Toplumumuzda Sık Yapılan Hatalar Nelerdir?

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
09 May 2015 12:36:17
Toplumumuzda sık yapılan hatalar nelerdir?

Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Bir süredir davranışlar konusunu araştırıyorum. Davranışları nelere göre sınıflandırabileceğimi anlamaya çalışıyorum.
Araştırmalarım çerçevesinde toplumumuzda sık yapılan davranış hatalarını derlemeye çalıştım.
Bu davranışlara DOĞRU isimlendirmeler yapmakta zorlandım.
Bu konuda hata olarak değerlendirdiğim hususları örneklerle açıklayarak  FARKINDALIK oluşturmaya çalışacağım.
Eklemeler yapacak forumdaşlarıma teşekkür ederim.

1) Yanlış anlama: Söylediklerimizin / davranışlarımızın DOĞRU anlaşılma ihtimali çok düşüktür.
2) Sorumluluktan kaçınma: Toplumda yaşanan her olumsuzlukta payımız olduğu gerçeğini gözardı ediyoruz.
3) Çözüm odaklı düşünmemek: Olumsuzlukları ifade etmekle yetiniyoruz. Çözüm için adım atmıyoruz, (uygulanabilir) çözüm önerisi üretmiyoruz.
4) Problemlerin TEK sebebi olduğuna inanıyoruz: İstisnasız her problemin birden fazla sebebi vardır. Gerçek sebepleri araştırmak zahmetine katlanmıyoruz.
5) Ne istediğimizi / istememiz gerektiğini bilmiyoruz: İsteklerimizi getirisini / götürüsünü hesaplamadan ifadelendiriyoruz.
6) Söylediklerimizin / yaptıklarımızın  tasdik edilmesini bekliyoruz: Söylediklerimizin / yaptıklarımızın yanlış olduğunun ifade edilmesinden hoşlanmıyoruz. Yanlış olduğunu ifade eden KİŞİLERE kızıyoruz.
7) Problemler, çözülmek istedikleri için karşımıza çıkmaktadır: Problemin çözümünün başkasının sorumluluğunda olduğunu düşünüyoruz. Halbuki, problemler çözmesi gereken kişinin karşısına çıkmak alışkanlığındadır. :)
8 ) İyiyi / güzeli tesbit etmekte kullandığımız referans noktalarını seçerken dikkatli davranmıyoruz : ABD yapıyorsa, Avrupa yapıyorsa, Japonya yapıyorsa vs. iyidir. Türk yapıyorsa, Arap yapıyorsa, Çin yapıyorsa kötüdür vs.
9) Kişileri eleştiriyoruz: Eleştirilmesi gereken husus davranışlardır. Kişileri eleştirmek müsbet netice vermez. (Ters teper.)
10) Acı ve öfke hissedilen yerde öğrenilecek bir şey vardır: Canımızın sıkan / öfkelendiren durumlarda düşünmeyi bırakıyor duygusal tepkiler veriyoruz. Halbuki, yapılması gereken canımızı yakan, öfkelenmemize sebep olan hususun ne olduğunu bulmaya çalışmaktır.
11) ....... söylediyse doğrudur: Beşerin kusursuz olmasına imkan yoktur. İlahi kaynağa dayanmayan söz ve davranışların  yanlış olması ihtimal dahilindedir. Bu husus çoğu zaman gözardı edilmektedir.
12) Kötülüğe kötülükle karşılık vermek: Kötülük yapma yarışmasındayız :)
13) Bardağın boş tarafını görmek: Münferit durumları / olayları ön plana çıkararak, genel durum bu izlenimi oluşturuyoruz.
14) İspatlanması mümkün olmayan sözler. Kaynak göstermeden / gösterilmesi mümkün olmayan bilgilerle düşüncelerimizi / kanaatlerimizi savunmaya çalışıyoruz.
15) Eşit olmayanlar / olması mümkün olmayanlar arasında kıyaslama yapıyoruz: Kıyaslama geçmiş durum ile veya eşit olanlar arasında yapılır.
17) Tüm genellemeler yanlıştır: Bu da dahil bütün genellemeler yanlıştır. - Friedrich Wilhelm Nietzsche
18) Geri dönüşüm yapmamak: Muhatabı doğru anladığımızı sorgulamıyoruz, anladığımız hususu geri dönüşüm bilgisi olarak kullanmıyoruz.
19) Sözlerden kastedilmeyen bir anlam çıkarmak: Muhataplarımızın söylediklerine değil, ima ettiğini düşündüğüme odaklanıyoruz.
20) Kusurları söylememek: Genel olarak ayıp olur / iletişimimiz zarar görür vs. düşüncesi ile kusurları uygun bir şekilde söylemekten çekiniyoruz.
21) Sen diliyle konuşmak: Konuşurken suçlama şeklinde anlaşılan "sen" dilini kullanıyoruz.
22) Dedikodu / gıybet : Konuşma konularımızın büyük bir çoğunluğu insan odaklı oluyor. Bu durum kaçınılmaz olarak konuşmalarımızın dedikodu / gıybet içermesine sebep olmaktadır.
23) Yargılama / Etiketleme : Olumsuz lakaplar takmak, muhataplarımızı küçük gördüğümüzü belirten ifadeler kullanmak...
24) Şikayet : Çözüm odaklı düşünmediğimiz için, hemen her konuda şikayet etmekle yetiniyoruz, şikayet ettiğimiz konuda bir şeyler yapmak aklımızın ucundan geçmiyor.
25) Mazeret / Bahane: Yanımızdan hiç eksik etmediğimiz hususlar :)
26) Abartmak : Size yüz bin kere söyledim abartmayın diye ! :)
27) Muhataplarımızın hatalarına odaklanıyoruz: Herkesin, iyi ve kötü yönleri vardır. Sevdiğimiz insanların iyi yönlerine sevemediklerimizin kötü yönlerine odaklanıyoruz.
28) Kanaatini gerçek gibi söylemek: Kanaatlerimizi genel doğrular olarak ifadelendiriyoruz. Kanaatlerimizin doğruluğunu tasdik edecek deliller sunmayı gereksiz görüyoruz.
29) Basit şeyleri büyük problem olarak görmek: Yaşandığımız problemlerin büyük olduğu ÖN YARGISINI taşıyoruz. Objektif bir değerlendirmeye tabii tutmuyoruz.
30) ALGILAMA hatası: "Söyledim / yaptım DOĞRU anladı" ÖN YARGISINI taşıyoruz. Muhatabımızın farklı ALGILAYABİLECEĞİNİ gözardı ediyoruz.
31) Emir vermek: Muhataplarımızı küçümsediğimizde emrimiz altındaki kişilermiş gibi ifadeler kullanıyoruz.
32) Tehdit etmek: Düşüncelerimizi / davranışlarımızı savunmakta zorlandığımız zaman uyguladığımız çözüm yöntemi.
33) Uyarmak : Tehdit öncesi davranış türü :)
34) Konuyu saptırmak: Konunun sınırlarını koruyamama durumu.
35) İsim takmak: Genellikle muhatabı küçümsediğimizi ifade etmek için kullanılan bir yöntem.
36) Öğüt vermek: Öğüt almaktan hoşlanmıyoruz.
37) Yargılamak: Avukat, savcı, hakim olup kararımızı açıklıyoruz. (Savunma yapmak yasaktır.)
38) Nutuk çekmek: Ben nutuk çekerken pür dikkat beni dinlemek zorundasınız :)
39) Alay etmek: Genellikle muhatabı küçümsediğimizi ifade etmek için kullanılan başka bir yöntem.
40) Her şeyin bilimsel açıklaması vardır: Bilimsel açıklamaların, bilimsel açıklamalarla çürütüldüğü bir dünyada bilimsel açıklamaları delil diye kullanıyoruz.
41) Çözüm benim söylediğimdir: Bugünün sorunları dünün çözümlerinden kaynaklanır. - Peter Senge

