Bir yerlerle yanlış hatırlamıyorsam Aristo mantığını bir dönem kullandığınızdan ama sonra bıraktığınızdan bahsetmiştiniz.
Bırakıp bırakmadığınızı tekrar düşünmenizi diliyorum sizden..
Hayırlı günler dilerim.
İyi bir yazar olmadığım için, yazdıklarım aklınızda bölük pörçük kalmış, kafanızın karışmasına sebep olmuş.
Sofi'nin dünyası isimli kitapta şu şekilde bir paragraf mevcuttur :
***
O (SOKRATES) genellikle konuşmanın başında soru sorardı.
Böylece hiçbir şey bilmiyormuş gibi yapardı.
Konuşma sırasında genellikle karşısındaki kişinin kendi düşünce biçimindeki zayıflıkları görmesini sağlardı.
Sonunda konuştuğu kişinin bir köşeye sıkıştığı ve neyin doğru neyin yanlış olduğunu kendine itiraf etmek zorunda kaldığı olurdu.
***
Sokrates'in kullandığı kullandığı metodu kullanmaya çalışıyorum.
Bir zamanlar bende DÜZ mantık sistemini kullanıyordum. Fakat çoğu zaman yanlış sonuç verdiğini tespit ettiğimden artık kullanmamaya çalışıyorum.
Hatırlamaya çalıştığınız hususun bu iki mesajımın karışımı olduğunu tahmin ediyorum.
Düz mantığı şöyle örneklendiriyorum :
- Soğan acıdır.
- Gerçekler acıdır.
- Soğanlar gerçektir./ Gerçek soğandır.
Düz mantıkla savunulan bir düşünceyi, aynı yöntemi kullanarak çok güzel bir şekilde çürütebilirsiniz.
Fakat farklı bir mantık sistemiyle savunulan bir düşünceyi, düz mantıkla çürütmeye çalışırsanız duvara toslarsınız.
Farklı mantık sistemleri hakkında bilgi sahibi olmadığım için, eskiden düşüncelerimi düz mantık yöntemiyle savunmayı tercih ediyordum.
Günümüzde farklı sistemler kullanmayı tercih ediyorum.
Bu konuda Sokrates'in sistemini uygulamış olsaydım, Tepki nedir? Etki nedir? Tepki ile etki arasında ne fark vardır? gibi bir başlık kullanmam gerekirdi.
Böyle bir başlık kullansaydım muhtemelen kimse mesaj yazmazdı. Çünkü
kişiler çoğunlukla kavramların neyi ifade ettiğini DÜŞÜNMEZLER/DÜŞÜNMEYE GEREK GÖRMEZLER.Amaç kişileri DÜŞÜNMEYE ZORLAMAK olunca farklı yöntemler denemek zorunda kalıyorum
Evet yaşam içerisinde - özellikle de günlük yaşamda- karşılaştığımız onlarca olumsuz uyaran bizleri de olumsuz düşünmeye ve davranmaya itiyor çoğu zaman. Buna tepki dersiniz, bir başkası tepki sonucu karşısındakini etkileme çabası der ama neticede aslolan davranışın biçimi / içeriği.
Klasik savunma sistemi :
- Suçlayacak birilerini / bir şeyler bul
OLUMSUZ odaklı hareket etmeyi
YAŞAM BİÇİMİ haline getirdiğiniz zaman doğal olarak sorumluyu kendi dışınızda ararsınız.
Doğru olan sakinlik ve iyi niyet.
Verdiğim örnekte TEPKİ gösteren kadın kötü niyetli miydi?
Shakespeare atfedilen şöyle bir söz vardır:
- Hiç bir şey kendiliğinden iyi ya da kötü değildir. Her şey onlar hakkında ne düşündüğümüze bağlıdır.
Doğru / Yanlış - İyi / Kötü kavramlarını kullanırken duruma bakış açımızın hangi noktada olduğu önemlidir.
Fakat benim gözlemlediğim ve sizin tanımınızdaki tepkiden daha korkunç bir şey varsa o da " sinsice " etkileme girişimidir etrafını ya da muhattabını.
Mesela evlilik öncesi karşındakinin sana göre yanlış olan davranışına tepki göstermek mi yoksa etkileyerek değiştirmek mi derseniz ben birinciyi tercih ederim.
Diğerinde sinsilik yatar keza. Yavaş yavaş , sezdirmeden değiştirmeye çalışmak. Oysa sana yanlış gelen belki de o insanı " o insan " yapan bir özelliktir, kim bilir.
Bu örneği basit olsun diye verdim. Durumu toplum içerisinde örgütlenmede de uyarlayabilirsiniz.
Vaktinde yapılan haksızlıklara "tepki " göstermesi gerekirken sessiz kalanlar "sinsice" insanları etkileri altına alarak ve bu arada içlerindeki tepkiyi " kin" tutma yoluyla içlerinde büyüterek vakti zamanı geldiğinde açık edebilirler. Oysa zamanında tepki göstermiş olsalardı belki bugün karşılarına aldıkları binlerce insanı yanlarında bulabilirlerdi. ( farzı misal hani öyle bir durum olsa )
Net bir örnek verseydiniz "sinsice" kelimesine nasıl bir anlam yüklediğinizi anlamam kolay olurdu.
"sana göre yanlış olan davranış" tanımlaması üzerinde durmak istiyorum.
Bir davranışın yanlış olup olmadığını belirlemekte kullandığım
ÖLÇÜ şudur :
- Peygamber efendimiz bu davranışı "YANLIŞ" olarak tanımlar mıydı?
Eğer peygamber efendimiz davranışı "YANLIŞ" olarak tanımlamazdı sonucuna ulaşıyorsam bu durumda davranışı "YANLIŞ" olarak değerlendirmemin sebebi benim bakış açımdır.
Dönüm kendime bakarım, ben neden bu davranışı "YANLIŞ" olarak değerlendiriyorum?
Kendimdeki ARIZAYI düzeltmeden, davranışın düzeltilmesini sağlamam sağlıklı bir sonuç üretmez. Eğer peygamber efendimiz davranışı "YANLIŞ" olarak tanımlardı sonucuna ulaşıyorsam bu durumda neden bu davranışla karşılaştım? sorusunu sorardım.
Bir hadisi şerifte şöyle buyrulmaktadır :
"Kınamayınız, kınadığınız şey başınıza gelmedikçe ölmezsiniz"
(Tirmizi, Kıyamet, 53, no: 2507; Beyhaki, Şuabu'l-İman, 5/315, no: 2778; Bkz: Keşfu'l-Hafa, 2/265)
Bu hadiste yapılan uyarıyı dikkate almadığım için "YANLIŞ" olarak değerlendirilen davranışla karşılaşmış olmam ihtimal dahilindedir.
Bu durumda yapmam gereken tevbe etmektir.
AL-İ İMRAN suresi 165. ayette şöyle buyrulmaktadır :
İki misline uğrattığınız bir musibet size isabet edince mi: "Bu nereden" dediniz? De ki:
"O, sizin kendinizdendir." Şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir.
Hayatta karşılaştığımız sıkıntıların tek sebebi, Rabbimiz emrettiği şekilde yaşamıyor olmamızdır.
Onun rızasına uygun olarak yaşıyor olsak, hayatımızda "YANLIŞ" diye bir kavram olmaz.
Yani işin özü tarafımca önemli olan yapılan davranışın altında yatan niyet... Keza tepkinin de olumlu sonuç doğuranı ya da etkinin de olumsuz yönlendireni olur elbet.
Hemen her zaman tepkide iyi niyet söz konusudur.
Kaos kuramına göre :
- Pekin'de uçan bir kelebek, altı hafta sonra New York'taki fırtınaya neden olabilir.
İyi niyetle de olsa, bir davranışın olası tüm sonuçlarını bilmek mümkün değildir.
Tepkinin olumlu veya olumsuz sonuç doğuracağını kesin olarak bilemeyiz.
Kendimize sormamız gereken soru şudur :
- Yaşamımız TEPKİ odaklı mı yoksa ETKİ odaklı mı olmalıdır?
Bu soruya cevabım :
- ETKİ odaklı bir yaşam.