İnsanlar toplu olarak yaşamak zorundadırlar. Bu yüzden iyi bir sosyal düzen meydana getirmek ve bunu sürdürmek için kurallar gereklidir. “kural” deyince bundan ne anlaşılmalıdır? Bir aile hayatında, okulda, işte ya da Devlet yönetiminde ve bunların hepsini kapsayan sosyal hayat içerisinde olması gereken kurallar nelerdir?
Kuralların ilk ve en önemli görevi toplumsal düzeni sağlamalarıdır. Kurallar insan ilişkilerinde yol gösterici bir niteliğe sahip olmalıdırlar. Kurallar ve kurumlar insanların eylem ve davranışlarındaki belirsizlikleri ortadan kaldırmalıdır.
İdeal bir kural sistemi her şeyden önce basit olmalıdır. Yani kurallar herkes tarafından kolayca anlaşılabilecek şekilde düzenlenmelidir.
Kurallar herkes tarafından önceden bilinmeli, kurallara uymanın ya da uymamanın sonuçları açık ve kesin olmalıdır.
Kurallar herkese eşit ve adil uygulanmalıdır. Kurallar, herhangi bir kişi ya da topluluğa ayrıcalık ya da imtiyazlar tanıyıcı nitelikte olmamalıdır. Başka bir ifadeyle, kurallar bazı kişi ve grupları koruyucu ve gözetici nitelikte olmamalıdır.
Kurallar, bir toplumda yaşayan insanlar arasında cinsiyet, din, dil, ırk … vs. ayrımı yapılmaksızın herkese aynı ve eşit şekilde uygulanmalıdır.
Kuralların temel özelliği belirsizliği azaltmalarıdır. Kurallar sık sık değiştirilmemeli, istikrarlı olmalıdır. Vatandaşlar toplumsal kuralların sürekliliğine ve bu kuralların uzun süre yürürlükte kalacağına inanmalıdırlar. Böylelikle kural ve kurumlar insan davranışlarında sürekliliğe ve istikrara sebep olmalıdır.
Kurallar, uygulanacağı toplumun değer yargılarına, gelenek ve göreneklerine ters düşmemelidir. Bir başka ifadeyle uygulamaya konulan bir kuralın toplum tarafından kabul edilebilir nitelikte olması gerekmektedir. Kurallar geliştirilirken ya da yürürlüğe konulurken sözkonusu kuralların uygulanabilir olması da gözden uzak tutulmamalıdır. Kural koymak yeterli değildir. Kuralın aynı zamanda uygulanabilir olması gereklidir.
Kuralların uygulanmasında bir düzenlilik ve süreklilik sözkonusu olmalıdır. Bireyler, mevcut kuralların işler olduğunun ve kurallara uymamalarının bir yaptırımı olduğunun farkında olmalıdırlar.
Kurallar değişen dünya şartlarında dinamik bir yapı sergileyebilmeli, çağın gereğine ve değişen şartlarına paralel bir şekilde değiştirilebilmelidir.
İdeal bir kural sistemi mümkün olduğunca everensel nitelikte olmalıdır. Her yerde geçerli bir kural sistemi oluşturmak elbetteki imkansızdır.
İnsanları bir arada tutan ve onları belli bir düzen içinde yaşamaya sevk eden en önemli unsur kurallardır. Kurallar sayesinde fertler neleri yapacaklarını ve neleri de yapamayacaklarını önceden bilirler. Toplumsal bir olay karşısında nasıl davranması gerektiğini önceden bilen fertler herhangi bir kargaşaya sebebiyet vermeden hür ve istikrar içerisinde eylem ve davranışlarda bulunabilirler. Bireyin ne yapması yada yapmaması gerektiğini önceden bilmesi diğer bireyler açısından da önemlidir.
Önceden taraflarca bilinen kurallar sayesinde toplumda güven oluşur. Güven; kelime anlamı olarak bir şeye, kişiye ve kendine karşı duyulan emniyet hissi olarak tanımlanabilir. İşte kurallar sayesinde kişiler toplumdaki diğer fertlerin haksız davranışlarından korunmaktadırlar.
Kurallar her zaman fertlerin hürriyetlerini kısıtlayıcı nitellikte olmamalıdır.
Kural ve kurumların bir diğer görevi, koydukları ilkeler yoluyla insan davranışlarını şekillendirmeleri ve bu davranışın toplum tarafından arzulanan bir yapıya kavuşmasını sağlamalarıdır. Her ne kadar kurallar bütün canlılar için gerekli ise de bununla birlikte sosyal hayata en yatkın olan ve buna en çok ihtiyacı bulunan varlığın da insan olduğu açıktır. İşte, sosyal düzen kuralları bu tabii ihtiyacı en iyi şekilde karşılamaya ve birlikte yaşamayı çekilmez olmaktan çıkarıp anlamlı kılmaya yönelik tedbirlerdir. Din, ahlâk ve hukuk kuralları da bir yönüyle sosyal hayatı düzene koymayı, insanların birbirlerine zarar vermeden hatta destek olarak yaşamasını ve neticede birlikte yaşamayı güzelleştirmeyi hedeflerler.