İnşallah  yarından itibaren maddelerimizin örneklerle açıklamasını yapmaya başlayalım.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 10 May 2015 21:09:14
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.
 
1) Yanlış anlama: Söylediklerimizin / davranışlarımızın DOĞRU anlaşılma ihtimali çok düşüktür.

Sylviane Herpin'e atfedilen şu sözü hatırlayalım :

1- Düşündüğünüz,
2- Söylemek istediğiniz,
3- Söylediğinizi sandığınız,
4- Söylediğiniz,
5- Karşınızdakinin duymak istediği,
6- Duyduğu,
7- Anlamak istediği,
8- Anladığını sandığı,
9- Anladığı...
arasında farklar vardır. Dolayısıyla insanların birbirini yanlış anlaması için en az 9 ihtimal var.

Söylenen - söylenmek istenen - anlaşılan arasındaki farklara örnekler

- Sizin dediğiniz gibi de yapabilirdim AMA ben böyle düşünüyorum. (Sizin dediğiniz gibi olmaz.)
- Gelmeyi çok isterdim AMA çok işim var. (Benim işlerim senden önemli.)
- Aslında: (Bu kelimeden sonra söyleyeceğiniz her cümle şüphe uyandırıyor.)
- ASLINDA sizin gibi düşünmüştüm, sonra bu şekilde yaparsam daha iyi olur dedim. (Sizin düşüncenizi önemsemiyorum.)
- Eve gelmeden önce ani işler çıktı. ASLINDA aklımdaydı; sana o istediğin şeyi alacaktım. (Aklıma bile gelmedi.)
- Yoğunum: Planlanamayan işler için ya da haddinden fazla alınan yükleri gerçekleştiremediğiniz için üretebileceğiniz mazeret anlamına geliyor.
- Yetiştirmeye çalışırım ama çok YOĞUNUM. (Aslında bu iş o ya da bu sebepten yetişmeyecek; ben sadece nezaketen söyleyeyim.)
- Hayatım doğum gününü unuttuğum için üzgünüm, bugün çok YOĞUNDUM. (Bir sürü işin arasında senin doğum günün önemsiz.)
- Zaten: Kıskançlığı ya da başkasının karşısında ezilmişliği gösteriyor.
- ZATEN bende aynısı söylemiştim. (Bunu tek düşünen o sanki.)
- Beni aramaması önemli değil. ZATEN beklemiyorum. (Umurumda olduğunu hissettirmemem lazım.)

