Lisedeydim. Bir arkadaşım bana bir saat hediye etti, taktım eve gittim, bahçedeyiz…
Akrabalar var. Saat dikkatlerini çekti ben de, “Arkadaşımın hediyesi.” dedim.
Teyzelerden biri;
─ Nasıl arkadaşmış o, kimse kimseye durup dururken hediye almaz, bak bana alan var mı? dedi.
İnsanımızın sevgi anlayışıyla bilinçli olarak ilk o gün yüz yüze geldim.
Pek çok insana göre, illa bir çıkar, bir menfaat, bir ilişki, bir neden olmalı birbirini sevmek için çünkü. Sonraları fark ettim, birini çok seviyorum diyorsun ve bunun karşılığında şunu soruyorlar,
“Niye?”, “Nesini seviyorsun?”.
Seviyorum yahu, o olduğu için, kalbim öyle dediği için…
Dikkat edin bizde iki kişi evlenir, birileri çıkar ve ee zengin tabi, ee kız güzel, ee oğlanın kariyeri iyi der ve hemen bir anlam aramaya çalışırlar.
Onlara göre iki kişinin birbirini gerçekten sevme ihtimalleri yoktur.
Ben bahçeyi yaparken bir sürü insan, gelip geçerken meyve ağacı dik, dedi.
Meyvesiz ağaçlar için “Ne yapacaksın onu?” yorumu yaptılar.
“Amma çok çiçek dikmişsin onun yerine sebze bahçesi yap, yersiniz, kışlık koyarsın.” dediler.
Ve sırf meyvesi yok diye, yiyemiyorlar diye, doğrudan faydalanamıyorlar diye ağaçların kesildiğini çok gördüm.
Yiyemiyor ya o ağacı, niye sevsinler?
Çiçekleri yiyemiyor ya, ne yapsınlar güzelliğini?
Hayvan sevgisini “kurbanda keseriz” diye, doğa sevgisini “meyvesinden hoşaf yaparız” diye, evlat sevgisini “yaşlanınca bize bakar” diye, eş sevgisini “evde bir nefes olsun” diye yaşayan bir sürü insan var.
Bunların hepsinden çok var ama sevgi yok sevgi, hep ondan oluyor bunlar…
Şermin Yaşar