"Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, daha önce aileden sorumlu devlet bakanıydı. Yani Anayasamızın aile bütünlüğünü güvence altına alan yasaların uygulanırlığından sorumlu kişiydi. Ve, başarılı oldu ki Milli Eğitim Bakanlığı ile ödüllendirildi.
Şu anda başında bulunduğu bakanlığın binlerce sorunu var ama biri var ki çok önemli:
Parçalanmış öğretmen aileleri.
Eşlerden biri Van’da, diğeri Edirne’de. Çocuklar da bir başka kentte anne babalarının yanında.
Hem de yıllardır.
Bu süreç 3 ile 7 yıl arasında değişiyormuş.
Buna yürek mi dayanır?
Öğretmen ailelerinin yaşadığı dramı ve özlemi, başkalarını bilmem ama, en iyi anlayacakların başında Bakan Çubukçu geliyor. O da siyaset ve yoğun görevleri nedeniyle, son yıllarda hep ailesinden uzakta.
O ne kadar oğlunu özlüyorsa, öğretmenler de o kadar çocuklarını özlüyor. Belki kendisi için kısa vadede bir çare üretemez. Ama isterse, bir çırpıda parçalanmış öğretmen ailelerini bir araya getirebilir. Buna da kimsenin itirazı olmaz.
Kadrolu ya da sözleşmeli fark etmeksizin, parçalanmış öğretmen sayısı öyle on binlerle, yüz binlerle ifade edilmiyor. Belki birkaç bin, hepsi o kadar. Ama tüm öğretmenlerin yüreğini sızlatan bir durum. Bu konuda atılmış on binlerce imza var. Yani sevinen sadece parçalanmış öğretmen aileleri değil, tüm eğitim camiası olacak...
Kontenjan açıkları
Ve başkalarını bilmem ama, benim Sayın Çubukçu’nun bu konuda bir adım atacağına yönelik beklentilerim hâlâ en üst düzeyde.
Konuyla ilgili ayrıntılar var ama hepsi teferruat. Daha önce, 31 Aralık 2008’e kadar yapılıyordu. Ne zararı görüldü de “İl emrine atanma uygulaması” kaldırıldı? Şimdi bu kararı alanlar ortada yok. Ama mağduriyetleri devam ediyor...
Depo öğretmen sayısı artar kuşkusu varsa, farklı seçenekler sunulsun. Yeter ki aileler birleşsin, birlikte en ücra köşelere bile giderler...
Öğrenci ve velilerin yıllardır süren sınav eziyeti sanki yetmezmiş gibi bir de bu yaz sıcağında kayıt işkencesi yaşatılıyor.
Sonuç: Anadolu liselerinden fen liselerine, yabancı kolejlerden özel Türk liselerine, anadolu imam hatip liselerinden teknik liselere kadar hemen hepsinde hâlâ çok önemli kontenjan açıkları var. Peki okullar öğrenci mi bulamıyor? Kesinlikle hayır. Çünkü bu okullara girmek için bir milyon öğrenci, hemen her gün hop oturup hop kalkıyor.
Ortada tek sorun var. O da sistem. Okullar bir yandan doluyor, öte yandan boşalıyor. Ve daha da garibi, okullar açılıncaya kadar da kayıtların dolması mümkün değil.
Bu arada okullardan bazılarında kayıtlar devam ederken, fen ve anadolu liselerini 3. kayıt dönemiyle sınırlandırmak, haksız rekabetin de ötesinde, hiç adil olmayan bir ortam yaratıyor. MEB, fen ve anadolu liselerinde de 4. kayıt dönemine kesinlikle izin vermelidir.
Okulların açılışı
Okullar bu yıl 24 Eylül’de açılacak. Yani bayramdan hemen sonra. Üstelik perşembe günü. Oysa ben kendimi bildim bileli pazartesi günü açılırdı.
Aileler bayramdan dönecek, okula başlayacak, iki sonra tekrar tatil. Neden doğru düzgün bir şekilde 28 Eylül pazartesi günü başlamıyor? Anlamak mümkün değil. Muhtemeldir ki, 180 günlük eğitim süresini tutturmak ve yaz tatilini daha geç bir tarihe ötelememek için. Ama bunun da bir mantığı olmalı.
Muhtemeldir ki, ilk iki gün kimse okula gelmeyecektir. Ya da çok az katılım olacaktır. Bunu bile bile böyle yapıyor olmak da ne kadar doğru?
Özetin özeti: Eğitimde sorunlar o kadar çok ve o kadar büyük ki, hangisine el atsanız diğeri kalıyor, bu yüzden yeni sorunlar üretmemek galiba en doğrusu..."
Abbas GÜÇLÜ Milliyet Yazarı
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.] bize desteklerinden dolayı abbas güçlüyede teşekkür