Bayanların söyledikleri ile söylemek istedikleri arasındaki farklarda konumuz için güzel bir örnektir:
(Bu konuda Bükçe dili olarak bilinen hikaye çok güzel bir örnektir. Hikayeyi inşallah yarın paylaşacağım.)
 
Üzgün değilim: Mutsuzum benimle ilgilen anlayış göster.
Peki, çok istiyorsan yap: Sıkıyorsa yap.
Bu elbise beni çok mu çirkin gösterdi?:   Bana güzel olduğumu söyle.
Sence sarı elbiseyi mi giyeyim, siyah elbiseyi mi?: Ben kararımı çoktan verdim. Sen sadece ikisinin de yakışacağını söyle.
Bir adam vardı, tüm gece bana baktı salak: Beni kıskan çabuk!
Artık beni sevmiyorsun: Beni sevdiğini söylemeni istiyorum.
Ne zamandır dışarıda yemek yemedik: Bu gece yemek yapmayacağım.
Beni ne kadar seviyorsun: Senden habersiz hoşuna gitmeyecek bir şey yaptım ya da bir isteğim var.
Üşüyorum: Bana sarılsana.
Hiç sanmıyorum : Canım kavga etmek istiyor.
Niye zahmet ettin aşkım! : Bunu getirmeseydin gününü gösterirdim ben sana.
Dışarıda güzel bir hava var: Beni dışarı çıkar.
Bu gece televizyonda seyredecek bir şey yok: Eğlence mekanına götür.
(Gece geç vakitte) hayatım bir ses duydum sanki : Ben henüz uyumadım ve benden önce uyuyamazsın.
Hayır bağırmıyorum: Benimle hemen anlaşsan iyi edersin.

Mustafa İSLAMOĞLU'ndan bir alıntı :

1) Hased: Bende yok onda da olmasın.
2) Buhl: Bende var, onda olmasın.
3) Şuhh: Onda olan benim olsun.
4) Ğıbta: Onda var, bende de olsun.
5) Seha: Bende var, onda da olsun.
6) İsâr: Benim yerime onun olsun.
7) Cûd: Bende yok ama onda olsun.
8 ) Fakr: Onda yok bende de olmasın.

8 farklı duyguyu ifade ederken, bu sekiz kelime yerine tek kelime (kıskanmak / kıskanmamak) kullanmak alışkanlığındayız.
Kıskandı, kıskandım vs. derken hangi duyguyu kastettiğimiz muhatabımızın İNSAFINA kalmış.
Bize göre "kıskanmak" kelimesini kullandığımız zaman meramımızı DOĞRU olarak anlatmışızdır.

Hegel’in son günlerinde en değerli öğrencisine “Beni bir tek sen anladın, sen de yanlış anladın” dediği rivayet olunur.
Biz bu cümleyi :
- Kimse beni anlamıyor :)
şeklinde kullanıyoruz. (Doğal olarak suçlu her zaman başkasıdır. Biz meramımızı en güzel şekilde anlatmışızdır.)

Başkalarını anlamak bilgeliktir, kendini anlamaksa aydınlanmaktır. - Laozi
Hiç kimse kusura bakmasın ben bilge değilim, aydınlanma çabasında olan bir öğrenciyim.

Yanlış anlaşılıyoruz diye anlatma çabamızdan vazgeçecek değiliz.

Çevrimdışı sarnıç

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 8.385
  • 127.443
  • 8.385
  • 127.443
# 10 May 2015 21:34:34
Mustafa İSLAMOĞLU'ndan bir alıntı :

1) Hased: Bende yok onda da olmasın.
2) Buhl: Bende var, onda olmasın.
3) Şuhh: Onda olan benim olsun.
4) Ğıbta: Onda var, bende de olsun.
5) Seha: Bende var, onda da olsun.
6) İsâr: Benim yerime onun olsun.
7) Cûd: Bende yok ama onda olsun.
8 ) Fakr: Onda yok bende de olmasın.

Bu bölümün özellikle 1,2 ve 3.maddelerini maalesef  günümüz toplumumuzda fazlaca görüyoruz.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 11 May 2015 10:54:45
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

KADIN DİLİ (Bükçe Dili)

Oğlum bir hafta sonra evleniyor. Sorumluluk sahibi bir baba olarak ona öğüt vermem gerekiyor. Fakat bunu evde yapamam çünkü annesi ağız tadıyla öğüt vermeme izin vermez, sözü ağzımdan kapıp kendi devam eder. İş yerimden oğluma telefon açtım, "Akşam yemeğini dışarıda birlikte yiyelim." dedim. Deniz kenarındaki bu şirin lokantada şimdi onu bekliyorum. Geliyor aslan parçası, yakışıklılığı da aynı ben. Yan masadaki kızlar gözleriyle oğlumu süzüyorlar. Bakmayın kızlar, onu kapan çoktan kaptı.

Hoş beşten sonra konuya giriyorum.
Oğlum haftaya düğünün var, bir baba olarak sana bazı konularda yol yordam göstermem gerekiyor.

Çocukluğunda suç işlediği zamanlardaki gibi birden bire kızardı. Kerata ne anlatacağımı zannettiyse!

