.
Ekteki 60 sayfalık ikinci word dosyası Prof. Dr. Nevzat Tarhan beyin duygular ile ilgili kitaplarının konu başlıklarını ve okurken altını çizdiğim ifadeleri içermektedir.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 13 Tem 2016 08:25:57
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

"Sınıf - Entre les murs (The Class)" filminden alıntılar :
Okul idaresi, okulda disiplini sağlamak için öğretmenlerle bir toplantı yapar : 

- İki hafta önce, son yaptığımız toplantıda öğretmenlerimiz, trafik cezalarında uygulanan sistemi temel alarak öğrenciler üstünde uygulanabilecek bir ceza puanı sistemi önermişlerdi.
Bir öğrenci kuralları çiğnediği takdirde bu puan kaybetmesine yol açacak. Fikir sizden çıktığına göre bu konuyu sizinle masaya yatıralım.

- Eylül ayından itibaren okuldaki sorunlarda bir artış olduğunu gözlemledik. Verilen cezalar öğrenciler üzerinde pek etkili değil. Bizde bu ceza sistemi üzerinde düşündük.
Örneğin, her öğrencinin altı puanı olduğunu varsayalım ve işledikleri kabahatlere bağlı olarak bir veya iki puan düşülebilir.
- Peki puanları tamamen bittiğinde ne olacak?
- Disiplin kuruluna sevk edilirler.
- Aile birliği temsilcisi olarak bunun okullarda yaygın olan kötü bir alışkanlık olduğunu düşünüyorum. Her zaman öğrencileri bir konuda kınamaya hazırsınız ama onları hiçbir şekilde takdir etmiyorsunuz.
- Kendi takdirlerini kendileri kazanıyorlar zaten. Bunu notlarına yansıtarak, sınıflarını geçerek gösteriyorlar ve personel toplantısı yaptığımızda onları daha fazla çalışmaları için yüreklendiriyoruz. Ayrıca iftihar listesi ve takdir belgesi var. Daha ne olsun?
- Önerdiğiniz sisteme göre işlenen kabahatlere göre puan düşürmeyi düşünüyorsunuz, peki neden yapılan iyi şeyler karşılığında puan vermeyi düşünmüyorsunuz?
- Kırmızı kurdele da takalım mı?
- Ben de öğrencilerin hak ettikleri takdiri almalarından yanayım ama diyelim ki bir öğrencinin puanlarının toplamı 34'e ulaştı. Bu durum bize yığınla bela yaratacaktır üzerlerinde kontrolümüzü yitirebiliriz.
O kadar ileri gitmesek bile yani 34 puandan bahsediyorum ceza vermediğimiz takdirde bu sisteme 6 puandan başlasak bile bize sorun yaratacaktır.
- Bir veya iki puan kaybetmeleri gerçek bir ceza değil. Bu onlarda tehlikeli bir dokunulmazlık hissi yaratacaktır.
- Bana kalırsa, fikir tamamıyla yanlış. O hâlde kazandığı tüm puanların bir kerede silinmesini sağlayacak bir ceza bulmalıyız. Ama bu durumda da kazandıkları puanların bir anlamı kalacak mı? Çok çelişkili oluyor.
Dokunulmazlık hissinden söz ederek, her durumda uygulanamayacak iç karartıcı katı cezalar hakkında vereceğimiz kararlarda bize manevra hakkı sağlamış oldunuz.
- Hayır, sana katılmıyorum. Tüm kurallar her öğrenci için aynı şekilde uygulanmalıdır. Kuralları çiğnerlerse, ceza alırlar.
- Böyle olmayacaksa kurallara ne gerek kalırdı ki?
- Son derece katı olan bazı kuralları uygulamak büyük gerginliklere yol açıyor. Örneğin, cep telefonlarının alınması. Sınıflarda cep telefonlarına izin verilmemesi konusunda hepimiz aynı fikirdeyiz.
- Kusura bakmayın ama ben bu kurala uymuyorum çünkü benim için bu bir sorun teşkil etmiyor. Tolere edilebilir bir durum olduğunu düşünüyorum.
- Kuralsızlar hükümdarlığına dönmüş.
- Hayır, buna yasa ve yasanın yorumlanması denir.
- Bunu tüm gece tartışabiliriz ama öyle bir imkânımız yok.
- Konuşmamız gereken başka başlıklar da var.

Fıtrata (yaratılışa) uygun olmayan eğitim - öğretim sistemlerinde disiplini sağlamak için kullanılabilen tek yöntem cezalandırma / cezaları artırmadır.
Cezalandırma / cezaları artırmanın problem çözümüne etkisi asgaridir.
Hatice Kübra Tongar'ın şu formülü disiplini sağlamada daha etkili olur inancındayım :
- Duyguları kabul et, davranışı yönet.

Duyguları tanıyamadığımız / tanımlayamadığımız için duyguları kabul etmekte zorlanıyoruz.
Davranışa engel olmak ise en sık yaptığımız hata. Davranışa engel olunmamalıdır, davranış yönlendirilmelidir.

Hatice Kübra Tongar şu örneği veriyor :

Mesela, çocuğun kola istediğinde cevabın ‘hayır’ sa eğer, çocuğun ağlasa da, yerlere yatsa da kararından dönme.
Hatta ‘çok kola içmek istemiştin, bu yüzden şu an bana öfkeli olmalısın ya da üzgün olmalısın’ deyip anlayış göster çocuğunun duygularına.
Öfkesini sana vurarak mı göstermeye çalışıyor. Tut ellerini, durdur.
‘İnsanlara vurulmaz, bir şeye vurmak istiyorsan yastığa vurabilirsin’ de, ÖFKE DAVRANIŞINI YÖNET, çocuğuna doğruyu öğret.
Göreceksin ki, krize dönüşeceğini sandığın olaylar kolayca hallolacak.
Çünkü çocuklar her istedikleri olsun istemezler. Sadece anlaşılmak isterler. Hepsi bu.


