Yaşarken Kıymeti Bilinmeyen İnsanlar 5N1K

Çevrimdışı serdaraydın

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 4.419
  • 11.302
  • Birleştirilmiş Sınıf
  • 4.419
  • 11.302
  • Birleştirilmiş Sınıf
11 Mar 2017 23:03:22
    Hala hayattayken, ülkesi için, hayatını harcarken, değeri az bilinen insanları , öğrenci - öğretmen - akademisyen- burada toplayalım arkadaşlar.
(Sıfatı - Yerli - Yabancı farketmez.)


Kim; Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nurettin Şahiner
1-Yer; Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
2-Ne zaman;14.12.2012
3-Ne, Neden, Nasıl;


Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nurettin Şahiner ile konuştuk. Şahiner bize çalıştıkları laboratuvarı gezdirirken ÇOMÜ’de ve Amerika’da gerçekleştirdiği ve patentini aldığı bilimsel çalışmalarını anlattı.

Fatmanur Güder: Hocam, öncelikle neden kimya?

Doç Dr. Nurettin Şahiner: Ben Niğdeliyim ama Nevşehir’in Derinkuyu Lisesinde okudum. Oradan mezun olduktan sonra Hacettepe Üniversitesi Kimya bölümünü son tercih olarak kazandım. Kimyadan da pek anlamıyordum!
İlk yıllarda derslere pek girmiyorduk. İngilizce hazırlık sınıfında devamsızlıktan kalmıştım (Gülüyor). Birinci sınıfta arkadaşlarla pinpon, futbol oynuyorduk. Hatta Ankaragücü’nden teklif almıştım. İkinci sınıftan sonra derslere daha cok devam etmeye başladım ve baktım bayağı iyi şeyler yapıyorum. Yüksek notlar alıyorum. Hoşuma gitmeye başladı. Bitirme ödevi yaptık. Sonra bu çalışmayı uluslararası bir yayın yaptık. Her geçen gün kimya dersleri ve laboratuvarları daha çok ilgimi çekmeye başladı.

F.G.: Lisans eğitiminden sonra neler yaptınız?

Şahiner: Lisansüstü eğitim için yurtdışı sınavları vardı. Türkiye’den kimya dalında iki kişi gönderiyorlardı. Bir tanesi ben oldum. Yüksek lisans için Colorado’ya gittik. Sonra geri gelip ODTÜ ve Hacettepe Üniversitesinde aynı anda bir süre doktora yapmaya başladım.
Bu arada Kiev’deki bir NATO konferansında Amerikalı Kimya Mühendisi bir hocayla karşılaşmıştım. Bana çok ısrar etmişti. ‘Gel beraber çalışalım’ demişti. ‘Yok. Burası (Türkiye) çok daha iyi, Amerika’da bu kadar üretmemiz zor’ demiştim. Sonra baktım Türkiye’de iş yok. Ne araştırma görevlisi olabiliyorsum ne de başka bir şey. Bir yıl sonra ‘geliyorum’ dedim ve tekrar Amerika’ya gittim. Üç buçuk yılda Kimya ve Biyomoleküler Mühendisliği doktorasını bitirdim. Tam o sırada, Katrina kasırgası geldi. New Orleans’ta sürekli böyle kasırgalar olur. Biz de bu zamanlarda Houston’a doğru kaçar, kasırga bitince geri gelirdik. Bende yanıma sadece sırt çantasını alarak Houston’a doğru yola koyuldum. Şehre geri dönmenin en az altı ay sonra mümkün olabileceğini söylediler. Delaware Universitesi, Malzeme Bilimi ve Mühendisliği Bölümünden bir hoca beni süreki telefon ile arayıp birlikte çalışmamızı teklif ediyordu ve beraber bir laboratuvar kurmayı teklif etti. Ben de Houston’da birkaç ay zaman geçirdikten sonra sel baskını ve fırtınanın sebep olduğu yıkıntıdan dolayı New Orleans’a dönmenin en az birkaç yıl sonra mümkün olabileceğini öğrendikten sonra, Delaware Üniversitesindeki teklifi kabul etmeye karar verdim. Malzeme Bilimi ve Mühendisliği bölümünde iki yıla yakın doktora sonrası araştırmacı olarak çalıştım. Daha sonra Tulane Üniversitesi Tıp Fakültesinde ortak çalışmalar yürüttüğüm arkadaşlar tekrar New Orleans dönüp Tıp Fakültesindeki Biyokimya Bölümü ve Oftalmoloji bölümündeki çalışmalarımızı tamamlamak için bayağı ısrarcı oldular. Burada bir yıldan daha az süre doktora sonrası araştırmacı olarak çalıştıktan sonra Yardımcı Doçent oldum ve hem tıp alanında hem de çevre için birçok ürün geliştirdik.