-Baba ben yirmi altı yaşındayım, bazı şeyleri biliyorum artık.

-Ah senin o biliyorum zannettiğin konularda da çok bilmediğin çıkacak ama ben o konulardan bahsetmeyeceğim. Keşke konuşabilseydik ama henüz o kadar modern olamadım.
Rahat bir nefes aldı. Bu arada yemeklerimiz de geldi. Oğlumla şöyle keyif yaparak muhabbet edelim bakalım.

-Kaç dil biliyorsun oğlum sen?

-İngilizce, Fransızca, bir de Türkçe'yle üç dil oluyor.

-Bugün ben sana dördüncü dili öğreteceğim. Dilin adı Bükçe. Kadınlar tarafından kullanılır. Sen buna "kadın dili" de diyebilirsin.

Güldü. Güldüğü zaman benim yanağımdaki gibi küçük bir gamzesi var, o ortaya cıkıyor.

-Kadınların ayrı bir dili mi var?

-Tabii ki. Eğer kadın dilini bilirsen bir kadınla yaşamak dünyanın en büyük zevkidir, ama bu dili bilmezsen hayatın kararabilir. O yüzden bir kadınla mutlu olmak isteyen her erkek Bükçe'yi öğrenmeli.
İyi de niye Bükçe?

- Çünkü kadınlar konuşurken, genellikle söyleyecekleri sözü net söylemezler. Eğip bükerler; onun için dilin adını ;Bükçe" koydum.