Disiplinin sağlanamamasında temel etken  çocuklara / gençlere YETERLİ sorumluluk verilmemesi ve sorumluluklarını yerine getirip getirmediğinin ETKİN kontrolünün yapılmaması / yapılamamasıdır.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 14 Tem 2016 07:19:41
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

"Sınıf - Entre les murs (The Class)" filminden alıntılar :
Öğretmenin sınıfta tartıştığı öğrencilerden biri öğretmenin dolabına bir mektup bırakmıştır.
Mektubun içeriği :

SAYGI
Ergenlik çağında olanların, öğretmenlerine saygılı olmayı öğrenmeleri ya tehditlerden ya da sorun yaşayacağı korkusundandır.
Başlangıçta, size saygı duyuyordum ve aynı şeyi sizden bana göstermenizi bekliyordum.
Örnek verecek olursak, size histerik olduğunuzu söylemediğim hâlde siz neden benim öyle olduğumu söylediniz?
Size karşı her zaman saygılı oldum.
Bu yüzden bunu neden yazmam gerektiğine bir anlam veremiyorum.
Bana karşı bir kininizin olmadığını biliyorum ama nedenini anlamıyorum.
Başka bir çatışma daha yaşamamak adına arka sıralarda oturmaya karar verdim.
Tabii siz çatışma aramadığınız sürece.
Küstah olduğumu kabul edebilirim ama yalnızca kışkırtıldığım zamanlarda.
Sizinle bir daha göz göze gelmeyeceğim.
Böylece siz de küstah bakışlı olduğumu söyleyemezsiniz.
Teorik açıdan düşünürsek, Fransızca sınıfında yalnızca Fransızca konuşabilirsiniz, büyük annemizden, kız kardeşimizden ya da kızların aybaşından söz edemeyiz.
Bu yüzden, şu andan itibaren sizinle bir daha konuşmayacağım.
Signed Khoumba.

Tek taraflı bir ültimatom  :)
Çatışarak / tartışarak ÇÖZÜMDE uzlaşmak yerine, iletişimi ortadan kaldırmak...
Tarafların bırakın ÇÖZÜMÜ, problemin ne olduğu hususunda bile uzlaşamadığı bir durum.
"Saygı"'nın tanımının yapılmadığı / yapılamadığı, çerçevesinin çizilemediği bir durum.
Ortada temel yok, inşaat devam ediyor :)

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 15 Tem 2016 07:44:24
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

"Sınıf - Entre les murs (The Class)" filminden alıntılar :
Öğretmenin

"Kişisel portreni yaz."
Bu arada, kişisel portre bir otobiyografi değildir.
Sizden hayat hikâyenizi anlatmanızı istemiyorum.
Kendinizi ve kişiliğinizi tarif etmenizi istiyorum.
Yazdıklarınızı sınıfta okuyacağız ve sonra biraz daha geliştireceğiz.


ifadeleriyle verdiği ödevler yapılır ve sınıfta okunmaya başlanır:

- Adım, Esmeralda Ouertani.
On dört yaşındayım.
Paris, Père Julien Dhuit meydanı yirmi numarada, annem, babam üç erkek kardeşim ve kız kardeşimle birlikte yaşıyorum.
İleride kadın polis olmak istiyorum. Çünkü insanların söylediğine göre erkek polisler çok kötü.
Bizimse iyi olanlara ihtiyacımız var.
Eğer polis olamazsam, rap müziğiyle uğraşmak isterim.
Ayrıca Bakar, Medine, Younes Marvin ve Mafiak Fry hayranıyım.
Bunların dışında yemek yemekten, uyumaktan ve benim mahalde takılmaktan hoşlanırım.
- "Mahal" yerine ne kullanabiliriz?
- Mahalle.
- Doğru şekilde söyleyebilirsin. Yazarken düzgün yazmaya özen göstermelisin. Seni düzeltmeme izin verme.
- Wey, sıra sende.
- Benim adım, Wey. Çinliyim. 15 yaşındayım, iki kız kardeşim var, en küçükleri benim.
Günde en az dört saat bilgisayarda oyun oynamayı çok seviyorum.
Fransızcayı doğru kullanmakta biraz zorluk çekiyorum.
Kendimi ifade etmek bazen çok zor olabiliyor bu yüzden diğerleri beni anlamayabiliyor.
Sizinle iletişim kurmamızın sebebi bu.
Dışarıya pek sık çıkmıyorum. Dışarıda ilgimi çeken bir şey yok.
Buradaki çevre koşulları alerjik olduğum için bana uygun değil.
Ama neye karşı alerjik olduğumu bilmiyorum.
- Senin kendine alerjin var.
-Gayet güzel olmuş, Wey. Kendi portreni dinledikten sonra seni daha iyi tanıdığımı hissetmeye başladım. İşte tüm amacımız bu. KENDİMİZE AİT bir şeyleri anlatmak.
- Onunki gayet güzel olmuş olabilir ama bizimkiler öyle değil.
- Hayır, neden öyle olsun. Bu doğru değil. Wey'i tebrik ederim ve seni de memnuniyetle tebrik edebilirim. Tabii bunun altından başarıyla kalkarsan. Rabah, kendi portreni bizimle paylaşır mısın?
- Hayır.
- Bizimle paylaşmazsan, seni nasıl tebrik etmemi bekliyorsun?
- Buna ihtiyacım yok ki.
- Bir karar ver artık.  Seni dinliyoruz.
- Adım, Rabah.
14 yaşındayım.
Rap müzik dinlemekten hoşlanırım.
Kabylia'daki köyümü ve her sene oraya gitmeyi çok seviyorum.
Müzik dinlemeyi, rap'i ve slam'ı seviyorum.
İki erkek kardeşim var.
Okulu sevmiyorum.
Avare avare gezinmeyi sevmem.
Zidane'ı, konuşmayı ve Psy 4 de la Rime'nin kliplerini izlemeyi seviyorum.
En büyük Marsilya!
- Buradan Marsilya'yı çıkartsak da olur.
- En büyük Paris Saint-Germain!
- Bunu kendi portrenin içinde belirtmene gerek yok.
- Hepsini bu kadar.
- İki satırı okumadı.
- Kesin şunu.
- Hadi ama, dostum.
- Boubacar!
- Sevişmeyi kızlar için iyi görünmeyi ve yaz mevsimini çok severim. Çünkü kızların göğüslerini görebiliyorum.
- Neden olmasın, Rabah?
- Ben böyle bir şeyi yazmadım.
- Ama bu senin yazınmış gibi görünüyor.
- Hayır alakası yok!
- Göğüslerden hoşlanmanın utanılacak bir tarafı yok. Bu günah değil ya. Süleyman sallanmaya bir son verip kendi portreni bize okur musun? Çok merak ediyorum.
- Olmaz.
- Hayır, olmazı kabul etmiyorum.
- Hiçbir şey yazmadım.
- Ama biraz önce seni yazarken gördüm.
- Hayır, hiçbir şey yazmadım.
- Evet, yazdın.
- Yazmadım.
- Dinliyoruz.
- Benim adım Süleyman. Kendi hakkımda söyleyecek bir şey yok. Çünkü beni benden başka tanıyan yok.
- Aferin!
- Pekâlâ.
- Belki biraz daha uzun olabilirdi ama gayet güzel. Sen de diğerleri gibi bir çalışma yapamaz mıydın?
- Ben kendi hakkımda konuşmam.
- Peki öyleyse diğerleri nasıl yapıyor?
- Bu onların sorunu. Ben kendi hayatımdan bahsetmem.
- Yazamıyor da o yüzden, tek sebebi bu!
- Sana ne oluyor, polis?
- Benimle mi konuşuyorsun, polis?
- Bununla yaşayabilirim.
- Yeter artık!
- Benimle konuşacağına gidip birkaç erkek yakala. Kelepçelerin yanında mı?
- Artık sussan iyi olur. Nefesin leş gibi kokuyor!
- Kapa çeneni artık. - Diş macunu diye bir şey var, duydun mu hiç?
- Süleyman bu kadar saldırgan olmana gerek yok.
- Diş fırçası lazım mı?
- Süleyman... Ağzınla laf yetiştirmekte, yazmaktan daha kabiliyetlisin.
- Daha adını bile yazamıyor.
- O ağzını fermuarla!
- Burada ne yazıyor okusana! (Omuzundaki arapça yazılı dövmeyi gösteriyor.)
- Ne olur Kuran'ınla öldürme bizi.
- Kes şunu. Kuran'ın nesi varmış?
- Sakin olursan, canını bağışlayacağım. İşte Kuran bunu yapıyor.
- Saçmalık!
- O dövmede ne yazıyor, Süleyman? Neden onu gösteriyorsun?
- Onun Kuran'dan olduğunu iddia ediyor.
- Nedir o? Neden onu bize gösteriyorsun?
- O artık çeneni kapatman gerektiği anlamına geliyor.
- Hayır, o anlama falan gelmiyor!
- Öyleyse doğru tercümesini paylaş bizimle. Hadi, anlat bize.
- İstemiyorum.
- Bunu benim sınıfımda gösteriyorsan, anlatmak zorundasın.
- Kolumda tam olarak şöyle yazıyor: "Söyleyeceklerinin, sessizlikten fazla kıymeti yoksa, sessiz kal."   
- Ben de böyle söyledim zaten.
- Senin dediğinle alakası yok.
- Neden aynı değil peki?
- Farklı çünkü kulağa daha hoş geliyor.
- Evet, daha iyi bir söylemdi.
- Süleyman, işte böyle ilginç şeyleri de yazına ekleseydin ortaya harika bir çalışma çıkacaktı.
- Hiç sanmıyorum.
- Bu yapabileceğini kanıtlıyor.
- Bu ateşleyici kişisel portre örneklerinden sonra şimdi sizden onları biraz daha süsleyerek ve listesini yaptığımız
"neden hoşlanırım ya da hoşlanmam",
"artılarım ve eksilerim",
"kim olmak istiyorum"...
sorularına cevap verdiğinden emin olarak yeniden yazmanızı istiyorum.

İnsanlar çoğunlukla kendileri hakkında düşünmezler.
Yeteneklerinin ne olduğu, eksiklerinin neler olduğu, eksiklerini tamamlamak için neler yapması gerektiği, kim olması gerektiği gibi konular hakkında düşünmezler.
Bunların düşünülmesine vesile olacak çalışmalar yamak / yaptırmak faydalıdır.
Bu çalışmaların arşivlenecek şekilde yazılı hale getirilmesi azami VERİMİ elde etmek için zorunludur.
Bu tür çalışmalar asıl amaç kişinin kendisindeki gelişmeleri / değişimleri gözlemleyebilmesidir.
Gelişim / değişim gözlemlenmediğinde / gözlemlenemediğinde yerimizde sayıyoruz hissine kapılırız.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 16 Tem 2016 08:52:03
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

"Sınıf - Entre les murs (The Class)" filminden alıntılar :
Okul idarecisi yeni gelen öğrenciye sınıfını göstermek için ders esnasında sınıfa gelir:

Okul idarecisi :
- Ayağa kalkın, lütfen. Günaydın. Söylediklerim arkadakiler için de geçerli. Hadi, ayağa kalkın.
Cherif, duydun mu beni? Herkes ayağa dedim.
Yetişkinler birbirlerini bu şekilde karşılar.  Ayağa kalkmanız, boyun eğmek ya da küçük düşmek anlamına gelmez.
Pekâlâ. Oturabilirsiniz.
Buraya, yeni bir öğrenciyi arkadaşınızı sizinle tanıştırmaya geldim.

