Her kimseniz, iyi bilin…
İyi bilin ki, sizi tanıyoruz.
İyi bilin ki kaybettiniz, kaybedeceksiniz.
Sizin atalarınızı iyi hatırlıyoruz.
Biz her gün onların başına gelenleri seslendiriyoruz.
Bir sineğin vızıltısıyla kafasını ezdiren Nemrut’u hatırlıyoruz.
Sadece alaycı bir gülüş değiyor dudağımıza, fazlası değil.
Tuzlu suların yüzünü rezilliğe mahkûm ettiği Firavun da sizin babanız.
Kabiller de öyle…
Zalimlerin hepsi, bir deri bir kemik oluverdi.
Silinip süpürüldüler dünyanın yüzünden.
Heykelleri bile ayakta tutamadı hatırlarını.
Ezildiler, çürüdüler, rezil oldular, ayaklar altında kaldılar.
Hepsi kaybettiler.
Başından beri bildiğimiz, beklediğimiz ama bir hikmeti var diye sabrettiğimiz rezilliklerin titrek halkasısınız siz.
Zincire dâhilsiniz; sıra sizde şimdi.
Geldiniz, geçeceksiniz.
Şimdilik’tir zaferlerinizin hepsi.
Ne kutlayacağınız bir zaferiniz olacak, ne aynada utanmadan bakacağınız bir yüzünüz.
Onurunuz paramparça; itibarınız mayın gibi her an patlamaya hazır.
Yoksunuz aslında…
Sizi muhatap saydığıma da bakmayın, kayıpsınız aslında, yok edileceksiniz.
Hiçbir şey kazanmadınız, bize hiçbir şey kaybettiremeyeceksiniz.
Bizim iki dünyamız, bir yüzümüz var.
Sizin tek dünyanız, iki yüzünüz var.
Hep gösteri derdindesiniz.
Güç gösterisi; silahınız düşse elinizden yüzünüz düşecek.
Bombanızı kaybedince, bir işe yaramamanın kahrıyla infilak edeceksiniz.
Kan ve baruttan başka öğününüz yok
Kin ve nefretten başka övüncünüz yok.
Tek dünyalısınız; hepsi bu.
Ötesi yok; fazlası haram size, ‘dahası’ olmayacak.
Biricik dünyanız da cehennem oldu elinizde.
Ateş doldurdunuz yüreğinize.
Alın sınırları siz çizin desek, kendinizi öfkenizin kuytusuna hapsedeceksiniz.
Ne özgürlük bilirsiniz ne yüreğiniz yeter mutlu olmaya.
Dünyanın toprağını bağışlasak da, huzur duyacağınız bir köşeniz olmayacak.
Yüreğinizin üzerinde tutuşturduğunuz o haset ateşi dev parmaklıklar gibi hapsedecek sizi.
Bir bilseniz, buradan ne kadar zavallı göründüğünüzü.
Hadi birlikte ağlayalım, hâlinize.
Hiç olmazsa sahte bir gözyaşı düşsün yüzünüze; belki sonsuz ateşle tanışmadan önce serinlersiniz.
Yüreksiz silahların tetiklerinin yüreksiz çekicileri rolü verilmiş size.
“Kahraman” falan değilsiniz; çuluna ve puluna güvenen ödleklerin parmak uçlarında kuklasınız.
İpiniz kopana kadardır ayakta duruşunuz, sonrası yıkım, sonrası rezalet, sonrası utanç.
İpinizi çeksek ne yazar ki, zaten ipinizi çekip duruyorlar.
İpleriniz sayesinde varsanız, ipsiniz o kadar.
Kendi yüzünüze baktırmayacak o utancı nasıl da üst üste koyuyorsunuz.
Siz, insafsız el bombalarının eline “pim” diye yapıştırılmış tek kullanımlık “parça”sınız.
İşi bitince kenara atılacak, çöpte yerini alacak lüzumsuzlarsınız.
Ne diye adam yerine koyalım ki sizi.
Adam olsaydınız Kürt derdik size.
Kürt olmak için adam olmak gerek.
Kürtçü bile çıkmaz ki sizin çürük kumaşınızdan.
Halkınızı düşünseydiniz, bir taşı bir taşın üstüne koyacak cesaretiniz de olur.
Öldürdünüz, öldüreceksiniz.
Hiç şaşırmıyoruz buna.
Zalimleri ve mazlumları olan, öldürenleri ve öldürülenleri yazılan o büyük senaryonun içinde silik birer figüransınız.
Biz nasibimize razıyız; mazlum olalım; olsun.
Bari öldürülenlerin tarafında kalalım; hoşnuduz.
Size düşen kısmete bakın.
Köpekler bile ağzına almaz bu iğrençliği.
Ya siz ne yapacaksınız?
Elinizden yıkmak yakmak gelir sizin.
Öldürmeyi bilirsiniz, en fazla.
Şaşırmıyoruz buna…
Sizden hayat mı bekleyecektik sanıyorsunuz!
Hadi ordan…
“Ölü”den “hayat” beklemek hayata ayıptır.
Acıyoruz size.
Nefretimizi bile çok görüyoruz size.
Köşeye sıkışmışlığınızı gayet iyi görüyoruz.
Yo,yo; silahlı güçleri, sınır ötesi operasyonu falan kastetmiyorum.
Öldünüz siz; çoktan öldünüz.
Hayatta kalsanız da, hayat kalmayacak size.
Boynunuza utanç olarak asılacak cürümleriniz.
Eğer kaldıysa, vicdanınız tek bir huzurlu rüya göstermeyecek size.
Aldığınız her nefes boğacak sizi.
Son nefesinizi verdiğinizde ise, ana karnında vurduğunuz bebeler karşılayacak sizi.
Hayallerini yıktığınız delikanlılar, yüzünü yaktığınız genç kızlar, mahzun ettiğiniz babalar anneler
Karaya bağlamış yüzünüzü görecekler; sonunda.
Kendinize efendi bildikleriniz arkasını dönecek o gün; şeytanlarınız bile terk edecek sizi.
Ateşe atılmadan kavrulacaksınız kazık atılmanın rezaletiyle…
“Biz onları tanımıyoruz!” diyecekler sizin için; kendi aldanmışlığınızla baş başa kalacaksınız.
Ahrete uğurladıklarımızın ardı sıra seslendirdiğimiz o sözü bir kez daha duyacağız o gün:
“vemtazü’l yevme eyyühel mücrimîn…”
“Ayrılın siz, ey mücrimler…”
“İnsan gibi” görünen sizler, burada maskeler düşer.
“Siz şu tarafa..
“Yaktığınız ateşin tarafına…”
Kahrolmaya buyurunuz.
Unutmadan; teşekkür ederiz;
bize cehennemin lüzumsuz olmadığını öğrettiniz.
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]