Kutsal mesleği ne hale getirdik!..
Öğretmenlik, meslekler içerisinde belki de en kutsal olanı. Onlar geleceğimizin mimarları.
Bir ülkenin öğretmenleri ne kadar güçlüyse o ülke o kadar güçlü, öğretmenleri ne kadar mutluysa o ülke o kadar mutludur.
Hayatının bir zamanında hemen herkesin, bir kez de olsa, mutlaka aklından öğretmenlik geçmiştir. Öğretmenin, bildiklerini paylaşmanın, karanlığı aydınlatmanın ve her türlü olanaktan yoksun çocukları hayata kazandırmanın keyfi, eminim ki, her şeyin üzerindedir.
Peki, en değerli varlığımız olan çocuklarımızı kimlere emanet ediyoruz? Bunu hiç düşündünüz mü? Gördükleri eğitimi, aldıkları maaşı, göreve nasıl atandıklarını, mesleklerini sevip sevmediklerini, sınıfa girdiklerindeki ruh hallerini hiç sorguladınız mı?
Ya da son yüz yılda hukukçu, mühendis, asker ve diğer meslek alanlarındaki eğitim sistemleri hiç değişmeyip sadece kendi içinde gelişirken, öğretmen yetiştirme düzenimizin neredeyse her 10 yılda bir, sil baştan yeniden yapılandırıldığı ve her defasında daha kötüye gittiği konusuna hiç kafa yordunuz mu?
Kim evet derse, yalan söyler. Her şey ortada. Bu atama sistemi, öğretmen olmak için yanıp tutuşan en idealist gençlerimizi bile enkaza dönüştürüyor. Ne heyecanları kalıyor ne de hevesleri. Parçalanmış ailelerden üç kuruş maaşa talim eden sözleşmeli “köle“ öğretmenlere, beş yıldır tayin bekleyenlerden her türlü haksızlığa uğrayanlara kadar hemen hepsi dert küpü. Gelen her mail içimizi cız ettiriyor. Anlayacağınız geleceğin mimarları zorda.
Hem de çok zorda. Ve bu zordaki mimarlardan muhteşem eserler bekliyoruz. Hâlâ direniyorlar ama nereye kadar! İşte size çarpıcı bir mektup:
“Sosyal Bilgiler öğretmenliğinden mezun oldum. Bölümümü birincilikle bitirdim. Ama sınıfta hiç çalışmayan Ali’den, Veli’den hiçbir farkım olmadı. KPSS soruları genelde yorumdu. Bilgi soruları ise bizi çoktan aşmıştı.
4 yıllık eğitim hayatım boyunca aldığım formasyon derslerinin hiçbirinde duymamıştım bu kavramları ve isimleri. Aslında biraz daha özele inip sınav anını anlatmak istiyorum.
Genel Kültür ve Genel Yetenek soruları bana göre 1-2 yanlış sorunun dışında çok da fazla değişik değildi. En azından bilinmeyen kavramlar ya da farklı müfredat konusu yoktu. Bunu atlattık, geldik ikinci oturuma. 1’inci soru beni hayrete düşürdü.
İlk defa bu kadar uzun bir paragraf sormuşlar dedim, üstüne bir yıldız koyup 2’nci soruya geçtim onu da pek anlayamayınca heyecan yaptığımı düşünüp sakinleşmeye çalıştım ve ona da bir yıldız koyup 3’üncü soruya geçtim. Aman Allah’ım, bunu da yapamıyorum. Kaygım arttı, ellerim terledi, yüzüm kızardı, dudaklarım kurudu.
Su içtim, sakinleşmeye çalıştım, olmadı. Kalk git, durma burada dedim. Gözlerim doldu ama lanet olsun deyip 4’üncü soruya geçtim ve bundan sonraki soruların hepsini yaşadığım şoka dayalı olarak mantığımı ve aklımı kullanmadan yaptım.
Ellerimin titreyişinden optikteki yuvarlakların içini dolduramadım bir türlü. Böyle bir sınav yapmaktaki maksat nedir? Tek isteğim bunu öğrenmek! Madem niyetleri öğretmen almak değildi, niçin bizi bu kadar yordular?
Hayır. Pes etmeyeceğim, onlar ne kadar amacından saparsa sapsın, ben beni bekleyen öğrencilerim için yılmadan çalışmaya devam edeceğim. Amaç eğer aydınlık geleceği söndürmekse, daha parlak bir şekilde yanacağım...”
Abbas GÜÇLÜ