Türkçeyi Dünyaya Sevdiren Öğretmenler
kaynak:aksiyon dergisi-05.06.2007
Türkçe Olimpiyatları için yüzlerce öğrenci Türkiye’de. Türkçe şarkı söyleyen, şiir okuyan bu öğrencileri bir köşeden şükrederek izleyen gizli kahramanlar ise öğretmenleri. İşte onlardan birkaçının hikâyesi...
Bundan tam 17 yıl önce yola koyulmuşlardı. Türkçeyi öğretmek ve Türkiye’yi sevdirmekti amaçları. Kimi Urfa’nın bir köyünden, kimi İstanbul’un göbeğinden çıktı yola. Heybelerinde bilgi ve fedakârlık, gönüllerinde eğitim seferberliği vardı hepsinin. Gidecekleri ülkeler farklı olsa da amaçları aynıydı. Önce Kafkaslara ardından Balkanlar’a ulaştılar. Kısa süre sonra da Pasifik Okyanusu’na… Asya, Avrupa, Amerika derken Afrika’ya uzandılar. Binlerce kilometre öteye, dünyanın bir başka ucundaki gönüllere Türkçeyi taşıdılar. Moğolistanlı da Sri Lankalı da onların şahsında Türkçeyi de sevdi. Dünyanın diğer ucundaki çocuğa Türkçe ‘öğretmenim’ dedirtmenin keyfini yaşadılar. Öğrencileriyle kimi zaman coştular, kimi zaman ağladılar. Kimi zaman da vatanlarından ayrı kalmanın hasretiyle yandılar.
Türk insanını dünyada temsil eden öğretmenler onlar. Yüzlerce ülke gezdiler, binlerce kilometre yol katettiler. 17 yıl önce başladıkları yolculukları şimdi tüm hızıyla devam ediyor. Ancak tek başına çıktıkları bu yolculuktan yalnız dönmediler. Yüzlerce öğrenciyle, Türkçe Olimpiyatları için geldiler. Onların sayesinde artık Vietnam’da, Papua Yeni Gine’de, Sri Lanka’da ve daha birçok ülkede insanlarla Türkçe iletişim kurabilme imkânları artıyor. Yüzlerce okulda Türk bayrağı, o ülkenin bayrağıyla yan yana dostluk ve kardeşliğin simgesi olarak dalgalanıyor. Dünyanın dört bir yanındaki ‘Çılgın Türkler’ ise gururla, yetiştirdikleri öğrencilerini izliyor. Onlar medeniyetleri sevgi dili Türkçede buluşturuyor. Bu yıl beşincisi düzenlenen Türkçe Olimpiyatlarında öğrencilerin hikâyelerinden çok öğretmenlerinkine yer verdik.
ZONGULDAK’TAN PAPUA YENİ GİNE’YE
Elif Yardım (26) Zonguldak Kara Elmas Üniversitesi İşletme bölümü mezunu. Şimdiye kadar Zonguldak’tan başka bir şehre çıkmamış. Memleketinden sonra ilk gördüğü yer ise belki de adını bile yeni duyduğu Papua Yeni Gine olmuş. Gitmeye karar verdiğinde İngilizce bilmediği için zorlanacağını düşünmüş önceleri. Fakat eşinin desteğiyle alışmış işine ve yeni ülkesine. Elif öğretmen, on aydır Papua Yeni Gine’de yaşıyor. Üç ay önce açılan tek Türk okulu Png Paradise’de Türkçe dersi veriyor. Elif Hanım’ın Türkçeyi zorunlu ders olarak seçen 21 öğrencisi var. Ona göre Papua Yeni Gineliler dil öğrenimine oldukça yatkın. Bunun nedeni ise burada kabile dilinin yaygın olması: “Burada 800-900 kabile ve her kabilenin kendi dili var. Hemen herkes 3-4 dil biliyor. Çok dil bildikleri için de dil öğrenmeye yatkın bir yapıları var.”