Sosyal düzen kurallarının önemli bir kısmını görgü kuralları denilen birlikte yaşama sanatı oluşturur. Ahlâk ilmiyle ve kurallarıyla da iç içe olan bu kurallar, kişinin benliğine yerleşen iyi huydan ve iyiyi kötüden ayırıp onu iyiye yönlendiren melekeden beslenir. Beğeni, takdir ve kınanıp ayıplanma şeklinde toplumsal yaptırımla da desteklenir. Netice itibariyle toplum halinde yaşamanın yazılı olmayan anayasasını oluşturur, insan olmanın nezaketini hatta kişinin kendine saygısını temsil eder.
İslâm dininin özünü iman esaslarının, ana unsurunu da ibadetlerin teşkil ettiği bir gerçektir. Fakat dindarlık bunlardan ibaret değildir. Dindarlık, Allah’a kulluk, yaratılana şefkat ve saygı göstermek, hiçbir canlının hakkını ihlâl etmeden, hiçbir kalbi incitmeden hak ve hukuka riayet ederek doğruca yaşamak demektir. Bireysel huzur, güven ve mutluluk için de, toplumun huzuru ve barışı için de bu gereklidir. Dinin ve dindarlığın kuralları böyle anlaşılmaz ve uygulanmazsa, ortaya kaba ve bencil bir dindar tipi çıkar. Dinin kurallarını tam anlayamamış kesimler de dini böyle algılar ve dinden uzaklaşırlar..
Âdâb, görgü ve sosyal düzen kurallarının özü ve mahiyeti aynı olmakla birlikte biçim ve şekilleri toplumdan topluma değişebilir. Kültür ve gelenek farklılıklarına tâbi olarak farklılık gösterebilir. Bunlar arasında trafik kuralları, sohbet, toplu ibadet, ziyafet gibi kurallar da bulunabilir. Bu tür sosyal düzen kurallarına uymak, toplu halde yaşamanın ve başkalarına saygılı davranmanın tabii gereği olduğu gibi dinin genel ilke ve amaçlarının, büyüklere saygı ve küçüklere sevginin, toplum düzenini ve kul hakkını ihlâl yasağının da gereğidir. Toplumsal düzeni bozucu, insanların birlikte ve güven içinde yaşamasını güçleştirici, toplumsal kargaşa ve bozgunculuğa yol açıcı davranışlar dinî literatürde fitne ve fesat terimleriyle ifade edilir ve şiddetle kınanır.
Komşu tabiri, birbirine bitişik veya yakın yerlerde yaşayanlar için kullanılır. Komşu olmanın doğurduğu birtakım hak ve görevlerin yanı sıra bunların sağlandığı bir ilişkiler düzeni veya kurallar bütünü bulunmaktadır. Bunlara genel olarak komşuluk veya komşuluk ilişkileri denilir.
Komşuluk ilişkileri özellikle köy ve kasaba gibi küçük yerleşim bölgelerinde sosyal dayanışma açısından önemli olduğu gibi, ailelerin huzur ve güven içinde yaşamaları açısından da önemlidir. İyi komşuluk ilişkileri mutluluk ve sevincin paylaşılmasında, sıkıntı ve kederin göğüslenmesinde ayrı bir öneme sahip olduğundan fert ve ailelere toplum içinde destek olur. Dolayısıyla sosyal bünyeyi güçlendirir.
Doğu toplumlarının önemli meziyetlerinden birisi sosyal örgünün çok sağlam olmasıdır. Bu özellik, devlet kanun ve kuralların yetişemediği, eksik bıraktığı alanlarda sosyal bozulmayı önleyici ve sosyal dengeyi sağlayıcı bir görevi de yerine getirmektedir.
Toplumsal hayatın ve ilişkilerin önemli bir elemanını temsil eden töre ve törenler de toplumdan topluma ve gelişim sürecine bağlı olarak değişik kurallar oluştururlar. Bunlardan ziyaretleşme; Sosyal yapının sağlamlığı, toplumun çekirdeğini oluşturan ailenin sağlamlığıyla, aile fertleri ve akraba arasında sıcak ilişkilerin ve güven ortamının bulunmasıyla yakından ilgilidir. Bayramlaşma; millî ve dinî duyguların, inanışların sağlamlaşması, taze ve canlı tutulması görevinin yanında, toplumun birlik ve beraberliğini sağlamada büyük rol oynar.
Saygı kuralları; insanların birlikte yaşama zorunluluğu sonucu şekillenmiş birer olgudur. Birlikte yaşayacaksınız, komşularınız olacak, alış veriş edeceksiniz fakat aynı zamanda onların zararından, şerrinden de emin olacaksınız. Bu durum zorunlu bazı davranış kalıpları geliştirmeye neden olmuştur. Uygulanış biçimi coğrafya ve kültüre göre değişse de dünyanın her yerinde insanların uyduğu ve başkalarından beklediği tavırlar, duruşlar vardır. Muhteşem bir imparatorluk geçmişine sahip olmanın verdiği terbiyeden olsa gerek bizde saygı kuralları ve saygının gösteriliş şekli de zenginlik sergilemektedir.
Şurası bir gerçektir ki saygı insani ilişkilerin olmazsa olmazıdır
‘Sana saygı gösteren kişi kuyunu kazmaz…’
Mustafa Kemal Atatürk geride bıraktıklarına seslenirken;
“Ben, manevî miras olarak hiçbir katı, doğma, donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım, ilim ve akıldır” demiştir
Musa SERBEST
28 Haziran 2008