İlköğretim ve sınıf öğretmenlerinin sorunları şöyle sıralanabilir:
a) Hizmet öncesi eğitim sorunları
Öğretmenlerimizin hizmet-öncesi eğitimlerinin niteliği tartışmalıdır. Özellikle sınıf öğretmenlerinin iyi yetişmedikleri konularında iddialar vardır.
Öğretmen yetiştirme işi üniversiteye bırakıldıktan sonra, üniversiteler öncelikle bu işi ciddiye almamıştır. Çünkü üniversiteler, belki de haklı olarak mesleğe eleman yetiştirme işini asli sorumluluk olarak görmemiştir. Üniversite kavramının ilk misyonu bilimsel çalışma ve araştırmadır. Ne yazık ki, eğitim fakültelerinde bilimsel çalışmalar da hakkıyla yapılmamıştır. Çünkü birçok çalışma, akademik yükselme ve kariyer amacı ile yapılmıştır.
Akademik kariyer öğretim elemanlarının ilgisini başka yöne çekmiş ve eğitim-öğretime yönelik motivasyonunu azaltmıştır. Öğretmen yetiştiren öğretim elemanlarında ilgi ve motivasyon eksikliğinden dolayı öğretimin niteliği düşmüştür. Akademik unvan peşinde koşanların işi (uluslar arası indeksli yayın gibi) zorlaşmış; bu kişiler kendilerini derse değil araştırmaya yönlendirerek dersleri ihmal edebilmişlerdir. Öte yandan tecrübeli öğretim görevlileri ise akademik unvanları olmadıkları için küsmüş ve küstürülmüştür.
Öğretim elemanlarıyla ilgili bir başka sorun ise, öğretim elemanlarının Millî Eğitim Sistemine yabancılaşmasıdır. Hiç öğretmenlik deneyimi olmayan öğretim elemanları maalesef alanı tanımadan, ilköğretimde herhangi bir tecrübe yaşamadan, uygulanabilirliği tartışılır eğitim-öğretimle ilgili çalışmalar yapmaktadır. Bu çalışmaların uygulamada faydasının olup olmadığı ayrı bir tartışma konusudur. Bu konuda benim ve birçok uzmanın görüşü, Eğitim Fakültelerinde akademisyen olacakların en azından üç-beş yıllık öğretmenlik deneyimine sahip olmasının gerektiği yönündedir.
Ayrıca daha önceki yazımda da belirttiğim gibi, öğretmen yetiştirme işi üniversiteye bağlandıktan sonra, sınıf öğretmeni yetiştiren birçok Eğitim Fakültesinde, öğretim üyesi kadrosu eksik olmasına rağmen ortaöğretime öğretmen yetiştiren bölümler açılmış ve nitelik düşmüştür.
Öğretmen yetiştiren birimler ile öğretmeni istihdam eden Bakanlık arasındaki koordinasyon eksikliği, öğretmenlerin plansız ve yetersiz yetişmelerinin önünde başka bir nedendir. Eğitim Fakültelerinin bağlı olduğu üniversiteler, daha doğrusu YÖK; özerk olduğu için, Bakanlığın işine karışmasını istememektedir. Örneğin 2005–2006 yılında ilköğretimde program değişikliği yapılmış olmasına rağmen Eğitim Fakültelerinde bu programa uygun öğretmen yetiştirmekte geç kalınmıştır. Eğitim Fakültelerinin programları, 2006’da kısmî değişikliğe uğramıştır; ancak bu değişiklik, ilköğretim programlarına uygun öğretmen yetiştirmede yetersizdir. Daha özel bir örnek şöyledir: İlköğretimde örneğin “Medya Okur Yazarlığı” diye seçmeli bir ders konmuştur. Bu dersi verecek öğretmen nereden yetişecek? Eğitim Fakültelerinde buna uygun ders var mıdır? Bu sorulara halen açıklık getirilebilmiş değildir.
Öğretmenlik mesleğine yönelik gözlem ve uygulamalar amaca hizmet etmediği için, öğretmen adaylarının mesleğe yönelik becerileri gelişmemektedir. Çünkü uygulamalar belirli bir zaman diliminde (genelde haftada yarım gün) 6’şar, 10’ar kişilik gruplar halinde, sınıfları kalabalık şehir okullarında gerçekleşmektedir.
b) Atanma sorunları
Eğitim Fakültesi mezunu öğretmen adayları, merkezi bir sınav sistemi olan KPSS denen bir sınavla atanabilmektedir. Bu sınav, öğrencilerin genel kültür ve meslek bilgisini bilişsel anlamda ölçmektedir. Oysaki öğretmenliğin bilişsel, duyuşsal ve psikomotor öğrenmeleri içerdiğini herkes bilir.
KPSS, öğretmen adaylarını strese sokmaktadır. Artık sınıf öğretmenliğinde de belli bir doyuma ulaşıldığı için Eğitim Fakültesinden mezun olan herkes, öğretmen olarak atanmamaktadır.
Sınıf öğretmenine duyulan ihtiyaç, göreceli olarak azalmıştır. Bu aslında iyi bir gelişme gibi algılanabilir. Ancak sınıf öğretmeni olarak yetişmeyen branş öğretmenlerinin ve alan dışı kişilerin sınıf öğretmeni olarak ataması çok büyük yaradır.
Ayrıca, ihtiyaç olmasına rağmen kadrolu atamalarda sınırlamaya gidilip ücretli, vekil ve sözleşmeli öğretmen şeklinde geçici atamaların yapılması ayrı bir sorundur.
c) Ekonomik sorunları
Daha önceki yazımda da belirttiğim gibi, öğretmenlik mesleği her zaman ekonomik bakımdan cazip mesleklerden biri olmamıştır. Öğretmenler her dönemde maddi sıkıntı çekmiştir. Branş ya da sınıf öğretmenleri arasında bir maaş farkı yoktur. Ek ders ücreti bakımından sınıf öğretmenleri tam ek ders ücreti aldıkları için avantajlı bile görülebilir. Ancak genelde sınıf öğretmeni olarak çalışan ücretli, sözleşmeli, vekil öğretmenlerin aldıkları ücret acınacak durumdadır. Ücretli öğretmen olarak çalışan bir yüksek lisans öğrencim İsmail U’nun bu konudaki duyguları şöyledir:
“Ben Eceabat’ta ücretli öğretmen olarak çalışıyorum. Ayda ortalama 600 YTL maaş (pardon ücret-işçiyiz ya-) alıyoruz. Okulumuzun müdürü, bizim maaş çizelgemizi, çalıştığımız günleri gösteren belgeyi (puantaj cetvelini), her ayın on beşinde ilçe Millî Eğitim Müdürlüğüne gönderir. Maaşlar en geç 3 gün içerisinde yatıyordu ya da yatması gerekiyordu. Ama bu ay, bizim okulun müdürü, “bayram dolayısıyla maaşlarımızı erken alalım” diye erken gönderdi puantajları. 12 Aralıkta gönderdi. Bugün ayın 26 sı ve ben bankaya baktım maaşım hala yatmamış. Üstelik bayramı parasız geçirdiğim de cabası. Bunun da üstüne, diğer öğretmenlerden çok fazla çalışmam gerekiyor. Extra bonus… Çalışıyorum, çünkü orada kalıcı değilim. Ufacık bir yanlışımda, işten ÇIKARILMA ihtimalim çok yüksek. Yorum sizin… Şimdi soruyorum baştakilere: Kendi maaşları acaba tam ayın on beşinde değil de 16’sında yatsa ne olur acaba?”
d) Çalışma koşullarından kaynaklanan sorunlar
Sekiz yıllık kesintisiz eğitimle birlikte köylerdeki birçok okul boşaltıldı. Aslında bu, kademeli bir geçişle sağlanabilirdi. Çünkü köylerdeki okullarda görev yapan öğretmenler, yalnız okula gelen çocukların öğretmeni değil, aynı zamanda halkın da öğretmeniydi. Başka bir ifade ile köylerde okullar, bir kültür merkeziydi. Öğretmenler de kültür elçileri. Maalesef, birçok köyümüz okulsuz ve öğretmensiz kaldı. Büyük köylerde, kasaba ve bazı yerleşim merkezlerinde bulunan okullarda görevli öğretmenlerimiz de buralarda kalmamaktadır. Öğretmenlerimiz, köylerdeki yaşam koşullarını, eski dönemlere göre çok iyileşmeler olsa da, eski öğretmenlere göre daha ilkel ve yaşanmaz görmektedir. Bu duygu içerisinde köy ve kasabalarda görev yapan sınıf öğretmenlerimiz işlerine hakkıyla yoğunlaşamamaktadır. Zamanlarının büyük çoğunluğu yollarda servis beklemekte ve yolculukta geçmektedir. Yorgun ve isteksiz olarak okullara giden öğretmenlerin verimliliği düşmektedir.
e) Hukuksal sorunları
Öğretmenlerimizin halen hukuksal sorunları vardır. Bu sorunlar, öğretmenlerin özlük hakları ve örgütlenmelerinde daha belirgindir. Ayrıca öğretmenlerin eğitim yöneticileri ile sorunları vardır. Öğretmenler, haklarını savunmakta yeterince güçlü değildirler. Özellikle okul müdürlerinin otoriter tutumları önemli bir sorundur.
f) Hizmet-içi eğitim sorunları
Teknoloji ve bilgi çağında, hizmet-öncesi eğitim artık yeterli görülmemektedir. Özellikler tüm derslerden sorumlu sınıf öğretmenlerinin, hizmet-içi eğitime daha çok ihtiyacı vardır. Ancak bu öğretmenlerimizin yeterli ölçüde bu eğitimden yararlandırıldığını söylemek güçtür. Eğitim-öğretim yılı başı ve sonunda yapılan seminer çalışmalarının da işlevsel olmadığını herkes bilir. Eğitim seminerlerinin daha planlı ve programlı olması yönünde yeni çalışmalar yapılmalıdır.
İlköğretim ve sınıf öğretmenlerine yönelik saymaya çalıştığımız bu sorunlar, gözlemseldir. Bilimsel bir çalışmaya da gereksinim vardır.
alıntı: Dr.selçuk uygun