Elif Yardım öğrencilerinin Türkçe telaffuzlarının çok iyi olduğunu söylüyor. Ancak onlar için tek sorun sesli harfler. Papua Yeni Gine’deki öğrencilerin çoğu ‘ı’ ve ‘u’ harfini söyleyemiyor. Buna rağmen Türkçe öğrenmek için gayret sarf ediyorlar. Elif öğretmenin dikkat çektiği diğer bir husus ise siyahî insanların Türklere olan ilgisi. “Yaptığımız her hareketi dikkatle izliyorlar.” diyen Yardım, bunları yaşadıkça mutlu olduğunu belirtiyor. Sevgi diliyle konuşmak üzere yola çıkanlardan bazılarının karşılaştığı en ciddi sıkıntılardan biri de ülkedeki güvenlik sorunu. Eli silahlı insanların ülkede kol gezdiğini anlatıyor öğretmenlerden biri ve ekliyor: “İlk gittiğimde üç ay sokağa çıkamadım. Dışarı çıktığınızda her an kapkaça uğrayabiliyorsunuz çünkü. Can güvenliğinin olmadığı bir ülke burası.” Elif öğretmen yemekleri genellikle kendisi evde yapıyormuş. Ancak ikliminin etkisinden Türkiye’deki tatları tutturamadığını anlatıyor.
BİZ KÜLTÜRÜMÜZÜN ZEKÂTINI VERİYORUZ
Muhittin öğretmenin hikâyesi Urfa’dan başlayıp, Hindistan’ın yanı başındaki ada devlet Sri Lanka’ya uzanıyor. Yaklaşık bir buçuk yıldır Sri Lanka’da yaşayan genç öğretmen, “Orada birilerinin bulunması lazım.” diyerek başlıyor söze. Muhittin Çoban, Urfa’nın Bozova ilçesinin Eğrice köyünde doğup büyür. İlkokul ikinci sınıfa kadar köyde okur. Aile önce Antep’e taşınır, sonrasında İzmir’e. Ortaokul ve liseyi de burada bitirir. Muhittin Çoban, Karadeniz Teknik Üniversitesi Fizik Öğretmenliği bölümünden mezun olduktan sonra Giresun’da bir dershanede çalışmaya başlar. Kendisine yurtdışında çalışma teklifi geldiğinde ise hiç düşünmeden kabul eder. Ancak gideceği yer hakkında çok bir şey de bilmemektedir. Ver elini Sri Lanka der ve yola koyulur.
Muhittin Çoban, Sri Lanka ismini ilk defa teklifi aldığı o gün duyar. Hindistan’ın bir eyaleti zanneder ilk başta. Ne var ki internette yaptığı araştırma sonrasında öğrenir buranın bir ülke olduğunu. Abisine anlatır durumu, ailenin de iznini alınca yol görünür Sri Lanka’ya. İsmini ilk defa duyduğu ülkeye geldiğinde bir hafta kendine gelemez. Sri Lanka ile Türkiye’yi karşılaştırmaz bile. Ama artık burada yaşayacaktır. Ekvatora çok yakın olduğu için nem çok fazladır, iklimine alışamaz. Yemekleri ise onun için en büyük sorun olur: “Yemek konusunda ciddi problemler yaşıyoruz. Zeytin, peynir yok. Bir buçuk yıldır yemek yemiyorum. Dışarıda yiyecek olursam da otellere gidiyorum.” Kahvaltıda bile pilav yemek vardır işin ucunda. Ama zamanla alışır.
Muhittin Çoban’ın verdiği bilgilere göre, Sri Lanka halkının çoğu Simhalaca konuşuyor, ülkede sadece 10 Türk yaşıyor. Bir Türk okulu olarak Zodiac Burch International Academy üç ay sonra eğitime başlayacak. Muhittin öğretmen de burada Türkçe derslerine girecek. Bir buçuk yıldır Türkçe dil kurslarında 40 öğrenciye eğitim veriyor kendisi. Sri Lanka’da çoğu kişi Türklerin Arap olduğunu düşünüyor. Hatta ülkede bulunan Türkiye markalı yağ sayesinde Türkiye’nin adını duyduklarında ‘yağ’ demeye başladıklarını hatırlatıyor. Muhittin öğretmen Türkiye’yi ve Türkçeyi Sri Lanka halkına anlatmaya çalışıyor. Ancak veliler tarafından en fazla karşılaştığı soru, “Neden Türkçe?” oluyor. Çoban buradaki insanlara Amerika ve Asya’da Türkçenin giderek yayıldığını, ayrıca çocuklarına Türkiye’de okuma imkânı verebileceklerini söyleyerek ulaştıklarını belirtiyor. Çoban’ın geri dönmeye de niyeti yok: “Orada birilerinin bulunması lazım. Bizim kültürümüz çok zengin. Biz de burada kültürümüzün zekâtını veriyoruz.”
