Timsahların avlarını öldürüp, yerlerken, göz yaşları döktüğünü duymuşsunuzdur. Kim bilir nice insanlar, timsahların “nedamet” yani “pişmanlık” duygularıyla göz yaşları döktüğünü sanmışlardır.Ben de öyle olduğunu sanıyordum Bir göz mütehassısı hekim arkadaşım, bu göz yaşlarının “merhamet”le hiç alâkası bulunmadığını söylediğinde doğrusu çok şaşırdım. Hekim arkadaşımın anlattığına göre, timsahların göz yaşı bezleriyle tükürük bezleri aynı kanala bağlıymış. Hayvanın bünyesi yediği eti hazmetmek için tükürük salgılarken, aynı zamanda göz yaşı da üretmekteymiş.
Yer yüzünde timsaha benzeyen bir varlık daha vardır ki o varlık“insan oğlu” olarak bilinir. İnsan oğlu da bir ana ceylanı öldürüp, afiyetle yedikten sonra, onun için göz yaşları dökebilen bir varlıktır. Fakat bu göz yaşları hiçbir zaman, “timsahın göz yaşlarına” benzemez. Çünkü, insanın göz yaşları çoğu kere onun kalbinden gelir.
İnsanoğlu bazan kalbini dinlediği zaman, göz yaşları döker de, şeytani zekasıyla işlediği suçlara bir mazeret bulmakta hiç gecikmez. Psikoloji bilginlerinin “savunma mekanizması” dediği mekanizmalar hemen devreye girer. Çünkü biyolojik bünye, kendi içinde çelişkili olarak yaşamını devam ettiremediği gibi, zihinsel bünye de çelişki içinde yaşayamaz. Manevi hayatı zenginleşmemiş olanlar, işledikleri suçlarına hemen mazeretler aramaya başlar ve bulur. Bu yüzdendir ki nice katiller, hırsızlar ve benzeri suçlular, taşıdıkları onca vebale rağmen, rahat uyuyabilmektedir. Belki de uyku, onların vicdanlarının sesinden kaçmak için seçtikleri bir sığınak olmaktadır. Fakat uykuda bile vicdanından kaçamayanlar için, uyku “kum dolu çanak” olur.
24 Saatin, 3600 dakikası, 86400 saniyesi içinde vicdanının sesinden kaçamayanlar için sığınılacak tek bir merhamet kaynağı kalmıştır. O da her şeyi kuşatan o Yüce Kudretlinin affı ve merhametidir. İşte insan o merhamet kaynağına yöneldiği zaman savunma mekanizmaları işlemez. Günahlara kelimelerden sığınaklar bulunmaz. Çünkü onunla kelimelerle değil, gönlümüzle konuşuruz. Suç, suç olarak; günah,günah olarak görülür. Göz yaşları akıtılır.Allah'a yalvarılır. Aynı suçu bir daha işlememek için azmedilir. Hata ve kusurlar tamir yoluna gidilir. “Merhametim her şeyi kuşatmıştır” mânâsı hissedilir. Hayat o zaman yeniden yaşanmaya değer olur. Yüzümüze bakamadığımız aynalarda yüzümüz tekrar güzelleşmeye başlar.
İşte o zaman her şey bize “Merhaba!” diyerek gülümser. Güneş, ay, bulutlar, o başı göklere değen, her şeye rağmen dimdik durmasını bilen dağlar, üzerinde yürüdüğümüz alçak gönüllü toprak, rengarenk açmış bir çiçek, yürüyen bir böcek, uçan bir kelebek sanki bizimle konuşur ve bize şöyle seslenir:
-Merhaba, insan! Kötülükten kaçıp iyiliğe yöneldiğin, erdem sahibi olduğun veya olma yolunda gayret gösterdiğin sürece sen saygıya layık bir varlıksın!