F.G.: Nanoteknoloji üzerine çalışıyorsunuz. Bunun hakkında bizi bilgilendirir misiniz? Nedir nanoteknoloji?

Şahiner: Şöyle açıklayayım; nanometre bir uzunluk ölçüsüdür. Uzunluk ölçüsü olan metreyi bine böldüğünüzde milimetreye ulaşırsınız. Milimetreyi bine böldüğünüzde ise mikrometre, onu da bine böldüğünüzde nanometreye ulaşırsınız. Bizim çalıştığımız yapılar ve partiküllerin çoğu bu boyutlarda. Yani bir atom atom, molekül molekül birşeyle inşaa ederek nanoboyutta yeni ve üstün performanslı malzemeler hazırlıyoruz. Bunlar çok küçük olduğu için örneğin; 50 nanometreden düşük olanları kılcal damarlardan bile geçebiliyor. Biyomedikal alanlarda ilaç veya etken madde taşıyıcısı olarak veya başka amaçlar için kullanılabilirler. Bütün dünyada bildiğiniz malzemeler gözle rahat birşekilde görülebilen bir büyüklükten (cm veya mm) mikro ve nano boyutuna geçerken çok farklı özellikler gösteriyorlar. Yani demir artık demir değil, bakır artık bakır değil başka yepyeni bir materyal olarak karşımıza çıkar.  Yeni ve üstün özellikler gösteriyorlar. Bunlar üzerinde çalışıyoruz.
“TÜRKİYE’DE BİLİM YAPMAK ZOR”

F.G.: Türkiye’de bu tür çalışmalar ne durumda?

Şahiner:Türkiye’de iyi. Çok iyi çalışma yapan arkadaşlar var. Bunların % 90’ı yurtdışından gelmiş. Bazıları tabi ki hüsrana uğrayıp geri dönüyor. Türkiye’de bilim yapmak çok zor. Bilimin kendisinde bir zorluğu yok fakat; başka şeylerle uğraşmak zorunda kalıyorsunuz. Şu evrakı imzala, şuraya götür, onun bunun oluru ve onculuk, bunculuk vb… Bürokratik işlerle uğraşılmamalı. Bilim yapacak insanların önüne engeller değil de bu engelleri yok edecek düzenlemeler yapılmalı. Bilim insanları da asıl işleri yani bilim ile uğraşmalı başka işler ile değil.
“KONTAK LENSTE BİR İLK”

F.G.: Peki, biraz da sizin çalışmalarınızdan bahsedelim. Patent aldığınız projeleri dinleyebilir miyiz?