Pribadi Lisesi’nin öğretmenlerinden Hüseyin Kan, Endonezya’daki Türk okullarının ilk öğretmenlerinden. Geldiğinde inşaat hâlinde bulunan okulda 10 yıldır Türkçe öğretmenliği yapıyor. Dönmek fikrini ise çoktan kafasından atmış. Hüseyin Kan, Kütahya’da doğup büyümüş. Çocukluğundan beri öğretmen olmak istemiş. Manisa Celal Bayar Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü mezunu. 1997’de okulu bitiren Kan’ın ilk görev yeri Endonezya olmuş. Endonezya’ya geldiğinde ilk başta sıcaklar çekmiş dikkatini. Havaalanından dışarı çıktığında sıcaktan nefes alamamış bir an. Trafik kalabalık, sıcaklar bunaltıcı olsa da en büyük zorluğu yemekler konusunda yaşamış.
Endonezya’daki okul on yıl önce açılmış. 14 kişiyle eğitime başlayan okul, şimdiye kadar binlerce kişiyi mezun etmiş. Hüseyin Kan, binin üzerinde öğrenci yetiştirmiş. Hüseyin öğretmenin yetiştirdiği 14 öğrenciden 7’si Türkiye’de Türkçe eğitimi alıyor, 7’si ise Endonezya’da Türkçe öğretmenliği yapıyor. Onlardan biri de Müslim Mushofar. Endonezya’daki Türk okullarında okuyan Müslim, ekonomi bölümünü bitirdikten sonra öğretmen olmaya karar vermiş. Türkiye’de Türkçesini geliştirmek için bulunan genç öğretmen, hep muallim olmak istediğini belirtiyor. Endonezya’ya döndükten sonra Türkçe derslerine gireceği için şimdiden çok mutlu. Öğretmeni Hüseyin Kan ise Endonezyalı bir Türkçe öğretmeni yetiştirmenin heyecanını yaşıyor. Hüseyin öğretmenin yetiştirdiği öğrencilerden biri de Türkiye’de eğitimine devam ediyor, Türkçeye çeviriler yapıyor. Kan, çoğu öğrencisinin Türkiye’yi tanıyınca Fatih Üniversitesi, Boğaziçi ve ODTÜ’de okumak için Türkiye’ye gelmek istediklerini anlatıyor.
VİETNAM’DA KINA GECESİ
Nurten Kutlu, Marmara Üniversitesi Tarih bölümü mezunu. Kutlu, FEM Dershanesi’ndeki görevinden ayrılarak Arnavutluk’a gider. Üç yıl Mehmet Âkif Kız Koleji’nde eğitim verir. Evliliğinin ardından da Vietnam yolu gözükür ona. Yedi yıldır Vietnam’da Horizon Okulu’nda görev yapan Kutlu haftada bir saat Türkçe derslerine giriyor. Henüz öğrencilerinin başlangıç seviyesinde olduğunu söyleyen Nurten öğretmen, Türkçe öğrenen öğrencilerini yeni doğmuş çocuklara benzetiyor. “Onlardan tek bir Türkçe kelime duymak çok farklı bir duygu. Yeni konuşmaya başlayan çocuklarımız gibi onlar.” diyor.
Vietnam ve Türkiye’nin çok az ortak noktası olduğunu ifade eden Kutlu, ilk geldiğinde her konuda zorluk çektiğini dile getiriyor. Ancak “Artık biz de Vietnamlı gibiyiz.” diyecek kadar seviyor ülkeyi. Kaldığı süre boyunca buranın kültürüne alışan Nurten öğretmen Vietnam yemeklerini bile öğrenmiş. Yabancı misafirlerine hem Türk hem de Vietnam yemeklerinden ikram ettiğini aktarıyor. Bizim kültürümüzü de orada yaşatan Kutlu, Vietnam’da kermes düzenlediklerini, hatta kına gecesi bile yaptıklarını anlatıyor.