Bir topluluğun bulunduğu mekana saygı gösterilmesi gereken biri girdiği zaman, topluluktakilerin ayağa kalkmaları "Batı toplumlarında" uygulanan "saygı" ifade amaçlı bir davranıştır.

MÜCADELE suresi 11. ayette şöyle buyrulmaktadır :

Ey iman edenler, size meclislerde "Yer açın" dendiği zaman, yer açın; Allah size genişlik versin.
Size: "Kalkın" denildiği zaman da kalkın.
Allah, sizden iman edenleri ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin.
Allah, yaptıklarınızdan haberdârdır.

İslami kuralların uygulandığı topluluklarda, bir topluluğun bulunduğu mekana kim girerse girsin oturması için yer açılır, hiç kimse ayağa kalkmaz.
Toplanma sebebi ortadan kalktığında (kalkın denildiğinde) , topluluğun dağılması gerekir.
Örneğin, ders yapmak için toplanmış olan bir topluluğun, ders bittikten sonra sohbet amaçlı olarak toplu halde oturmaları hoş karşılanmaz.
Veya bir nişan,  kına gibi törenlerin seremonisi sona erdikten sonra topluluğun dağılması gerekir.
Farklı gerekçelerle topluluğun dağılmaması hoş karşılanmaz. (Ev sahiplerinin dinlenme, ortalığı toplama gibi ihtiyaçları dikkate alınmalıdır. )

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 17 Tem 2016 07:50:25
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

"Sınıf - Entre les murs (The Class)" filminden alıntılar :
Okulda serbest kıyafet uygulaması vardır. Öğrencilerden biri baştan ayağa siyahlar giyinmektedir.
Öğrencilerin kıyafet konusundaki düşüncelerinin yer aldığı diyaloglar :

- Çoğu kişinin eleştirdiği görünüşümü savunmak istiyorum. Ben nasıl başkalarının kıyafetlerine karışmıyorsam başkaları da benimkine karışamaz.
Kıyafetler ifade özgürlüğünü temsil eder. Herkes ne giymek istiyorsa onu giymekte serbesttir. Ben farklı giyiniyor olabilirim ama en azından bir koyun gibi başkalarını takip etmiyorum.
- Buradaki tek koyun sensin!
- Başkaları gibi olmaktansa bu şekilde olmaktan gayet memnunum.  Ayrıca buradaki yirmi iki kişi benim gibi gotik takılıyor olsaydı ve sen tek başına olsaydın gıkını bile çıkaramazdın.
- Bence söylediklerin biraz çelişkili.  Kendin olmak istediğini söyledin ama üstündekiler seni temsil ediyor mu ki?  Bu kıyafetleri giyen pek çok insan var. 
Kasvetli olduklarında bunları giyen pek çok insan da var. Bu yüzden aslında hiçbirimizin farkı yok.
Hepiniz aynı ve kasvetliyseniz o zaman sen bu olamazsın.
-  En azından farklı olmaya çalışıyorum.
- Yani, hem herkesten farklısın, hem de herkesle aynı.
- Görüşlerinin arkasında durup bunu yapmaya cesaret ettiğin için çok teşekkürler.

İnsanlar eleştiri almadıklarında düşüncelerindeki / davranışlarındaki TUTARSIZLIKLARIN farkına varmakta zorlanırlar.
Ülkemizde de, (muhtelif sebeplerle) okullarda serbest kıyafet uygulamasına karşı çıkılmaktadır.
Serbest kıyafet uygulamasına karşı çıkan kişilerin çoğu (farklı konularda) özgürlük taraftarı / talepkarıdır.
Çoğu insan özgürlükler konusunda TUTARSIZ davranır.
Çoğu insan, özgürlükler konusunda hangi ölçü birimini kullanacağını / kullanması gerektiğini bilmez.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 18 Tem 2016 07:51:38
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

"Sınıf - Entre les murs (The Class)" filminden alıntılar :
Öğrencilerin karnelerinin hazırlanması aşamasında sınıf temsilcisi öğrencilerinde bulunduğu bir değerlendirme toplantısı yapılmaktadır.
Toplantıda sınıf temsilcisi öğrencilerin  İLGİSİZ, saygı sınırlarını aşan davranışlarda bulundukları vurgulanır.
Toplantı sonrasında, sınıf temsilcileri toplantıda öğrenciler hakkında yapılan konuşmaları ilgili öğrencilere AKTARIR.
Bu durum öğrenciler ve öğretmen arasında tartışma başlamasına sebep olur.
Öğretmen, sınıf temsilcilerinin toplantıdaki İLGİSİZ tavırlarına gönderme yapan, hoş olmayan bir kelime kullanır.
Bu kelime tartışmaları alevlendirir. Öğrencilerden biri sınıfı izinsiz terketmek isteyince, çıkan arbedede bir öğrenci yüzüne darbe alır, burnu kanar.
Bu olay üzerine okul idaresinin öğretmenlerle yaptığı toplantının diyalogları :

- Artık sınırlarını aşmaya başladı. Saygısızlık etti, sonra kavga çıkardı bir öğrenciyi yaraladı ve en sonunda da izinsiz sınıfı terk etti. - Aslında sadece bir olaydan ibaretti ama sonra diğerlerini tetikledi. Biri diğerlerinin olmasına sebep oldu, zincirleme reaksiyon gibi.
- Pekâlâ şu anda ortada böyle ciddi bir durum söz konusu olduğundan KORUYUCU TEDBİR almak adına Süleyman'ı 48 saatliğine uzaklaştırmam gerekiyor. Bu üstünde düşünüp bir karara varmamız için zaman sağlayacaktır.