- "Bükçe zor bir dil mi baba?" diye sordu gülerek.
- Bana bak, çok önemli bir konu ama eğleniyor gibisin, biraz ciddiye al. Bir kadınla mutlu olmak istiyorsan bu dili bilmen çok önemli. Çünkü kadınlar sözü bükerek bükçe konuşurlar sonra da senin sözün doğrusunu anlamanı beklerler. Felsefesini anlarsan kolay, anlamazsan zor. Mesela Çinli bir karın var, sen karına sürekli Fransızca "seni seviyorum" diyorsun ama karın hiç Fransızca anlamıyor. Fransızca "seni seviyorum" un onun için bir anlamı yoktur. Ona Çince seni seviyorum dediğinde seni anlayabilir. 
- Tamam baba, haklısın ciddiyetle dinliyorum. Peki, sence kadınlar neden bizimle aynı dili konuşmuyorlar, söyleyeceklerini direkt söylemiyorlar ?
- Bence bir kaç sebebi var. Birincisi, duygusal oldukları için, hayır cevabı alıp kırılmaktan korktuklarından sözlerini de dolaylı söylüyorlar. İkincisi, kadınlar dünyaya annelikle donanımlı olarak gönderildikleri için onların iletişim yetenekleri çok güçlü.
- Bu konuda biz erkeklerden bir sıfır öndeler yani.
- Ne bir sıfırı oğlum, en az on sıfır öndeler. Düşünsene, henüz konuşmayan, küçük bir çocuğun bile yüz ifadesinden ne demek istediğini hemen anlıyorlar. İşin kötüsü kendileri leb demeden leblebiyi anladıkları için biz erkekleri de kendileri gibi zannediyorlar. Onun için leb deyip bekliyorlar. Hatta bazen, leb demek zorunda kaldıkları için bile kızarlar. "Niye leb demek zorunda kalıyorum da o düşünmüyor?" diye canları sıkılır.
- Biz de bazen Canan'la böyle sorunlar yaşıyoruz. "Niye düşünmedin?" diye kızıyor bana.
- Kızarlar oğlum, kızarlar. Kadınlar ince düşüncelidirler, detaycıdırlar, küçük şeyler gözlerinden hiç kaçmaz. Bizim de kendileri gibi düşünceli olmamızı beklerler, fakat erkekler onlar gibi değil. Biz bütüne odaklıyız, onlar detaya. Beyinlerimiz böyle çalışıyor.
- Ne olacak baba o zaman, yok mu bu işin çaresi?
- Var dedik ya oğlum, Bükçe'yi öğreneceksin, bunun için buradayız. Hazır mısın?
- Hazırım baba.
- Bükçe bol kelime kullanılan bir dildir.  Biz erkeklerin on kelime ile anlattığı bir konu, Bükçe'de en az yüz kelime ile anlatılır. Dinlerken sabırlı olacaksın. Mesela karın o gün kendine elbise aldı, diyelim. Bunu sana "Bugün bir elbise aldım." diye söylemez. Elbise almak için dışarı çıktığı -ndan başlar, kaç mağazaya gittiğinden, almak için kaç elbise denediğinden, indirimlerden, yolda gördüğü tanıdıklarından, alırken yaptığı pazarlıktan devam eder ve sana kocaman bir hikaye anlatır.
- Hikaye dili yani.
- Aynen öyle. Sen akıllı bir erkek olarak ona asla, "Hikaye anlatma, ana fikre gel,  kısa kes." demeyeceksin. Böyle bir şey dediğinde bittin demektir. İster öyle de, istersen "seni sevmiyorum." de. İki durumda da "seni sevmiyorum" demiş olacaksın.
- Ne alakası var baba "seni sevmiyorum" demekle "kısa anlat" demen in?
- Çok alakası var. Kadınlar dinlenmedikleri zaman sevilmediklerini düşünürler.
- Bu önemli. Bükçe'de dinlemek sevmektir diyorsun.
- Aynen öyle. Devam edelim. Bükçe ima dolu bir dildir. Kadınlar konuşurken bir şeyler ima etmeyi severler. Biz erkekler de imalı konuşuyoruz diye düşünürler ve gözlerimizle onlara ne demek istediğimizi çözmeye çalışırlar. Oysa erkeklerin ima yeteneği pek gelişmemiştir. Bizim kastımız söylediğimiz şeydir.
- Geçen hafta Canan bana "Bir kaç kilo daha versem gelinliğin içinde daha iyi duracağım." dedi. Ben de "Böyle de iyisin." dedim. Canı sıkıldı, bir kaç saat surat astı. ";Neyin var?" diye sordum. "Hiçbir şeyim yok." dedi. Sence nerede hata yaptım?
- "Böyle de iyisin" derken o "de" ekini orda kullanmamalıydın. Canan bunu şöyle anlamıştır. "Böyle de fena sayılmazsın, eh işte, idare edersin ama tabi daha da iyi, daha da güzel olabilirsin."
- Peki ne demem gerekiyordu?
- Şunu hiç unutma. Kadınlar kendileri ile ilgili, giysileri ile ilgili ya da aileleri ile ilgili bir soru soruyorlarsa, kesinlikle iltifat bekliyorlardır. Es kaza eleştirmeye kalkarsan yandın. Bunu hiç unutmazlar. O gün "Hayatım sen zaten Çok güzelsin, kilo vermeye falan bence ihtiyacın yok." deseydin,  günün zehir olmazdı.
- Yani diyorsun ki bir kadın her daim güzeldir, her giydiği yakışır ve her kadının annesi bir hanımefendi, babası da beyefendidir. Bana ne yaparlarsa yapsınlar.
- Aferin oğlum, çok hızlı anlıyorsun bana çekmişsin. Kadının, kendi anne babasıyla sorunu olsa, kendi eleştirir ama asla senin eleştirmeni kabul etmez. Bunu kendine hakaret olarak alır.
- Ve asla unutmazlar, değil mi?
- Aynen öyle. Yıllar once annene, annesi için "Biraz cimri." demiştim. Hala "Sen benim annemi sevmezsin." der ve annesi bize bir şey aldığında gözüme sokar, en çok göreceğim yere koyar.
- Hadi o konularda dilimi tutarım da, şu ima işini çözmek zor geldi.
- Zor gibi ama biraz gayret edersen çözersin. En önemlisi imaları anlayacaksın ama "Sen şunu mu demek istiyorsun?" diye asla yüzüne vurmayacaksın.
- Anladım. Anlayacaksın ama anladığını belli etmeyeceksin. Buna şöyle de diyebiliriz. O beni iğnelediğinde "Niye bana iğne batırıyorsun?" diye sormayacağım, o iğneyi ben kendi kendime batırmışım gibi yapacağım.
- Güzel ifade ettin oğlum. Mesela dün öğlen annen beni aradı. "Akşama tok mu geleceksin?" diye sordu. Beni biliyorsun akşam yemeklerinde hep evdeyimdir. Kırk yılda bir dışarıda yerim onu da haber veririm. Tabi ben hemen anladım annenin ne demek istediğini. "Tok gel, yemekle uğraşmak istemiyorum" demek istiyor. Anladım ama tabi "Ne demek istiyorsun?" demedim.
- Dün çok yorulmuştu baba, düğün alışverişine çıkmıştık.