Vietnam’da genellikle İngilizce ve Vietnamca konuşuluyor. Vietnamlı bir öğrenci en az üç ay sonra Türkçe konuşma seviyesine gelebiliyor. En çok zorlandıkları ise ‘ş’ ve ‘ğ’ harfleri. Nurten Kutlu, öğrencilerin ailelerine de Türkçe öğrettiklerini belirterek, ailelerin okula gelip Türkçe selam verdiklerini, hâl hatır sorduklarını anlatıyor. Bizim gözlerimizi yaşartan bu sahneler Nurten Hoca ve arkadaşları için artık sıradan hâle gelmiş. Haritada yerini bile bilmedikleri bir ülkeden, Türkiye’den yola çıkan gönül eri öğretmenlerin fedakârlığı, savaş ve mücadeleleriyle dünyanın zihnine kazınan Vietnam’da her gün yepyeni insanları Türkiye sevdalısı yapmış.
HOCAM HÂLÂ TARZANCA MI KONUŞUYORSUNUZ!
Mehmet Kutay, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Eğitim Fakültesi mezunu. 1995’te mezun olur olmaz Moldova’ya gitmiş. 12 yıldır da burada görev yapıyor. Üniversite yıllarında hiç aklından geçirmemiş yurtdışına gitmeyi. “Daha çok Hakkâri’ye, Şırnak’a giderim.” diye düşünüyormuş. Bir arkadaşının yurtdışına gitme fikri sonrasında o da karar vermiş gurbete gitmeye. Moldova’da çalışma imkânı olduğunu öğrenince haritadan yerine bakmış ülkenin. Birkaç ansiklopedi karıştırdıktan sonra da yola koyulmuş.
İnşaat halindeki okula uzaktan şöyle bir bakmış Mehmet öğretmen. 12 yılının burada geçeceğini hiç tahmin etmeden. O da biraz kürek sallamış okulu için. Dört sınıflı okulda tek Türkçe öğretmeni o olduğu için bütün sınıflara ders vermiş. Ancak ne anlatacağı konusunda bir hafta sıkıntı yaşamış. Mehmet Kutay o günden bugüne 12 yıl geçtiğini anlatıyor. “İlk derste merhaba dedik, onlardan cevap alınca rahatladık. Bir de bakmışız 12 yıl olmuş.” diyor. Öğrenciler yatılı kaldıkları için gece de Türkçe dersi çalıştırmış. Yaklaşık 1,5 ay sonra konuşmayı öğrettiğinde ilk gururunu yaşamış. Mehmet öğretmen Türkçe öğretmekte ilk birkaç ay zorluk çektiğini anlatıyor. Beden diliyle anlatmaya çalıştığını, sıkıntı çektiği kelimeler için de görsel malzemelerden yararlandıklarını belirtiyor.
Moldova halkı genellikle siyah ekmek yemeyi tercih ettiği için Kutay, gittiği ilk senelerde hiç ekmek yiyememiş. Ne var ki imdadına birkaç yıl sonra açılan Türk fırını yetişmiş. Kutay’ın Moldova’da yaşadığı sıkıntılardan biri de ‘Huy ve durak’ kelimeleriyle ilgili. Çünkü Moldova’da bu kelimeler başka bir anlama geliyor. Kutay, buradan giden arkadaşlarının bu konuda kendisini uyarsa da bazen ezkaza kullandığını belirtiyor. Mehmet öğretmen Moldova’dan ayrılmayı hiç düşünmediğini söylüyor samimiyetle. Ancak ilk yılın tadını da hiçbir zaman alamadığını ifade ediyor. Dil öğrenmede zorluk yaşadığını anlatan Kutay, öğrencilerinin kendisine “Hocam siz bize Türkçeyi öğretiyorsunuz; ama siz Rusçayı hâlâ Tarzanca konuşuyorsunuz.” diye espri yaptıklarını söyleyerek gülümsüyor.
Bir başka kahraman isim Ahmet Gürdal. Afyon, Dinarlı. İlk görev yeri olan Tacikistan’da beş yılı geride bıraktı. Kulap şehrinde başlayan öğretmenliği son birkaç yıldır da Başkent Duşanbe’deki Hacı Kemal Erimez Türk- Tacik Lisesi’nde devam ediyor. Tacikistan’da öğrencilerin girmek istediği liselerin başında geliyor burası. Haftada üç saat Türkçe dersi veriyor. Üniversite yıllarında o da hiç aklından geçirmemiş yurtdışına çıkmayı. “Beni oralara layık görmezler.” demiş başlangıçta. Ancak teklif geldiğinde gözü kapalı karar vermiş gitmeye. Gitme ihtimali olan yerlerin arasında Belçika olduğu için aileyi “Orada iyi para kazanırız.” diye ikna etmiş. Fakat Belçika olmamış. Tacikistan’da iş imkânı bulmuş. Güle oynaya yola çıkmış, bir çocuk heyecanı ile.
ANNEM 4 YIL DEDİ, BEN 10 YILA UZATTIM
2002’de Tacikistan’a geldiğinde yedinci sınıfların dersine girmiş. En maceralı derse başlama da bu sınıflarda olur diyor Ahmet öğretmen. Nedenini ise her iki tarafın da farklı dil konuşuyor olmasına bağlıyor. Bir hafta en zorlu hafta olur onun için. Her ders kan ter içinde çıkar sınıftan. Ona göre en zoru soyut kelimeleri anlatmaktır öğrencilere. Gürdal, “Onlara borsa kelimesini anlatamazsın. Hayatında böyle bir şey yok çünkü. Pırasayı da anlatamazsın. Çünkü orada böyle bir sebze yok. Netice’de resmini gösterip ‘Bu pırasa işte’ deyip geçiyorsun.” diyor. Ahmet öğretmen ilk talebelerini mezun etmenin haklı gururunu yaşıyor şimdi. Onların öğrenme aşkının kendisini etkilediğini belirterek, “Hiç Türkçe bilmeyen insana bir harf öğretmek benim için en büyük sevinç.” diyor.
Ahmet öğretmen Afyon’dan ilk ayrılışında dört yıllığına gidiyorum diye ikna eder annesini. Beş yıldır Tacikistan’da olan Gürdal, her aradığında annesinin “Oğlum artık yeter, dön.” dediğini söylüyor. Ancak Gürdal’ın buradan ayrılmaya hiç niyeti yok. “En az 10 yıl buralardayım. Daha yapacak çok işim var.” diyor.
Ahmet öğretmene göre Tacikistan’la Afyon’un tek benzer yönü sıcaklığı. Gürdal, yemeklerine ve sıcağına hızla alışsa da arkadaşları çok zorlanır. Bir arkadaşı sadece tost yiyerek geçirir bir seneyi. Ahmet Gürdal, Tacik misafirperverliğinin ileri derecede olduğunu ifade ediyor. Çay içmek için gittikleri yerlerde iki saatten aşağı kalmadıklarını, ev sahiplerinin Tacik pilavı yemeden de göndermediklerini anlatıyor. Gürdal, Tacikçeyi de çok kısa sürede öğrenmiş. Şimdi sırada Rusça var diyor. Ahmet öğretmen, öğrencilerinin, hiç görmeseler de, okula adını veren Hacı Kemal Erimez için şiir yazdıklarına dikkat çekiyor.
İKİ ÖĞRENCİM ŞEHİT OLDU; SAFAHAT OKUMAK İSTEYEN VAR
Konya Cihanbeyli Kadir Yıldırım, Amasya Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı mezunu. Irak ve Afganistan’dan sonra Gürcistan’da görev yapıyor. Yıldırım Irak’ta altı yıl Işık Koleji’nde Türkçe öğretmenliği yapar. Türkiye’ye yakın bir kültür olduğu için zorluk çekmez. Çocukların dili Türkçeye yatkın olduğundan Türkçe öğretmek kolaydır ona göre. Altı yılın sonunda 200’ün üzerinde öğrenci mezun eder. En mutlu olduğu an, ileri seviyede Türkçe öğrenen öğrencilerinin şiir ve hikâye yazmaya başlamasıdır. İstiklal Marşı’ndan etkilenip Mehmet Akif Ersoy’un eserlerini merak eden öğrencisine Safahat’ı tavsiye eder. Tarık Buğra’yı merak eden öğrencisi ise çoktan almıştır romanı eline. Yıldırım’ın öğrencilerinden bazıları da çeviri yapıp okulda çıkan gazetede yazılarını yayımlatır. Öğrencilere Türkçeyi öğretmenin mutluluğunu yaşayan Yıldırım için sırada başka ülkeler vardır.
Irak’tan sonra Afganistan’a gider. Arianna Afgan Türk Lisesi’nde başlar göreve. Ancak öğrencileriyle birlikte yaşadığı kaza hafızasından hiç silinmez. İkinci Türkçe Olimpiyatları’nın Afganistan’daki elemeleri sırasında yaşanır kötü olay. Mezar-ı Şerif’e giderken Hindikuş Dağları’nda araçları devrilir. Bir hafta komada kalan Yıldırım, iki öğrencisinin hayatını kaybettiği haberi ile sarsılır. Ancak çocukların ölümünün ardından kendisine anlatılan rüyalar içini ferahlatır. Onun için öğrencileri şehit olmuştur artık. Afganistan’da yaşadığı zorlu yıllardan sonra orada duramaz. Gürcistan’dır yeni yeri. 1,5 yıldır burada hizmet veren Yıldırım, Türkçe öğretmenin zorluğunu Gürcistan’da yaşadığını belirtiyor. Irak ve Afganistan’a nazaran buradaki çocukların Türkçe öğrenme merakının daha az olduğunu dile getiriyor. Değişik aktivitelerle, öğrencilere Türkçeyi anlatmaya çalışan Kadir öğretmen zoru başaracaklarını belirtiyor. Yılda bir defa ailesini görmek için Türkiye’ye gelen Yıldırım, en çok da Türk insanını özlediğini aktarıyor.
KRAVAT YERİNE YORGAN TAKTILAR!
Ercan Taşdemir, Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi 1997 mezunu. Türkmenistan’da görev yapıyor. 1997’nin Eylül’ünde gittiği Türkmenistan’da on yılını doldurmuş. Ercan Taşdemir, üniversite yıllarında yurtdışına gitmeyi hep istemiş. Özellikle de Orta Asya’da öğretmenlik yapmayı. Oralara giden öğretmenlerin hikâyelerini dinlediğinde kendisine “Acaba bize de gitmek nasip olur mu?” diye sormuş her seferinde. Nitekim nasip olmuş. Durumu anlattığında “Buraların suyu mu çıktı. Ne işin var oralarda.” diye onun gitmesini istemeyen ailesini zor ikna etmiş.
Gönlünden geçirdiği gibi Orta Asya’ya kendisini atmış bir gün. Türkmenistan Aşkabat diye gitmiş ancak ihtiyaçtan dolayı Büzmeyin’de başlamış öğretmenliğe. 250 kişilik okulun iki Türkçe öğretmeninden biri olarak görev yapmış. Türkmence, Türkçeye yakın bir dil olduğu için 3-4 ayda öğrenmişler öğrenciler Türkçeyi. Türkiye’den her şeyi kabullenerek yola çıktığını ifade eden Taşdemir, tek sıkıntı ülkemize ve ailemize duyduğumuz hasret diyor. Ancak Türkmenistan’da yabancı bir ülkede olduğunu kimsenin hissettirmediğini aktarıyor: “Türkmenistan’da insanlar, biz iki devletiz ama bir milletiz diyorlar. Böyle olunca da yabancılık hissetmiyorsunuz.”
Ercan öğretmen, bir arkadaşının başından geçen şu olayı anlatıyor: “Türkmenistan’da kravat, yatak anlamına geliyor. Bir sabah törene geçilecek, öğretmen kravat takmayan öğrencilere kravat takın öyle gelin diyor. Çocuklar yatakhaneye çıkıp yataklarını düzelterek dönüyorlar. Öğretmen tekrar ikaz ediyor kravatlarınızı takıp öyle gelin diye. Çocuklar bu sefer de yatakları üzerine alıp geliyor.” Tabii okul bahçesinde kahkahalar birbirine karışmış. Ercan Taşdemir, Türkiye’ye oldukça sık gelip gidiyor. İlk başta “Eyvah oğlumuzu kaybettik, gurbet ellere gönderdik.” düşüncesinden ailesinin yavaş yavaş sıyrıldığını söylüyor. Ancak geri dönmek gibi bir niyeti de yok onun.