Hoş olmayan söze muhatap olan sınıf temsilcileri başka bir bayan öğretmene durumu kendi açılarından aktarırlar.
Bayan öğretmen, hoş olmayan sözü sarfeden öğretmenle ayaküstü bir görüşme yapar :

- Birkaç öğrenci yanıma geldi ve onları küçük düşürdüğünü söylediler.
- Kim onlar? Louise ve Esmeralda mı?
- Onlara sokak kadını diye hitap etmişsiniz ve bu da Süleyman olayının patlak vermesine sebep olmuş.
- Peki onlara inandın mı?
- Ben de bu yüzden sizinle görüşmek istedim zaten. Verdiğin raporda bu olanlardan da bahsettin mi?
- Bahsetmedim. Ne diyebilirdim ki?
- Peki öyle bir şey söyledin mi söylemedin mi?
- Ne?
- Onlara...
- Merhaba!
- Merhaba.
- Onlara sokak kadını dedin mi?
- Demiş olabilirim ama Süleyman'ın olayı çok farklı! Onunla bir alakası olmadığını biliyorum.
- Ama etrafta söylenti dolaşıyor. İnsanlar konuşmaya başladılar.  Ben sadece haberin olsun istedim.
- Haber verdiğin için teşekkürler.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 19 Tem 2016 08:31:06
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

"Sınıf - Entre les murs (The Class)" filminden alıntılar :
Yaralanmaya sebep olan öğrenci hakkındaki gelişmeler diğer öğrencileri endişelendirmeye başlar:

- Süleyman kovulacak mı?
- Hayır.
- Disiplin cezası verilecek mi?
- Henüz bilmiyoruz ama olabilir. Daha karar verilmedi, bu yüzden boşuna bağrışmayın.
- Zaten ne olacağı gayet belli.
- Neden böyle söylüyorsun?
- Çünkü hep aynı şey oluyor!
- Senin konuşmaya hiç hakkın yok. Seni yaraladığını unuttun mu?
- Ama bunu isteyerek yapmadı ki. Çantasındaki metal bir şey yüzünden oldu.
- Ne olursa olsun, tepesi attı ve bu onun zararına oldu.
- Efendim, herkesin tepesi atabilir. Ama daha sonra sakinleşiriz, değil mi?
- Her zaman değil.
- Ama sen sakinleştin.
- Hayır!
- Şimdi daha sakinsin.
- Hayır değilim. Beni tanımıyorsunuz!
- Tüm öğretmenler davranışlarının artık daha iyi olduğunu söylüyor.
- Beni evcilleştirdiklerini mi düşünüyorsunuz?
- Hayır, buraya gelmen bazı şeyleri anlamanda sana yardımcı oldu, anlamıyor musun?
- Bana hiçbir yardımı olmadı. Size bu konuda katılmıyorum!
- Öğretmenler sana yardımcı oldu ki biz de aynı şeyi Süleyman için yapmaya çalışıyoruz.
- Öyleyse ben de öğrencileri sınıfından kovan öğretmenlere şerefsiz diyebilirim.
- Devam edin. Tekrar etmek ister misiniz?
- Evet, şerefsizler.
- Söylediğim şey için herkes çılgına dönebilir. Sence şerefsiz dediğinde buna tepki göstermem gerekmez mi?
- Hepsi şerefsiz!
- Kesin şunu artık!
- Siz fahişe dediniz, biz de şerefsiz. İkisi de aynı şey.
- Hiçbir alakası yok.
- Öğretmenler bazı şeyleri söyleyebilir ama öğrenciler söyleyemez. Anlayın artık bunu!
- Bizim konuşmaya hakkımız yok mu yani?
- Zaten hiç susmuyorsunuz ki! Sürekli konuşup duruyorsunuz.
- Siz de biz ne zaman konuşsak bağırmaya başlıyorsunuz. Buna ne demeli?
- Yeter.

Tarafların ÇÖZÜM odaklı düşünmemesi / düşünememesi VERİMSİZ tartışmalara sebep olur.

Yaralanmaya sebep olan öğrencinin yakın arkadaşlarından birinin öğretmenle konuşması:

- Efendim.
- Ne var?
- Süleyman ceza alacak mı?
- Bir huzur verin artık! Sanki ceza almasını istiyormuşsunuz gibi görünüyorsun, buna gayret ediyormuş gibisiniz.
- Kovulduğu takdirde başına ne geleceğini biliyor musunuz?
- Muhtemelen okul değiştirir.
- Hayır, değiştirmeyecektir.
- Onun elinde değil ki. Bunu yapmak zorunlu. İşte Süleyman'ın başına bunlar gelecek.
- Babasını tanıyor musunuz?
- Bir iki kez karşılaştım.
- Hayır, onu tanımıyorsunuz! Süleyman kovulursa, babası onu doğruca köylerine geri yollar.
- Konuyu dramatikleştirme.
- Mali'ye geri döner.
- Sanırım hepimiz soğukkanlılığımızı korumalıyız. Endişelenme.

Bir olayın, hangi olayları tetikleyeceğini kestirmek hemen hemen imkansızdır.
Öğrenciye verilen bir ceza (küçük olsa bile) , hayatının geri kalanının tamamını değiştirebilir.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 20 Tem 2016 07:43:34
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

"Sınıf - Entre les murs (The Class)" filminden alıntılar :
Olayla ilgili öğretmenler arasında geçen konuşmalar :

- Kızlara söylediklerinde çok ileri gittin. Her şey berbat oldu.
- Süleyman aşırı tepki göstermiş.
- Haklı.
- Khoumba'nın hâlini gördüm. Suratı kan içinde kalmıştı.
- Süleyman'ın yaptığı hareket kesinlikle kabul edilemez.
- Doğru, kesinlikle kabul edilemez.
- Biliyorum.
- Çantası suratına yanlışlıkla gelince kaşı yarıldı ve kanamaya başladı. Hepsi bu.
- Bunu görmezlikten gelemezsin.
- Buna fazla içerlememelisin. Bizimle nasıl konuştuklarını gördün mü?
- Bununla ne alakası var? Süleyman, disiplin kuruluna giderse kovulacak. Hepsi bu!
- Hayır.
- En mantıklısı bu.
- Geçen sene kaç ceza verildi?
- En azından on iki tane.
- O kadar fazla değildi.
- Haklı, o kadar vardı.
- Biliyorum, kurulda olduğum için hepsine şahit oldum. Ortalama ayda iki kereden on iki kere kurul toplanmış ve hepsi de ihraçla sonuçlanmış.
Verilecek uyarıların iyice tartışılması gerek.
- Tamam, on iki öğrenci kovulmuş olabilir ama belki artık başka çözüm yolu kalmamıştır.
- Bu on iki ihraç bize bu cezaları sorgulamamız gerektiğini gösteriyor.

