Peasant öğretmenim eskinin kılı kırk yaran teftişini şimdiki nesil olarak bizler arıyoruz aslında. O zamanlar öğretmen olan babamdan da biliyorum şekilcilikte olsa işin ciddiyeti vardı. Kıt imkânlar içinde, o darlıkta görevlerini sürdüren öğretmenlerimizin daha bir kendini sıkarak üretken ve yaratıcı işlere imza attıkları düşünmekteyim. Öyle dediğiniz gibi ucuz not almak yoktu şimdiki gibi. Kendi okulumdan, çevremden, yaşadıklarımdan, on yılık geçmişimden yola çıkarak neyi yaptığımızı, nereye ulaştığımızı, eskisinden daha öteye gidip gitmediğimizi sorguluyorum ama eski öğrencilik günlerimin, eski öğretmenlerimizin, öğrenme ortamının bir başka olduğu sonucuna ulaşıyorum. Bu zamanda artan bir şey varsa bir hayalden ibaret olan sanallık ve beraberinde getirdiği hızlı balık olmak için yavaş giden balıkları yutma mecburiyeti ve gayreti, diz boyu yorgunluk, bitkinlik, yarının ne olacağını kestirememenin kaygısı ve karamsarlığı. Ülkenin dört bir tarafına yayılamamış kalite, halen köy ve kentler ve bunların kendi içlerindeki alt yapı uçurumları. Niye biz eğitim konusunda gelecek kuşakları, belki onlarca yıl sonra düşecekleri badireleri göstermek için şimdiden acı birikimlerimizle aydınlatmayız? Sanal âlemde içini döken insanımız neden yüz yüze buluşmalarında birbirinin yüzüne bakmayı istemez? Okulların içine girildiğinde soğuk beton duvarlardan ziyade bir anlamı, fazlalığı, derinliği olmalıydı. Tablolar, grafikler, istatistikler, ölçekler hayatı ne kadar doğruluyor acaba? Bilgilerin işlendiği çizelgeler ile gerçek kişilerin, öğrencilerin nitelikleri ne kadar birbirini tutuyor sorulmalı değil mi? Ya kâğıt üzerinde her şey yapıldı gösteriliyorsa. Kâğıda bir şey işleyenin vicdanını işledik mi orası meçhul.
Dediklerinizin bir bölümüne katılıyorum.Eski daha güzeldi,yaratıcıydı.Öğretmenin değeri vardı,öğretmen yaratıcı ve acardı.v.s v.s
Ben 22.yılımı çalışıyorum.Bu 22 yıl bana görevimin ne olduğunu ve neler yapmam gerektiğini öğretti.Kestirmeden söyleyeyim.'Kurt a sormuşlar,boynyn niye kalın diye.Kendi işimi kendim görüyorum demiş,ya ben kurt gibiyim.Bir allahın kulu bana bir şey söyleyemez.Çünkü,görevimin en iyisini yapmaya çalışırım.Çevremde de parmakla gösterilen bir öğretmenim.Öğrencilerimi gerçek anlamda severim.Ödül olarak kucaklar,öperim.Kaç yıllık öğrencilerim ziyaretime gelirler,yine 1.2. sınıf öğrencisi gibi şakalaşır,gülüşür,eğleniriz.
Benim bu tarzım çevremdekileri rahattsız eder.Neden mi,'kötü örnek' oluyorum da ondan.Nöbetimi tutarım,Bana bir şey soran öğrenciyle,başka bir öğretmenin öğrencisi olsa bile,ilgilenirim.Okulun angarya işlerini yaparım.v.s. v.s
Tabi diğer öğretmen arkadaşlar da bunları yapmayınca ben göze batıyorum.Bir şey sormaya gelen öğrenciyi öğretmen odasından resmen kovan bir bayan öğretmenle tartıştım,ismim ilçe milli eğitime gitmiş.Bilmem kimin hanımıymış.
Konuyu biraz dağıttım ama,söylemek istediğim şu:Biz öğretmeniz.Her halimizle eskilerin bahsettiği öğretmen olmak zorundayız.Öğrenci bizi şiirlerdeki gibi hem ana,hem baba olarak benimsemeli.Öğrencisini bize emanet eden veli,acaba bugün çocuğum öğretmenle bir sorun yaşayacak mı diye kaygılanmamalı.Bu güveni verebilmek önemli.Ben dağı taşımaya çalışmıyorum.Dağın bir çakıl taşını taşısam bana yeter.Herkes bir taş alsa,önümüzde taş kalmaz.
Sizin belirttiğiniz sorunlar,bananecilikten oluşan sorunlardır.Eğitim sistemimizin çarpıklıklarından sadece birkaçıdır.Bizim yıllardır çözemediğimiz ve yıllarca da çözülemeyecek kökleşmiş sorunlar.
Herkes görevini tam yapsa,ülkede sorun kalmaz.Görevi önce biz yapacağız ki,bizim yetiştirdiğimiz çocuklarımız da görev bilinciyle bu ülkeyi yüceltecek.Balığın baştan kokması gibi bir durum var maalesef.Yeni nesille birlikte öğretmen kavramı yerini 'öğretmenlik yapan'bir nesile bırakıyor ki beni en çok bu üzüyor,korkutuyor.
Açıkcası gelecek içinde pek umudum kalmadı.
Sevgiyle kalın öğretmenim...