- Bunun pek çok sebebi olabilir. Yorulmuş olabilir, bir kabul gününden tok gelmiş olabilir, bin beş yüzüncü diyetine başlamış ve o gün yemekle uğraşmak istemiyor olabilir. Ama bunu biz erkekler gibi kısa yoldan "Canım benim karnım tok, sen de dışarıda bir şeyler ye, ya da yorgu num, gelirken bir seyler getir yiyelim." demez. Sanki böyle derse, iyi ev kadını rütbesi =ozlanacak, mevki kaybedecek. İlla Bükçe anlatacak, asık bir yüzle karşılaşmamak için senin de anlaman gerekiyor. "Hayır, evde yiyeceğim ama istersen hazır bir şeyler alıp geleyim, ne dersin?"dedim. "Tamam." dedi. Döneri sever biliyorsun, dün eve giderken, ekmek arası döner yaptırdım. Onun dönerini de porsiyon yaptırdım. Bunu düşündüğüm için ayrıca sevindi. O da diyette, düğünde daha zayıf görünme derdinde bu sıralar.
- Bu Bükçe'de kısa konuşma yok mu baba?
- Var ama yerinde olsam hiç tercih etmezdim. Kadın konuşmuyorsa ya da kısa konuşuyorsa kesin ciddi bir sorun var demektir. Mesela baktın canı sıkkın, soruyorsun, "Neyin var?" diye. "Hiçbir şeyim yok." diyorsa, aman bir şeyi yokmuş diye bırakma. Yoksa az sonra, çok ilgisiz olduğundan yakınarak, ağlamaya başlar.
- Bükçe'de "Hiçbir şey yok." demek ";Çok şey var, benimle ilgilen." demek oluyor, o zaman.
- Evet. Biz erkekler "Bir şey yok." diyorsak ya gerçekten bir şey yoktur, sadece başımızı dinlemek istiyoruzdur ya da bir sey vardır ama; "Şu anda konuşacak bir şey yok." diyoruzdur. Her ikisinde de konuşmak istemiyoruzdur. Ama kadınlar ilgiyi sevgi olarak gördükleri için "Bana değer veriyorsan, ilgilen ki anlatayım." demek istiyordur. Çok nadiren gerçekten anlatmak istemiyor olabilir, o zaman da fazla üstüne varıp bunaltmayacaksın tabi.
- Bir arkadaşım da "Kadınların 'Peki.' demesi tehlikelidir" demişti.
- Doğru. Bir kadının ağzından çıkan kuru bir 'peki', 'olur', 'tamam' her zaman tehlikelidir. Bu Bükçe'de "Şimdi tamam diyorum ama acısını daha sonra çıkaracağım." demektir. Sana en kısa zamanda kesin bir ceza keser. Fakat pekinin yanında "Peki canım, olur hayatım" gibi bir hoşluk ekliyorsa korkmaya gerek yok.
- Zor bir dil baba.
- Yok yok gözün korkmasın, her yabancı dil gibi. İlk başlarda biraz çalışacaksın, pratik yapacaksın, bazen hatalar yapacaksın, dikkat edeceksin sonra otomatiğe bağlanırsın. Kolay yanı şu; senin bükçe konuşman gerekmiyor. Dili anlaman yeterli.
- Anlamak da pek kolay değil ama.
- Korkma, o kadar zor değil. En önemli kuralları ben sana öğretiyorum zaten. Devam edelim. Kadınlar istediklerini söylemek zorunda kalınca, düşünemediğimiz için biz erkeklere kızarlar ve konuşurken suçlayarak konuşurlar; fakat suçladıklarının farkında olmazlar. Sitem ediyoruz zannederler.
- Nasıl yani?
- Mesela, karın sana "Ne zamandır dışarı çıkmadık." derse bunu suçlama olarak üstüne alma, canı seninle gezmek istiyordur, bunu sen düşünüp teklif etmediğin için kalbi kırılmıştır. Maksadı seni suçlamak değildir. "Daha geçenlerde gezmeye gittik." gibi bir savunmaya girme. "Tamam canım haklısın, ben de istiyorum, en kısa zamanda gideriz." de, konu kapanır. Tabi ilk fırsatta da sözünü yerine getirirsen iyi olur.
- Not mu alsaydım... Epeyce detayı varmış dilin.
- Sen bilirsin oğlum, unutacaksan al. Keşke ben de not alıp gelseydim. Umarım sana eksik öğretm em. Şimdi aklıma geldi. Kadınların en nefret ettiği sözcük "Fark etmez."dir. "Fark etmez"i kadınlar "Hiç umurumda değil, ne yaparsan yap." diye anlarlar. 
- En değerli sözcük nedir?
- Sen bil bakalım.
- "Seni seviyorum." herhalde.
- Evet, kadınlar "Seni seviyorum." sözünü sık sık duymak isterler. Biz erkekler ";Söylemiştim, zaten biliyor." diye bu konuda gaflete düşmemeliyiz.
- Bükçe sadece konuşma dili midir baba? Bunun bir de davranış dili var gibi geliyor bana.
- Zekan kesinlikle bana çekmiş. Ben de tam ona geliyordum. Davranışlar da çok önemli tabii. Kadınlar küçük şeylere önem verirler. Akşam ona sarıl, televizyon izliyorsan sarılarak izle. Gündüz onu düşündüğünü ifade etmek için kısacık da olsa bir mesaj gönder, küçük sürprizler yap. O yemek hazırlarken ona yardım et, salata yap, çay demle.
- Akşam gelip sırt üstü yatmak yok yani.
- Gözünde büyütme. Sayınca çok şey gibi görünüyor ama aslında bunlar zaman alacak, zor ve masraflı şeyler değil. Sen bu küçük şeylere dikkat et, zaten karın sana paşa gibi davranır, seni yormaz. Bir erkek bu küçük şeylere dikkat etmezse zamanını karısıyla büyük kavgalar yaparak geçirir. Sevgiyle geçirmek varken niye kavgayla geçiresin ki? Kadınlar çok vericidir ama, eğer sen hep alıp hiç vermezsen, bir gün birden patlarlar. Küçük küçük alırlarsa, büyük büyük verirler.
- Tamam baba, bunlara dikkat edeceğim.
Garson yemek tabaklarını kaldırırken oğlumun telefonu çalmaya başladı. Belli ki nişanlısı arıyor, konuşmak için deniz kenarına doğru adımlamaya başladı. Az sonra geldi.
- Baba çok teşekkür ederim. Bükçe'yi anlamaya başladım. Canan aradı. "Salonun perdeleri ne renk olsun karar veremedim, yarın birlikte mi baksak?" dedi. Tam "Fark etmez, sen seç." diyecektim ki bunu senin söylediğin gibi "Ev de perde de umurumda değil." gibi anlayacağı aklıma geldi. "Tabii canım, istersen birlikte bakabiliriz ama ben senin zevkine güveniyorum, sen seç istersen." dedim, çok mutlu oldu. Kendi seçecek .
- O zaten perdeyi çoktan seçmiştir de kadınlar illa yaptıklarını onaylatmak isterler. Birlikte de gitsen o seçtiği perdeyi almak isteyecektir. Biz erkekler onların ne demek istediklerini anlarsak, işlerden kolay sıyırırız.
- Baba tekrar teşekkür ederim. Bu iyiliğini hiç unutmayacağım.  Bana Bükçe'yi öğretmeseydin halimi düşünmek bile istemiyorum.
Şanslısın oğlum. Benim seninki gibi bir babam yoktu. Bunları deneye yanıla öğrenmem yıllarımı aldı. Sen yine iyisin, hazıra kondun. Güle güle kullan, isteyene de öğret, herkes de güle güle kullansın. Kullansınlar ki yüzleri gülsün.

