TAHTA ÇANAKLAR
Başımız dik
Yolumuz uzun.
Diyoruz ki:
-Bana bir şey sorma kuzum!
Binmişsiz
Hayat atına,
Gidiyoruz bir yerlere.
Önümüzde yarın,
Yarınlarda güneşimiz:
Çocuklarımız,
Hayat arkadaşımız eşimiz.
Bir başka olmuş söyleyişimiz:
-Gidiyoruz bir yerlere!
Dönüpte bakmıyoruz bile
Birileri düşse de yerlere!
Düşünsene…
Gözlerimizi kapatmışız,
Her şeye kör olmuşuz.
Babamız,
Anamız,
Komşumuz.
Bitirmişiz her şeyi
Dünde kalmış muhabbetimiz
Acı, tatlı konuştuğumuz!
Sevdiklerimiz;
Amcamız,
Dayımız,
Halamız,
Bir hoş olmuş halimız.
Hep mi onlar suçlu?
Elbet,
Bizimde var vebalimiz!
Soruyorum:
Hayat sadece bu mu dostum?
İki ev,
Bir araba,
Bunlar mı akraba?
Geride kalanlar,
Kaçmak için yalanlar,
Düşümüzdekileri yorduk mu acaba?
Ya da
Duasını unuttuklarımız!
Anamız,
Babamız,
Çocuğumuzu severken
Hatırlıyor muyuz acaba?
Şimdi,
Elimiz tutuyor
Gözümüz görüyor.
Yanağımız cilalı
Elimiz yumuşak
Oğlumuz kızımız seviyor.
Gücümüz kudretimiz yerinde;
Gözlerimiz,
Dişlerimiz,
Demir olsa geviyor.
Allah’a şükür çocuklar küçük
Paramız pulumuzda yetiyor.
Her şeye yetiyor da
Acaba yitirdiklerimiz ne diyor?
Çok küçükken
Bir hikâye dinlemiştim.
Adı:
- Tahta çanaklar…
Yaşlı babasını evden atıp,
Evinde rahatça yatıp…
Oğul küçük,
Küçük ama
Babaya benzerini anlatıp…
Bizimkiyle tıpatıp
İz bırakan bir hikâyeydi:
-Tahta çanaklar…
Bu fukaraya kızma:
Bizimkisi,
Fukara düşüncesi.
Neylersin ki,
Çocuklar yine aynı
Aynı ufukta penceresi.
Belki kitaplar eskidi,
Belki boşaldı raflar.
Ben yine de kısa keseyim
Değişmeyen tek şey:
-Yine aynı laflar
-Ve Tahta çanaklar…
Saygılar.
S.ORAK-CİH66
"ADAMIN BİRİ"
13 OCAK 2009
Y O Z G A T