- Ama on ikide on ikinin anlamı bana kalırsa bir öğrencinin uyarı alması için artık çok geç kalındığı yönünde.
- Belki de aklanmak içindi.
- Pekâlâ, diyelim ki bir şeyler oldu ve öğrenci uyarı aldı ama ya sonra ne olacak?
- Uyarı vererek elimize ne geçmesini bekliyoruz ki?
- Normalde takip ettiğimiz aşamalar vardır: Disiplin kurulunu toplamadan önce öğrencinin ailesini bu konuda bilgilendiririz, öğrencileri uyarırız. Ama bu vakada söz konusu olamaz.  Çünkü hiç vaktimiz yok. Bu sık sık karşılaştığımız bir şey değil.
- Bununla sık karşılaşmıyoruz çünkü bu verilecek son ceza bize bazı öncelikli aşamaları göz ardı etmemize izin veriyor. Zaten bu aşamaları uygulamış olsak bile bir öğrenciyi kovmanın arkasındaki asıl gerçek artık denediklerimizin kâr etmemesidir.
- Tabii öyle ama Süleyman'ın kendini temize çıkarma şansı olmalı.
- Kurulunun önünde öğrencilerin dili tutulur.  Korkarlar ve hareket edemezler.

- Kesinlikle.
- Şöyle üstünden bir geçelim. Disiplin kuruluna çıkarsa, okuldan kovulacak ve hatta belki Mali'ye gönderilecek.
- Olayı fazla dramatikleştirmiyor musun?
- Hayır, dramatikleştirmiyorum.
- Onu bizim tanıdığımızdan daha iyi tanıyan arkadaşları babasının tam bir Malili olduğunu ve bu olanlardan sonra Süleyman'ı Mali'ye geri yollayacağını söylüyor.
- Çoğu öğrenci de yatılı okula gönderilmekle tehdit edilir ama hiçbir zaman gönderilmezler. Hep bu olacak diye bir şey yok. Birçok aile çoğu zaman çocuklarını bu şekilde tehdit eder. Ama bu bizi bağlamaz.
- Alacağı disiplin cezasıyla Mali'ye gönderilecek olma ihtimali ne kadar zayıf olursa olsun ben bu riski alabileceğimi zannetmiyorum.
- Sırf bir çocuk evine geri yollanacak diye ona ceza vermekte ne kadar tereddüt edersen et o evin kapısı kapandığında ailesinden dayak yiyeceği aşikar. Hepimiz bu yollardan geçtik. Ama çok ileri gittiklerinde doğacak sonuçlar ne olursa olsun, bu konuda endişeye kapılmadan cezalarını vermek zorundayız.
- Yani bunu görmezlikten mi geleyim? Verilecek cezanın böyle bir sonuç doğuracağını bilmeme rağmen buna göz mü yummalıyım, bunu mu yapmalıyım?
- Her vakada bunu göz önüne alamazsın. Ailesi onu şiddet eyleminde bulunduğu için geri gönderiyor.
- Belki de yılbaşı hediyesi alamaz.
- Doğru, bunu da göz önünde bulundurmalıyız.
- Kurul toplandığında, sorgulama yapılırken hepimizin üstleneceği bir görev var. Kendimizi ailelerinin yerine koyarak düşünemeyiz.
- Kusura bakmayın ama filmi başa saracak olursak hepsi tuhaf olaylar zincirinden oluşuyor. Her şey, Süleyman'ın eşyalarını unuttuğu için onu azarlayınca size karşılık vermesiyle başladı.
Sürekli ceza verdik. Sonunun nereye varacağını düşünmeden tekrar tekrar ona uyarı cezası verip durduk.
- Kesinlikle, bu açıdan bakarsan gerçekten kötü bir durum.
- Ama Süleyman'ı ihraç eden okul değil. Zaten uzun süredir kontrolünü yitirmiş durumdaydı.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 21 Tem 2016 08:31:35
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

"Sınıf - Entre les murs (The Class)" filminden alıntılar :
Disiplin kurulunda öğretmenin yazılı ifadesi okunur ve annesi ile öğrencinin savunması alınır.
Anne konuşulanları anlamakla birlikte Fransızca konuşamadığı için cevap verememektedir.
Annenin söyledikleri öğrenci tarafından tercüme edilir.