Çevrimdışı yelcin

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.875
  • 5.221
  • Müdür Yardımcısı
  • 2.875
  • 5.221
  • Müdür Yardımcısı
# 11 May 2015 11:02:50
Eskiden toplumumuzda yanak yanağa tokalaşma vardı. Sırf bundan dolayı insanlar terlemekten ve kötü kokmaktan korktukları için temizliklerine dikkat ederlerdi.
Şimdi ise yanak yanağa tokalaşmak yerine koçlar gibi boynuz tokuşturma çıktı. İnsanlar artık temizliklerine ve kokularına ve karşıdaki insanın temizliğine ve kokusuna güvenemedikleri için böyle bir adet ortaya çıktı. Elimden gelse bu tokalaşma şeklini yasaklar yayılmasını engellerdim. O kadarki nefret ediyorum. Yeni çıkan bu adetten.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 11 May 2015 20:13:29
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

2) Sorumluluktan kaçınma: Toplumda yaşanan her olumsuzlukta payımız olduğu gerçeğini gözardı ediyoruz.

YUSUF suresi 53. ayette :

"(Yine de) Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, -Rabbimin kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir.
Şüphesiz, benim Rabbim, bağışlayandır, esirgeyendir." buyrulmaktadır. Yusuf peygamber bile (kemale ermediğine inandığı için) nefsini savunmaktan kaçınıyor.
Toplum içinde yaşayan herkesin toplumdaki olumsuz durumlardan payı vardır.
Örnek : Birini öldürmeseniz bile, yaşadığınız toplumda bulunanların cinayet işlemesini engelleyecek (cinayet işlemeyi gerektirecek sebepleri ortadan kaldırmak, tedbirler almak, cinayetin cezasız kalmayacağını anlatmak vs. ) tedbirleri almak toplumun her bir ferdinin sorumluluğudur.
Bu sorumluluğu üstlenmekten kaçınan birinin toplumda cinayet işlenmesinden şikayet etmesi abesle iştigaldir.

Web sitemizle ilgili örnek verecek olursak, toplumu oluşturan bireylerin eğitim/öğretiminde her bir bireyin sorumluluğu vardır.
Bir baba, sorumluluğunu anneye / öğretmene vs. devredemez. 
Benzer şekilde bir öğretmen öğrencisinin eğitim ve öğretiminden sorumlu olduğu düşüncesiyle velinin sorumluluklarını yerine getirmesine engel olamaz. Velinin sorumluluklarını yüklenemez.

Toplumu oluşturan tüm fertler aynı ilkeler doğrultusunda birlikte hareket etmelidir.

Çevrimdışı Misterno_17

  • Uzman Üye
  • *****
  • 3.498
  • 19.655
  • 3.498
  • 19.655
# 11 May 2015 20:20:04
Bütün yumurtaları bir sepette toplamak......

Çevrimdışı atom111

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.653
  • 6.996
  • 1.653
  • 6.996
# 11 May 2015 20:47:12
Benim de özellikle üzerinde durduğum bir konu teşekkürler Turgut bey

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 12 May 2015 10:08:24
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Eskiden toplumumuzda yanak yanağa tokalaşma vardı. Sırf bundan dolayı insanlar terlemekten ve kötü kokmaktan korktukları için temizliklerine dikkat ederlerdi.
Şimdi ise yanak yanağa tokalaşmak yerine koçlar gibi boynuz tokuşturma çıktı. İnsanlar artık temizliklerine ve kokularına ve karşıdaki insanın temizliğine ve kokusuna güvenemedikleri için böyle bir adet ortaya çıktı. Elimden gelse bu tokalaşma şeklini yasaklar yayılmasını engellerdim. O kadarki nefret ediyorum. Yeni çıkan bu adetten.
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Konuya gösterdiğiniz ilgiye teşekkür ederim.
Mesajınız  konumuzda yer alan 4 ve 8. maddeler için güzel bir örnektir.

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
4) Problemlerin TEK sebebi olduğuna inanıyoruz: İstisnasız her problemin birden fazla sebebi vardır. Gerçek sebepleri araştırmak zahmetine katlanmıyoruz.
"yanak yanağa tokalaşma" adetinin terk edilmesini TEK sebebe bağlamışsınız.
Boyum 174 cm, yaşıtlarım genellikle 150 - 160 cm'dir. Boy farkı "yanak yanağa tokalaşma" ve "boynuz tokuşturma" adetlerini uygulama yönünden zorluklar içermektedir.
Bu adetleri uygulamaktan kaçınmamın sebeplerimden BİRİ budur.

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
8 ) İyiyi / güzeli tesbit etmekte kullandığımız referans noktalarını seçerken dikkatli davranmıyoruz : ABD yapıyorsa, Avrupa yapıyorsa, Japonya yapıyorsa vs. iyidir. Türk yapıyorsa, Arap yapıyorsa, Çin yapıyorsa kötüdür vs.
"yanak yanağa tokalaşma" adetini beğeniyorsunuz, eskiden uygulanıyor olmasını, insanların temizliklerine dikkat etmeye zorlamasını beğeninize referans olarak kullanıyorsunuz.
Müslümanların, peygamber efendimizin davranışlarını referans alması gerekir.

Peygamber efendimizin bu husustaki uygulaması "musahafa" yapmak şeklindedir.
Musafaha, tarafların avuç içlerini birleştirmesi şeklinde yapılır.
Günümüzde yaygın tokalaşma şekli parmakları tutmak şeklindedir.
Bu usül sünnete uygun değildir.
Musafaha yapılırken, muhatapların birbirinin gözünün içine / yüzüne bakması sünnettir.
Fıtrata uygun olması ve bilebildiğim kadarıyla olumsuz bir özelliği olmaması yönüyle en uygun selamlaşma yöntemi budur.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 12 May 2015 10:09:17
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Bütün yumurtaları bir sepette toplamak......
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Gözleminizde bir yanlışlık var sanıyorum.
Biz yumurtaları sepette değil, kolilerde topluyoruz :)

İfade etmek istediğiniz hususu bir örnekle açıklayabilir misiniz?
Öğrenmek istediğim hususa web sitemizden örnek verecek olursam, hatırladığım kadarıyla web sitemiz 3 ayrı sunucu  üzerinden hizmet vermektedir.
Tek sunucu üzerinden hizmet verdiğinizde, sunucudan kaynaklanan bir arıza da web siteye ulaşılamıyor.
Benzer şekilde periyodik aralıklarla web sitenin yedekleri alınmaktadır. Yedek almak yumurtaları farklı koliye koymaktır.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 12 May 2015 20:10:15
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

3) Çözüm odaklı düşünmemek: Olumsuzlukları ifade etmekle yetiniyoruz. Çözüm için adım atmıyoruz, (uygulanabilir) çözüm önerisi üretmiyoruz.

Bu husus ile ilgili
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
linkinde "Ezber odaklı eğitim sistemine geri dönülmelidir." başlığıyla açmış olduğum konuda giriş mahiyetinde düşüncelerimi paylaşmıştım.
Kitaptan uzun alıntılar yapmak gerektiği için konuya devam etmemiştim. Arzu eden olursa kitabı PDF formatında e-posta adreslerine gönderebilirim.

Özellikle "şikayet" içerikli cümlelere dikkat edilirse, kişilerin şikayet ettikleri konularla ilgili hiç bir şey yapmadıkları / yapmayı düşünmedikleri gözlemlenebilir.

Çevrimdışı Misterno_17

  • Uzman Üye
  • *****
  • 3.498
  • 19.655
  • 3.498
  • 19.655
# 13 May 2015 15:20:10
 Sosyal duygu ve bilinçin oluşmadığı sürece biz bu konuları çokkk konuşuruz....

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.885
  • 227.952
  • 28.885
  • 227.952
# 13 May 2015 18:30:08
Abartı,dedikodu,kin,haset ,yalan insanların itimadını kaybetmeye yetiyor.Farkındalık çıkaracak eserler,yayınlar verilmeli.Hızla bencilleşiyoruz...
Değerlerimiz,inancımız ölçü olmadığı müddetçe toplumsal çöküş daha çirkin safhalara ulaşacak Allah korusun.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 13 May 2015 19:37:07
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Sosyal duygu ve bilinçin oluşmadığı sürece biz bu konuları çokkk konuşuruz....
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

24. maddeyi göz önünde bulundurarak bir  değerlendirme yapabilir misiniz?

24) Şikayet : Çözüm odaklı düşünmediğimiz için, hemen her konuda şikayet etmekle yetiniyoruz, şikayet ettiğimiz konuda bir şeyler yapmak aklımızın ucundan geçmiyor.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 13 May 2015 19:40:32
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Abartı,dedikodu,kin,haset ,yalan insanların itimadını kaybetmeye yetiyor.Farkındalık çıkaracak eserler,yayınlar verilmeli.Hızla bencilleşiyoruz...
Değerlerimiz,inancımız ölçü olmadığı müddetçe toplumsal çöküş daha çirkin safhalara ulaşacak Allah korusun.
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

2) Sorumluluktan kaçınma: Toplumda yaşanan her olumsuzlukta payımız olduğu gerçeğini gözardı ediyoruz.

Farkındalık oluşturacak eserleri sizden bekliyoruz :)

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK