Bir öğretmen olarak bazen bol miktarda enerjisi olan bir sınıfla karşı karşıya kalırız. Bazen enerji o kadar yükselir ki, öğretim bile imkansız bir hale gelir. Öğrencilerin elleri, ayakları kıpır kıpır olur, sandalyeleriyle oynayıp dururlar ve sınıf arkadaşlarıyla sürekli konuşurlar.
Bir sır vermek ya da dinazorlarla ilgili ilginç bir gerçeği anlatmak her zaman iyi bir fikirdir. (Hepimiz dinazorlar hakkında bir şeyler öğrenmeyi severiz değil mi?) Geçtiğimiz yıl yukarıda anlattıklarıma birebir uyan bir birinci sınıfı devraldım. Hepsi de meraklı ve zeki çocuklardı ama fazla enerjilerini bir şeylere aktarmak konusunda yardıma ihtiyaç duydukları daha ilk günden belliydi. Elbette sınıfta heykel gibi oturmalarını istemiyordum ve beklemiyordum. Hatta tam tersi, aktif öğrenmeyi, iş birlğini ve sınıfta sürekli katılımı her zaman teşvik ederim.
Ama yine de dengenin önemini anlamalarını istiyordum. Sürekli ve aşırı derecede ajite durumda bir sınıfla karşı karşıya kaldığınızda ve bu durum öğrenmelerini engellemeye başladığında, bunu çok daha dikkatli ele almak zorunda kalırsınız. Öğretmen arkadaşlarım ve ben kendimize hep aynı soruyu soruyorduk: “Bu gruba nasıl yardım edebiliriz?”, “Sınıflarımıza hangi yöntemleri dahil edebiliriz?”, “Daha sakin olmak için ne tür araçlara ihtiyaç duyarlar?” Bu konuşmalarımız sonsuza dek sürerdi. Yöntemlerimiz ne kadar fazlaysa, çocukların enerjisi de o kadar fazlaydı.
Okulumuz disiplinlerarası bir yaklaşımla çalıştığı için farklı konu alanlarından gelen öğretmenler sıklıkla iş birliği yapıyordu. O dönemde öğrenciler, sınıf öğretmenleriyle kayaları ve kaya döngüsünü öğreniyorlardı. Güzel sanatlar dersinde kayalardan heykeller yaratmayı keşfetmelerini istedim. Başta, bu tema konusunda tedirgindim. Grupların aşırı heyacanlı mizaçları dolayısıyla oluşabilecek çatışmalardan tereddüt ediyordum, ama yine de devam etmeye karar verdim.
Kayaların ve kayadan heykeller yapmanın çocukların üzerinde hem bireysel hem de grup olarak yaratacağı güçlü etkiden henüz haberim yoktu.
Konuyla İlk Tanışma Çok Önemli
Kayalardan heykel yapma araştırmamıza, tam bir taş cambazı olan ve doğada desteksiz bir şekilde denge içinde duran kayadan heykeller yaratan Michael Grab’in videolarını izleyerek başladık. Öğrenciler, Grab’in her bir hareketini hayretle ve hayranlıkla izlediler. Videolarda sanatçı bir kayayı bir başka kayanın üzerine koydukça bütün öğrenciler “aaah” ve “oooh” tepkileri veriyordu. O kadar hayrete düşmüşlerdi ki öğrencilerden biri, grubu harekete geçiren bir şey söyleyiverdi: “Bu gerçek olamaz değil mi?” Videoları izlemeyi bitirdikten sonra öğrenciler bazı gözlemlerini paylaştılar. Sonra onlara, “Az önce gördüğümüz kayadan heykelleri yapmak için Michael Grab gibi bir sanatçının ne tür özelliklere sahip olması gerekir?” diye sordum.
“Sabır.”
“Huzur.”
“Kayalar hakkında çok şey bilmesi gerekir.”
“Titremeyen eller.”
“Çok fazla konsantrasyon.”
Büyülenmişlerdi. İlgilenmişlerdi. İyi bir başlangıç yapmıştık.
Yaparak Öğrenme
Bir sonraki derste öğrenciler sanat atölyesine kendi kayadan heykellerini yapma isteğiyle gelmişlerdi. İlk başta bir kayayı başka bir kayanın üzerine koyabilmek büyük bir başarıyken, zamanla 1, 2, 3, 4, 5 kayayı üst üste koyabildiklerini keşfettiler. Bir heykel yıkıldığında, her seferinde hemen yenisini yapmaya giriştiler. Öğrenciler sürekli denemeye ve hata yapmaya inanılmaz açıktı. Üstelik başarılarından çok hatalarından öğreniyorlardı. Elbette biraz hayal kırılığı yaşanıyordu.