Şahiner: Amerika’da doktora sonrası araştırmacı olarak çalışırken Tıp Fakültesinde kontak lens ile ilgili yaptığımız çalışmayı anlatayım:
Gözün arka taraflarından dışına doğru gözün içinde üretilen sıvı taşıyan çeşitli yapılar ve kanallar vardır. Bu sulu ve sıvı etrafındaki hücreleri ve dokuları besler.  Çeşitli sebeplerden dolayı bu kanallar tıkandığı zaman iç kısımlarda optik sinire basınç olur ve optik sinirler zedelenelenerek görme engellenebilir. Bu sorunu çözmek için bu basıncı düşürmek gerekmektedir yani kanalları açarak sıvının akması sağlanmalıdır. Bu amaçla göz doktorları ameliyat yaparak bir açık yara oluşturarak basıncı düşürürler ve sıvının tekrar düzenli olarak akmasını sağlarlar. Fakat bu açık yara zaman ile iyileşir ve glakom gibi hastalıklar tekrar ortaya çıkar. Amerika’da bu konu ile ilgili çalışma yapan arkadaşlar ile konuştuğumuzda bu göz doktorları tarafından açılan yaranın kapanmasını önlemek amacıyla yani; yaranın tam anlamıyla kapanmasını engellemek fakat iyileşmesine olanak sağlamak için ‘kontak lensin içine kanserli hücreleri bile öldürebilen oldukça toksik olan mytomycin C gibi ilaçları koyarak çok düşük dozlarda uzun süre kontrollü bir şekilde salımını yapalım’ dedim. Yani bu malzeme terapötik oranda ilaç salımı yapabilsin. Bunun için bir dizi çalışmaları hem laboratuvarda hemde tavşanlarda gerçekleştirdik ve patentini aldık. Ondan sonra bu konuda California’daki uluslararası bir firmayla konuşarak bunun standartlaştırılması ve üretimini yaparak insanların hizmetine sunulması için çalışmalara başlamıştık.
“ÜRETTİĞİNİZ İLE PİYASADA EN İYİ OLMALISINIZ”
Türkiye’de yüksek lisansım sırasında bir hocamla birlikte uranyum üzerine çalışmalar yapmıştık. Amerika’da bununla ilgili bir sorunla karşılaşınca altyapım olduğu için o sorunun da tedavisini yapabildik. Yani bir temizleyici ürettik. Fakat benzerlerinin piyasada olduğunu görünce yaptığınızın bir anlamı kalmıyor. Ya yaptığınız malzeme piyasada var olanlardan daha iyi yani; yüksek performanslı olması gerekir ya da en az piyasadaki ürünler kadar iyi olup çok daha ekonomik olması gerekir. Bu tür çalışmalarda en iyisini yapmanız gerekiyor. Biz de hazırladığımız ürünü piyasada olanlarla karşılaştırdığımızda performans açısında çok büyük avantajlar sağladığını gördük. Örneğin; ticari olarak piyasada var olan ürünler birkaç saatte ortamı temizliyorsa bizim sentezledigimiz malzeme bir kaç saniyede temizliyordu. Bunu da patente dönüştürdük.
“DÜNYA’DA HER ŞEY BİZE VERİLMİŞTİR.  BUNLARI KEŞFEDİP İNSANLIĞIN HİZMETİNE SUNMAYA ÇALIŞIYORUZ”
İyi bir bilim adamı çevresinde olup bitenleri gözlemler ve bunlardan yararlanmanın yollarını araştırır. Bence en iyi fen bilimleri uzmanı veya bilim adamı doğa ve bu doğada bulunan bütün yapılardır, canlılar ve bitkilerdir. Dünya’da her şey bize verilmiştir ve vardır. Bizim bunları anlayıp, keşfedip mekanizmalarını çözerek insanlığın hizmetine sunmamız gerekir. Ama doğayı yok etmeden, kirletmeden, israf etmeden birlikte yaşayarak bunları yapmamız gerekir. Çünkü var olan her şey bir şekilde birbirine zincirleme bağlıdır ve birbirini etkiler.

F.G.: Başka patentini aldığınız çalışmalarınız var mı?

Şahiner: Uranyum ve kontak lens haricinde arsenik vb. toksik metalleri de temizleyici malzeme yaptık. Onun da ön patentini almıştık. ‘Sudan zehire geçit yok’ diye haber yapmışlardı. Biz çoğu değerli, stratejik öneme sahip ve hatta toksik diğer organik türleri de temizleyebiliyoruz. TÜBİTAK’a bu konularda projeler verdim fakat desteklemediler.
Enerjiyle ilgili çalışmalarımız var. Özellikle Hidrojen ile ilgili çalışmalarımız var ve bu konularda da Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü ile proje yaptık ve bir ulusal patent aldık. Daha sonra ise bunu uluslararası patente dönüştürmek üzere birkaç ay önce başvurusu yapıldı. Şu anda da TÜBİTAK ile bu konuma bir projemiz yürüyor.
DEĞERLİ METALLERİN SULU ORTAMLARDA GERİ KAZANILMASI

F.G.: Hocam, altın üretimiyle ilgili bir projeniz var. ‘Değerli metallerin sulu ortamlarda geri kazanılması’ adında bir proje. Bunun hakkında bilgi alabilir miyiz?

Şahiner: Bu, altının mümkün olduğu kadar çevreye zarar vermeden geri kazanımıyla ilgili bir projeydi. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinden Prof. Dr. Nahit Aktaş isimli bir arkadaşla ortak olarak yaptık. Biliyorsunuz şu andaki teknoloji altın üretiminde siyanür kullanıyor. Biz buna alternatif bir teknoloji geliştirmeyi düşündük ve asidik ortamlarda altının kazanımını yapabiliyoruz; hatta siyanürü bile sulu ortamdan alabiliyoruz.
Bildiğiniz gibi 2011 yılı Mayıs ayı içinde, Kütahya’da bir gümüş madeninde yanlış hatırlamıyorsam 15 milyon mektreküp siyanür içiren havuzlardan birinin çökmesi sonucu çok büyük bir tehlike yaşanmıştı. Bizim böyle kazalarda hazırlıklı olmamız gerekiyor. Siyanürün temizlenmesi ile ilgili uluslararası dergide bir çalışmamız yayınlanmak üzere.
 “SİYANÜRSÜZ ALTIN ÜRETİMİ ARTIK MÜMKÜN”

F.G.: Yani; artık siyanürsüz altın üretimi yapılabilecek mi?

Şahiner: Evet, bu mümkün olabilir ama ne kadar fizibil olacağı karşılatırılmalıdır. Yani; bir altın firması gelip bize teknolojiyi kullanmak istediklerini söylerse biz onlara elimizdeki teknoloji sunabiliriz. Malzememiz var. Yurt dışından da bu konu ile ilgilenen bizim ile temasa geçen bir firma da var. Ama çoğu firmalar için teknolojiyi değiştirmek çok zor. Endüstrileşmede farklı durumlar oluyor. Teknolojilerini, alışkanlıklarını değiştirmek veya daha az kar etmek istemiyorlar. Çünkü yatırım yapmışlar. Daha kolay, daha ucuz ve ekonomik olarak. Bunu değiştirmek ayrı bir maliyet yaratacak.
 
F.G.: Hocam, biraz da ödüllerinizden bahsedelim istiyorum.
 
Cumhurbaşkanımız Abdullah GÜL’den bir ödül aldığınızı duyduk.
Şahiner: Evet, 2011 yılında Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) ‘Bilim, Özel ve Hizmet Teşvik Ödülleri’ kapsamında Cumhurbaşkanımızdan teşvik ödülü aldım. Bu ödül bana “yeni ve üstün özelliklere sahip materyaller sentezleme ve bunları modifiye yöntemleri geliştirerek sağlık, çevre ve enerji gibi değişik alanlarda uygulanması için uluslararası düzeyde üstün nitelikli çalışmalar” nedeni ile verilen bir ödül. Yani; Türkiye’yi bilimsel alanda daha ileri götürecek çalışmaları teşvik etmek amacıyla verilen bir ödüldü.
Bunun haricinde 2008 yılında yani; ÇOMÜ’ye geldikten bir-bir buçuk yıl sonra Türkiye Bilimler Akademisi tarafından verilen “Üstün Başarılı Genç Bilim İnsanı Ödülü” nü aldım.  O zaman yardımcı doçenttim. Tabii, bunlar onur verici şeyler. Türkiye’nin sorunlarına çözüm üretecek araştırmaların öncelikli olarak yapılması taraftarıyım. Elimizden geldiği kadar bu alanlarda çalışıyoruz ve sorunlara çözümler üretmeye çalışıyoruz.
“DÜNYA’DA EN İYİ OLMA HEDEFİYLE HAREKET ETMELİYİZ”

F.G.: İşinizi büyük bir aşkla yapıyorsunuz…

Şahiner: Evet, araştırmayı ve yeni şeyler keşfetmeyi çok seviyorum. Çanakkale’de olup da Üniversite’ye ve laboratuvara gelmediğim gün olmamıştır. İki çocuğum var. Onlara bazen zaman ayıramadığımda çok üzülüyorum. Her gün en az 1-2 saat onlar ile zaman geçirmek istiyorum. Bazen akşam 5-6 gibi eve gidiyor, onlarla biraz vakit geçirdikten sonra tekrar okula geliyor ve çoğu zaman da sabahlara kadar çalışıyorum. Sürekli buradayız.
Çalışmayı sevmek gerekir. Öğrencilerime de hep bunu söylüyorum; kendinizden bir şey vereceksiniz ve yüreğiniz ile çalışacaksınız. Ben Hacettepe’de üç ay kampüsten şehre inmediğimi biliyorum. Öğrencilerim benim söylediklerimi yapmaya çalısıyorlar veya yapıyorlar fakat; söylenenleri yapmak teknisyen işidir. Ben onların da katkısı olsun ve benimle benden daha ileri gitsinler istiyorum. ‘Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesinde bir grup var. Bunlar bazı konuda veya konularda dünyanın en iyileri’ denilmesi lazım. Amacımız bu olmalı. Bu amaca varırız, varamayız o ayrı bir durumdur. Bu düşünceyle yola çıkmamız gerekir. Çalışan kazanıyor. Bunun başka yolu yok.

F.G.: Hocam çalışmalarınızı keyifle dinledik. Zaman ayırdığınız için teşekkürler.

Röportaj:Fatmanur Güder


4- Kaynak; [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
5- Fotoğraf;

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK