Yapacak çok işlerim vardı oysa ve ben ölmeye hiç hazır değildim.
22 Şubat 1994 tarihinde Mustafadan iki adım önde olmasaydım, onunla beraber ben de şehit olacaktım belki de
Ölümden iki adımla mı kurtuldum bilmiyorum Cizrenin o daracık sokağında.
Gerçi kurtulan ben miyim, Mustafa mı o da ayrı bir mevzu ama.
Şimdi bir ölüm şarksının nağmeleri geliyor kulağıma.
Bir ara en güzel ölüm şiirlerini yazmaya niyetlenmiş bir şair bozuntusu olarak bu nağmeler beni neden bu kadar rahtsız ediyor?
Ölmekten mi korkuyorum, yoksa böyle ölmekten mi?
Böyle ölmekten ne kastettiğimi de bilmiyorum ne yalan söyleyeyim.
Ölmek işte.
Yapayalnız ölmek
Yapayalnız olmak mı daha kötü, yapayalnız ölmek mi?
Siz olsanız hangisini tercih ederdiniz?
ki tercih hakkımızın olmadığını da bile bile bu soruya cevabımız ne olabilir?
Dönüp bakıyorum geriye şimdi bu saatte
Şimdi ben bir dehlizde, kendimden kaçıyorum,
Her gün umutsuzluğa bir kapı açıyorum
demişim bir zamanlar
Yetmemiş devam etmişim:
Gidiyorum heybemde yarım kalmış hayaller,
Gidiyorum gönlüme uzanan kanlı eller
Karanlıklar gönlümün hayalini bölüyor,
Sevdam her gün batımı, can çekişip ölüyor
Bu dehlizde umutsuzluktan başka bir yere açılan kapı yok mu? Ve yarım kalan sadece hayaller midir?
Duvara tosladığımızda, bir adım kaçacak yerimiz kalmadığında, tabancamızdaki son kurşunu kafamıza sıkmak verilecek en iyi karar mıdır mesela?
.
Yaşamak ve ölmek arasındaki o incecik çizginin beri yakasında kalmak için çırpınmaya değmiyor, şimdi daha iyi anlıyorum.
İskilipli Atıf Hocanın yırttığı savunma geliyor işte tam bu noktada aklıma
da
Savunmamızı yırtmamız için İskilipli Atıf olmak gerekiyor
Tırnağı olabilir miyiz?
Yok, olmadı bu.
Ödemeye çalıştığımız bedel için karşıdan geçersiz akçe cevabı tokat gibi iniyor.
Çaresizce bir o yana, bir bu yana koşmak
Mahşerdeki gibi aynen
Kahramanmaraştan başlayıp Kayseri, Kapadokya, Nevşehir, Aksaray, Konya, Antalya, Burdur, Isparta, yeniden Konya, Adana ve Kahramanmaraşta noktalanan 12 günlük mini bir seyahatten dün gece bu zamanlar döndüm.
Üç bin iki yüz kilometre yol yaptım on iki günde.
Uykusuzluktan gözlerimin kapandığı anlar oldu.
Yanımdakilerin haberi olmadı ama, ölümün teğet geçtiği anları tek başıma yaşadım
Üç gün üst üste rüyamda görmüştüm oysa, bir kamyonun altında can verdiğimi..
Ve yüksek bir yerden, kamyonun altında ezilen cesedime bakmıştım.
Kendi cesedime.
Bu beni korkutmamıştı herhalde.
Korkutsaydı o geziye her şeye rağmen çıkar mıydım?
Onu bilmiyorum işte
Şimdi ölümden kurtulmuş mu oldum?
18 sene önceki gibi aynen.
Onu da bilmiyorum
Anlıyorum ki, ben aslında hiçbir şey bilmiyorum
Sahi, benden iki adım geride Şehit olan Mustafa Bozun iki aylık hamile eşi doğum yaptı mı acaba?
O çocuk doğduysa 18 yaşında olacak şimdi?
O gün ben şehit olsaydım hiç çocuğum olmayacaktı
Bu gün ölürsem üç çocuğum yetim kalacak.
Dört yetimin amcasıyım bu gün
Ben ölürsem abim yedi yetime ağabeylik yapacak
.
Hesap karışık
Kimin ne zaman öleceği hiç belli olmaz biliyorum
Bu arada
Isparta Konya karayolunda 104le radara yakalandım
154 lira borcum var devletime
Yazının Orjinal Linki: [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]