- "Carl, onu sakinleştirmeye çalıştı ama Süleyman ondan kurtulmaya çalışırken savurduğu çantası Khoumba'nın suratına geldi. Sonra herkesi küçük düşürerek kapıyı çarpıp sınıfı terk etti.
Khoumba'nın yarılan kaşı kanadığı için ona yardım ettim bu yüzden Süleyman'ın peşinden gidemedim."
- Bütün bunlar bugün bu disiplin kurulunda toplanmamızı gerektirdi. Hanımefendi, bunlar Süleyman'ın kötü bir çocuk olduğuna anlamına gelmiyor. Söylemek istediğimiz bu değil.
Ama bazen sınıftaki öğrenciler isteyerek veya istemeyerek bazı davranışlarda bulunabilirler ve bu da sınıfın atmosferini etkileyerek ders dinlemelerine mani olabilir. Söylediklerimizi anlıyor musunuz?
- Bir şey söylemem gerekirse, bize tüm bunların olacağını haber veren birçok belirtinin olduğu yadsınamaz bir gerçek. Aslında buna daha önce bir tepki göstermemiz gerekiyordu.
Ama fazla şiddetli olmayan bir olayı idare etsek de kabul edilemeyecek bir olaya karşı tepkiler göstermeliyiz. Bunun farkında olmanızı istiyorum, Süleyman.
Senin kasten şiddete başvurduğunu söylemiyoruz. Sorunun, söylediklerini ve hareketlerini kontrol edememenden kaynaklandığını söylüyoruz.
Süleyman, kendi görüş açını açıklamak için burada bulunuyorsun.
Söyleyeceklerini dinlemek isteriz. Söz senin.
- Umurumda bile değil. Söyleyecek hiçbir şeyim yok. Ne yapmak istiyorsanız onu yapın.
- Affedersiniz. Bize ne dediğini çevirir misin?
- İyi bir çocuk olduğumu söylüyor. Ödevlerimi yaptığımı müsaitsem erkek ve kız kardeşlerime işlerinde yardımcı olduğumu bulaşıkları hep benim yıkadığımı ve ona daima yardımcı olduğumu söylüyor.
- Hanımefendi, oğlunuzun iyi bir çocuk olduğundan şüphemiz yok ama sorun bu değil.
- Okul kayıtlarına bir göz atalım.
- Affedersiniz ama birazda buradaki ortam koşullarına odaklanabilir miyiz?
- Öncelikle, olaya dâhil olan öğretmenin de bu kurulda olduğunu görmenin çok şaşırtıcı olduğunu belirtmek isterim. Bunun son derece kural dışı olduğunu düşünüyoruz.
- Evet, doğru. Hem yargıç hem de davacı taraf olmak biraz tuhaf görünüyor.

- Öncelikle Bay Marin, yönetim kurulu tarafından öğretmenleri temsil etmek için seçildi. Ayrıca, olayın Bay Marin'in sınıfında gerçekleşmiş olmasının onu doğrudan bu konuya dâhil ettiğini düşünmüyorum.
- Kusura bakmayın ama bize öğretmenin kaba sözler sarf ettiğinden söz etmiştiniz. Görünüşe göre, sınıf temsilcilerinize "sokak kadını" diye hitap etmişsiniz ve sanırım bu da sorunun bir parçası.
- Evet bunu söyledim ama tüm bunlar Süleyman'ı alakadar eden şeyler değildi. Sanırım bu o gün içinde bulunduğu kötü ruh hâlini dışarıya hararetli bir şekilde yansıtmasına bahane oldu.
- Onları savunmaya çalışmış. Bana kalırsa, bunu da hesaba katmalıyız.
- Affedersiniz ama hiçbir şey öğretmenine karşı saygısız davranmasını herkesi küçük düşürmesini ve sınıfı izinsiz terk etmesini haklı çıkarmaz.
- Süleyman, söylemek istediğin bir şey var mı?
- Bilmiyorum. Ne diyebilirim ki?
- Süleyman annen ne söylüyor?
- Aynı şeyi tekrarlıyor.
- Süleyman?
- Benim adıma sizden özür diliyor.

Bu konuşmalardan sonra öğrenci ve annesi dışarı çıkarılarak karar aşamasına geçilir.

- Artık içeri gelebilirsiniz.
- Hanımefendi, kurul konuyu arasında tartıştı ve Süleyman'ı temelli olarak okuldan ihraç etmeye karar verdi. Resmi kararı, taahhütlü postayla size ulaştıracağız ve temyize gitmek için sekiz gün süreniz var. Süleyman'a başka bir okul bulmak için elimizden geleni yapacağız.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 22 Tem 2016 07:42:07
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

"Sınıf - Entre les murs (The Class)" filminden alıntılar :
Öğretim yılı sonu son ders öğretmen öğrencilere yıl içinde neler öğrendiklerini sorar :
Her öğrencinin cevabı farklıdır.