Haftalar geçti ve öğrencilerin heykelleri giderek daha yüksek ve çok daha detaylı bir hale geldi. Küçük gruplara ayrılarak kendi keşiflerini ve daha güçlü bir temel yaratmak için belirledikleri yöntemleri paylaştılar. Kayaların özelliklerine yakından bakmanın, tahminler yürütmelerini ve olası sonuçlar beklemelerini sağladığını fark ettiler. Kayalar şekillerine ve boyutlarına göre çeşitlilik gösteriyordu. Bazıları düz, bazıları yuvarlak, bazıları sivri, bazıları oyukluydu. Kayaları dengelemeye başladıklarında tüm bunların büyük öneme sahip olduğunu anladılar.
Sakinleştirici Etki
Öğrencilerin kendi kayadan heykellerini yaparken içsel odaklanmanın ne kadar önemli olduğunu fark etmeleri uzun sürmedi. Hatta rahatsız olan bir öğrenci sınıfa dönüp, “Sesten konsantre olamıyorum!” dedi. Başka bir öğrenciyse, birisi sınıfta çok bağırarak konuştuğu için bunun heykelinin dengesini bozduğunu ve yıkılmasına sebep olduğunu iddia etti. Bazı öğrenciler kendilerine gizli yerler aradı ve buraları, kendi kayadan heykeller yapma “vahalarına” çevirdi. Bir heykel yapmak için fiziksel ve zihinsel enerjilerini dengelemek zorunda olduklarını fark ettiler. Niyetlerine odaklanmaları ve ona göre hareket etmeleri gerekiyordu. Hızlı ve plansız bir hamle, heykelin tamamının dengesini tehlikeye sokup yıklımasına sebep olabiliyordu.
Mücadele istekleri olağanüstüydü. Ne kadar büyük olursa olsun riske giriyorlardı ve faaliyetin açık uçlu doğası sürekli problem çözmekle uğraşmalarını gerektiriyordu. Ayrıca sanat odasındaki vücutlarının daha fazla farkına vardılar. Öğrenciler sınıf içinde dikkatle hareket etmeye başladı. Bazıları bir masa paylaşmanın çok riskli olduğunu düşündüğü için yerde çalışmaya başladı. Eğer yanlarındaki kişi bir kayayı düşürürse, bu, heykeli yıkan bir domino etkisi başlatabiliyordu. Sonsuz bir enerjiye sahip sınıf, sonsuz odaklanan bir sınıfa dönüşmüştü. Şaşkınlık içindeydim.
İş Birliğiyle Yapılan Heykeller
Öğrenciler kendi heykel yapma becerileri konusunda daha özgüvenli olmaya başladıklarında birlikte çalışmaya başladılar. Tüm bir sınıfın hep birlikte kocaman bir heykel yaptığı zamanlar da oldu. 24 öğrenci tarafında yapılan bir heykel düşünebiliyor musunuz? Sorumluluk almayı, iş birliği yapmayı, aralarındaki çatışmaları çözmeyi ve grup kararları almayı eşitlikçi bir şekilde kabullenmeleri gözle görülür bir şekilde gelişiyordu.
Öğrencilerin büyük bir kayadan heykeli birlikte yaptıkları sırada bir öğrenci koşarak lavaboya gitti. Bir sünger buldu, suya batırdı ve heykele geri koştu. “Bu süngerden heykelimizin üzerinde su sıkacağım. Eğer yeterince güçlüyse bozulmadan kalacak” dedi. Bu belirsizlik anına heyecanla yaklaştılar ve heykelin etrafında bir çember oluşturdular. Su, süngerden heykelin üzerine akmaya başladı. Heykel hala ayaktaydı. Birbirlerine baktılar ve başarılarını kutladılar.
Kayalardan Ne Öğrendik?
Doğanın öğeleri inanılmaz güçlü öğretmenlere dönüşebiliyor. Yaprak, çalı çırpı ve topraktan farklı olarak kayaları çıplak ellerimizle şekillendiremeyiz. Kayalar serttir. Bazen ağır ve genellikle de dayanıklıdır. Kayalarla çalışmak için öğrenciler onun özelliklerini kabul etmek ve kendilerini zorlamak zorunda kaldılar. Öğrencilere kayadan heykel yapma deneyimleri hakındaki düşünceleri sorulduğunda, çoğu denge, sabır ve sebatın önemini vurguladılar. Bir öğrenci, “Ancak kendim dengeliysem, dengeli bir heykel yapabilirim” dedi. Kayaları araştırma döngümüz sona erdiğinde öğrenciler, “Yıl sonuna kadar sanat odasında bir kaya köşesi oluşturabilir miyiz?” diye sordular. “Elbette!” diye cevap verdim.
Kayadan heykelleri keşfetmeye başlamamızın üzerinden koca bir yıl geçti ve öğrenciler hala “Kaya Köşesi”nde yeni şeyler keşfetmeye devam ediyorlar. Sınıfın hala bolca enerjisi var, ama ne zaman kayalarla uğraşmaya başlasalar, etraflarındaki dünya yavaşlıyor. Öğrenciler içlerine dönüyorlar ve derin bir odaklanma sınıfın içine yayılıyor.
Michael Grab’in kayadan heykellerinin videolarını izlemek için: [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Michael Grab’in kişisel sitesi için: [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]