SAYGI BİLEKLİĞİ
“Babanın işi nedeniyle senin yükünün ağır olduğunu biliyorum sevgili Tarık. Sen sadece öğrenci değil yeri geldiğinde evinizin babası da olacaksın. Kardeşlerin ve annenin mutluluğu için daha çok fedakârlık yapacaksın. Seni çok seviyorum. Azminin ve başarılarının devamını diliyorum.”
Böyle yazmıştım ara tatil öncesi Tarık’ın karnesinin öğretmen görüşü bölümüne. Tarık acı bakan bir çocuktu. Sınıfıma ikinci sınıfta dahil olmuştu. Babası şofördü. Günlerce eve gelmediği oluyordu. Ne kadar alışmış görünse de bu durumu bir türlü içine sindiremediği Tarık’ın gözlerinden okunuyordu.
İki küçük kardeşi ve annesiyle mütevazı bir hayatı vardı. Son derece saygılı, derslerinde başarılı ve sorumluluklarının farkındaydı. Henüz sekiz yaşında bir çocuk için fazlasıyla büyüktü. Karne görüşü yazarken onun yükünden haberdar olduğumu ve ona güvendiğimi hissettirmek istemiştim.
İkinci dönemin ortasına doğru değerler eğitimi kapsamında “saygı” konusunu işlerken aklıma bir fikir geldi: “SAYGI” bilekliği yaptırmak.
Bu düşüncemi velilerimle paylaşınca onlar da heyecanla karşıladı. Bir hafta zaman tanıdım. Her öğrencim ailesiyle birlikte S, A, Y, G ve I harfi yazan harf boncukları tedarik edecek ve bunlarla gönüllerince bileklik yapacaktı. İsim bilekliklerinin sınıfımızdaki güncel adı “SAYGI BİLEKLİĞİ” olmuştu.
Verdiğim süre dolmadan öğrencilerim bileklikleriyle okula gelmeye başlamıştı bile. Sürenin dolmasına bir gün kala Tarık heyecanla yanıma koşup “Öğretmenim biliyor musunuz dün akşam babam geldi, bilekliğimi birlikte yaptık.” dedi. Sevinçten gözleri parlıyordu. “Çok güzel olmuş, elinize sağlık, bak ne güzel durmuş bileğinde.” dedim bileğini avucumda gözlerime yaklaştırarak.
Tarık, o gün ve takip eden günlerde daha mutlu görünüyordu. Arkadaşlarıyla daha keyifli oynuyor gözlerinin içi gülüyordu. O günden sonra yükü biraz hafiflemiş gibi geldi bana.
Bir gün Beden Eğitimi ve Oyun dersinde bilekliğini tutmamı rica etti. “Arkadaşlarımla oynarken kopmasın öğretmenim.” dedi. Ben de bilekliği alıp çantama koydum. Ders bitiminde istemeyi unuttu ben de vermeyi unuttum.
Ertesi gün sabahın erken saatlerinde telefonum çaldı. Telefonun ekranında “Tarık’ın Annesi” ibaresini görünce şaşırdım. Endişeyle telefonu açıp “Buyurun” dedim. Hıçkırıklar arasındaki bir kadın sesinden neler olup bittiğini anlamaya çalışıyordum ama karşımdaki ses ağlamaktan bir türlü konuşamıyordu. Öğrencime kötü bir şey olduğunu düşündüm. İçim ezildi. Bir müddet kadının sakinleşmesini bekledim. Birkaç dakika sonra ses anlaşılır hale geldi.
“Hocam siz Tarık’a evinizin babası olacaksın demiştiniz, kardeşlerine ve annene bakacaksın demiştiniz, nerden bildiniz de yazdınız onları karneye hocam, eşimi kaybettim, sabaha karşı kaza geçirmiş, Tarık okula gelemeyecek!”
“Başınız sağ olsun.” Diyebildim kırık dökük. Telefon kapandı.
Kafamı toparlamaya neler olup bittiğini anlamaya çalıştım. Ne yapacaktım şimdi? Tarık’a nasıl davranacaktım? Birgün önce verdiği bilekliğin çantamda olduğu aklıma geldi. Bilekliği elimde evire çevire dakikalarca düşündüm.
Cenaze şehir dışında kaldırıldığı için cenazeye katılamadım. Kazadan bir gün sonra annesini arayarak Tarıkla görüşmek istediğimi söyledim. Tarık, baş sağlığı dileklerimi ve teselli cümlelerimi dinledikten sonra “Öğretmenim bilekliğim sizde kalmıştı, sakın onu kaybetmeyin çünkü onun ipini babam bağlamıştı.” dedi. “Tamam oğlum.” diyebildim cılız bir sesle.
Tarık on gün okula gelemedi. On gün sonra sınıfa gelir gelmez sarıldık ve hemen bilekliğini istedi. Çantamdan aceleyle çıkardım. Baktı, inceledi, kokladı ve düğüm yerini okşadı.
Ağladığım görülmesin diye dışarı çıktım. “SAYGI BİLEKLİĞİ” Tarık için bambaşka bir anlam taşıyordu artık. Yapıldığı esnada etrafındakilere neşe dolu anlar yaşatan bileklik, kendi nabzının attığı yerde Tarık’a bir ömür babasının hatırasını yaşatacaktı.
Teşekkürler sayın hocam. Hem paylaşım hem Tarık için yaptıklarınıza.