- Orantısal matematik.
- Bu yıl, orantısal matematiği mi öğrendiniz?
- Fen derslerini sevdim.
- Hoşuna gitmeyen neyi öğrendin ki?
- Eğer seversen, öğrenirsin.
- Peki neler öğrendin?
- Volkanlar, depremler ve tektonik plakalar hakkında pek çok şey öğrendim.
- Öyle mi?
- Dünya plakalarında meydana gelen yaklaşma ve uzaklaşma hareketleri. Oldukça enteresan bir konuydu.
- İlgini çekti öyle mi?
- Evet.
- Güzel.
- Matematikte, trigonometriyi Pisagor teoremi ve Tales teoremini öğrendik.
- Sözünü burada kesmek zorundayım. Orada oturup, bize Pisagor teorisini öğrendiğini söyleyemezsin. Öğrendiysen bize de anlat.
- Bir üçgendeki iki kenarın kare kökü diğer kenara eşitse... hayır, hayır. Eğer iki kenarın karelerinin toplamı, hipotenüsün karesine eşitse buna dik üçgen deriz.
- Aşağı yukarı öyle sayılır.
- Tamamen böyle.
- Pekâlâ. Sana inanıyorum.
- Tarih dersinde, üç taraflı ticaret yapıldığını öğrendim. Avrupa'da imal edilmiş mallarla yüklü yola çıkan gemiler bunlar karşılığında Afrika'da insan ticareti yapıyorlar ve bu insanları da Amerika'ya götürüp köle yapıyorlar. Buradan sağladıkları gelirle de Avrupa'ya geri dönüyorlar. İşte buna üç taraflı ticaret deniyor.
- Kimya.
- Kimyada ne öğrendin?
- Yanmayı.
- Nedir o?
- Fehling çözeltisi ve şekerin karışımı.
- Nasıl yapıyorsun peki bunu?
- Bir deney tüpünde ısıtıyorsun ve renkleri değişiyor.
- İlgini çeken ne oldu peki?
- İlgimi mi? Bilmiyorum. İlgimi çekecek bir şey olmasa öğretmenler öğretir miydi?
- Üreme.
- İnsan üremesi hakkında ne öğrendin peki?
- İnsan üremesinde spermler yumurtalığa ulaşır dokuz ay beklersin sonra sonograma girersin ve nihayetinde dışarı çıkar.
- Ne çıkar? Sperm mi?
- Hayır, bebek. Karnında büyüyen insanoğlu.
- Pekâlâ.
- Khoumba.
- Ben mi?
- Evet. Senin ismin bu değil mi?
- Evet.
- Müzik dersinde flüt çalmayı ve İspanyolcayı öğrendim.
- Müzik dersinde İspanyolca mı öğrendin?
- Hayır, müzik dersinde flüt çalmayı öğrendim.
- Evet.
- Diğerlerini İspanyolca dersinde öğrendim.
- Güzel.  İspanyolcada bize bir şeyler söyleyebilir misin?
- Llegan wools... vacaciones.
- Anlamı nedir peki?
- "Tatile çok az kaldı." demek.
- Ben hiçbir şey öğrenmedim.
- Okulda dokuz ayını geçirip bir şey öğrenmediğini iddia edemezsin.
- Türümün son örneğiyim.
- En azından okuduğumuz kitaplardan bir şey öğrenmişsindir.
- Kitaplarınız çok dandikti.
- Kitaplarım neydi?
- İşe yaramazlardı.
- Peki sen ne tür kitaplar okuyorsun?
- Okuduğum kitaplar mı? Pekâlâ, mesela "Cumhuriyet" var.
- Eflatun'un "Cumhuriyet" kitabı mı?
- Evet.
- Okudun mu? Kitabı nereden buldun peki?
- Ablamda vardı.
- Ablan felsefe mi okuyor?
- Hayır, hukukta.
- Peki anlat öyleyse bize. Kitap ne hakkındaydı?
- Bir adam vardı... adı neydi hatırlamıyorum.
- Adı Sokrates.
- Evet, Sokrates. Sokaktan geçen insanları durdurup, onlara şunları soruyordu:
"Düşündüğün şeyleri gerçekten düşündüğünden emin misin?"
"Yapacaklarını yapmak istediğinden emin misin?" ve bunun gibi şeyler.
Ondan sonra insanların kafası karışmaya başladı.
Onlar da sorular sormaya başladılar.
Adam çok bilge birisi.
- İnsanlar ne çeşit sorular soruyordu?
- Her şeyi.  Aşkı, dini, Tanrı'yı, insanları, her şeyi.
- Güzel bir kitap okumuşsun, cidden.
- Biliyorum. Gerçi sokak kadınlarına uygun bir kitap değil ama okudum işte.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 23 Tem 2016 07:44:27
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

"Sınıf - Entre les murs (The Class)" filminden alıntılar :
Öğretmen, öğrencilerin yıl içinde yaptıkları portre çalışmalarını kitap şeklinde (plastik kapaklı, sprial ile birleştirilmiş fotokopi kağıtları şeklinde) derlemiştir. (Okul yıllığı benzeri bir çalışma)
Bu çalışmasını her bir öğrencisine  dağıtır:

- Durun biraz. Gitmeden önce portrelerinizi vermek istiyorum. Teker teker. Kendinizinkini aldıysanız gidebilirsiniz.
- Nedir bu?
- Nedir bu?
- Bunlar sizin yazdığınız  kişisel portreleriniz içine bir sınıf fotoğrafını da eklettirerek cilt haline getirdik. Bu da seninki, Eva.
- Sen daha almadın mı?
- Çok güzel çıkmışsın.
- Kes şunu.
- Bir lider gibi çıkmışsın.
- Çok güzel.
- İyi günler, efendim.
- İyi günler.
- İyi tatiller.
- Size de.

Sınıf dağıldıktan sonra, öğrenme güçlüğü olan bir öğrenci öğretmenin yanına gelir :


- Efendim.
- Evet.
- Ne oldu?
- Ben hiçbir şey öğrenmedim.
- Nasıl yani? Dediğinden bir şey anlamadım.
- Biraz önce, herkes öğrendiği şeylerden bahsetti. Onlarla kendimi kıyasladığımda hiçbir şey öğrenmemişim gibi geldi.
- Sen de onlar kadar öğrendin. Düşününce bulması zor olur. Sadece, öğrendiğin bir şeyleri hatırlaması kolay değildir.
- Ama yine de anlamıyorum.
- Ne demek istiyorsun?
- Ne yapmamız gerektiğini anlayamıyorum.
- Fransızcayı mı?
- Her şeyi.
- Her şeyi anlayamadığını söyleyemezsin. Bu doğru değil.
- Meslek Okulu'na gitmek istemiyorum. (Üniversiteye devam edemeyecek olanların meslek okullarına yönlendirildiği anlaşılıyor.)
- Henüz bunu düşünmene gerek yok. Daha önünde bir senen daha var. Geleceğini düşünmek için oldukça zamanın olacak. İllaki Meslek Okulu'na gitmen şart değil. Hepsi önümüzdeki sene yaptıklarına göre şekillenecektir.
- Ama gitmek istemiyorum.

Filmin sonunda okul idaresi, öğretmenler ve öğrenciler arasında futbol maçı yapılmaktadır.   
Herkes hayatından memnundur. Yıl içinde hiç bir problem yaşanmamış veya her şey çözüme kavuşmuş gibidir.

İnsanlar BİRLİKTE hareket ettiklerinde / ürettiklerinde mutlu olurlar. (Birlikte futbol oynandığında olduğu gibi)
Öğretmenler, idareciler, öğrenciler vs. BİRLİKTE hareket etmenin, özellikle birlikte ÜRETMENİN bir yöntemini bulmak zorundadırlar.

Çevrimdışı turaç

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 330
  • 2.098
  • 330
  • 2.098
# 24 Tem 2016 00:35:15
gereksiz bir çaba olmuş.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK