Anam,
Seni gördüm rüyamda, kan ter içinde kalkarak hayra yordum. O kadar korktum ki tarifi yok. Hasta yatağımda bile hafakanlarla boğuşurken dahi boş verip bunları, korktum.
Anam, rüyamda daha yedi yaşındayken, kırık penceremizin aralığından kar tipilerken ve kemirici soğuk beni üşütmesin diye sıkı sıkı sarıp sırtındaki yeleği bana örterken gördüm seni.
-Acıktım. Dedim, sana. Ve kucağındayken “Canım evladım, canım sana feda olsun ama yiyecek fazla bir şeyimiz yok ki!” deyişini duydum yüreğinin acıyla çarpışında. “Olsun anam ben senin elinden taş bile yemeye razıyım.” Farkındaydım yiyecek fazla bir şeyimiz yoktu ama ucundan bir lokma ısırıp yedirdiğin yufka ekmek geldi aklıma. Yokluğu pençelemekten çatlamış ellerlinle ve sevgini katık ederek yanına da biraz kuru peynir koyduğun dürümünden istiyorum ana. Ne olur anam ilk önce bir lokmada sen al ucundan. Biliyorum yemezsin yedirirsin; ama anacığın o senin mübarek lokman şifa oluyor bana.
Daha sonra yufka dürümümden yapıp kıyamayarak da olsa ucundan aldın bir lokma. Ve uzatarak bana “Al canım kuzum karnını doyur” dedin. Bunu derken saklamaya çalıştığın zehirle pişmiş bir göz damlası düştü gözlerinden kuru ekmeğimin üstüne. Yüzünü döndün hıçkırıklara boğuldun, duymayayım diye parmaklarını ısırdın, anam sen böyle üzgünken ben o kuru ekmeği nasıl yerim. Dön anam dedim, yüzüme baktın hiçbir şey olmamış gibi gülümsedin bana. Hadi evladım sen yemene bak, dedin, aldırma bana. Ve alnıma bütün titrememi geçirecek kor gibi garip bir öpücük kondurdun. Çaresiz hınç ve sinirle parçalarcasına yedim ekmeğimi, anamı kim, neden üzüyor diye.
Aklıma babam geldi. Acaba annemi babam mı üzüyor diye. Ama babam da yoktu iki kıştır evimizde. Çalışmaya gitmişti annemin dediğine göre. Bilmiyorum sanıyordu anam. Babamın gelemeyeceğini ve bilmiyorum sanıyordu iki kıştır toprak altında yattığını. Biliyordum,biliyordum evimizin önündeki mahşeri kalabalığı ve hatırlıyordum küçük de olsam teneşirde boylu boyunca uzananın babam olduğunu.Geceler boyu yandığını biliyordum babama , biliyordum inleyerek kabuslar gördüğünü,biliyordum. Ama sezdirmemeğe çalışıyordum sana. Anlamayasın diye mahsustan babam bu bahar gelecek, bana elma şekeri getirecek değil mi anne diyordum. Sen üzülme anam, senin güzel yüreğin bunları kaldırmaz. Gözlerin buğulanmasın, melek yüzün mahzunlaşmasın yeter ki, yeter ki saçlarına akların yağdığını görmeyeyim anam. Yeter ki ben kırık penceremizin dibinde üşüyeyim, ben yeter ki kuru ekmekle büyüyeyim.
Bunları düşünürken ben seni, sen de pencere kenarında kara kışı ve kara bahtını seyre dalmışsın. Yüzünde hazin bir güzellik fark ettim. O kadar güzel duruyordun ki içim kaynadı ve bütün derdimi bir kenara attım. Sokuldum yavaşça yanına ellerini sürdüm yanağıma, kokladım onları. Yüzüne bir daha baktım sanki melek olmuşsun da ellerini bıraksam kar tanelerinin arasından süzülüp gökyüzüne uçacaksın. Ama ben ellerini hiç bırakmamacasına sımsıkı tutuyorum ve içimden anam ne olur beni bırakma diyorum. Sarılıyorum, kokluyorum hırkanı, yapışıyorum eteğine, bırakma anam diyorum. Anam diye sesleniyorum, omuzlarından tutarak sarsıyorum minicik ellerimle. Sen, seslenmiyorsun anam. Yavaşça bir fidan gibi yana doğru yatıyorsun. İçimde bir umut ben oyun oynuyorsun sanıyorum, gözümde yaş zoraki bir tebessümle üzerine atılıyorum. Üşüyorum anam diyorum, acıktım anam diyorum tepki vermiyorsun. Ve sonunda anlıyorum ki; anam ellerini tutsam da sen bir melek olmuş uçuyorsun. Alnıma kondurduğun garip öpücük bundanmış demek. Bırakma ellerimi beni kime emanet ediyorsun. Kal anam kal diyorum; ama nafile. Senden son hatıra kalıyor elimden kayarak yere düşen kuru ekmek.
Anam melek olup uçtuğun günden beri her gece bu kâbusu görüyorum. Hastayım iniliyorum. Eğer yanı başımda olsaydın elini alnıma koyar ateşimi kontrol eder ve bir öpücük kondururdun. Hastalık zoruma gitmiyor anam, senin yokluğunda hasta olmak koyuyor bana. Dün doktorum aradı durumum pek de içi açıcı değilmiş. Bunu da biliyorum fazla bir şey kalmadı sılaya. Biraz olsun içim huzurla doldu, bunu duyunca. Sana kavuşacağım gün düğünümdür anam. Ağrılarım artıyor, nefesim daralıyor, gözüm kararıyor, üşüyorum anam. Başucumda kokunu alıyorum, karşımda durmuşsun elini uzatıyorsun ”Hadi oğlum gidiyoruz” diyorsun. Son gücümle ayağa kalkıp senden son hatıra olan yarım kalmış yufka dürümümü çıkarıyorum ve sana gösteriyorum gülümsüyorsun bana ve bir damla yaş süzülüyor gözlerinden, düşüyor kuru ekmeğime ama bu sefer bu damla bütün ümitlerimi yeşertiyor. Elini tutuyorum beni de götür anam diyorum. Aklıma, senin beni bıraktığın kırık pencereli evimiz geliyor. Bu sefer mevsim kış değil, bahar. Bahar dedim de sahi bahar mevsiminde babam gelecekti, elma şekeri alacaktı değil mi anne, diye soruyorum ve birden elimi tutmuş diğer elinde ise elma şekeriyle babamı görüyorum.
Bu sefer kalk diye sarsıyorum seni anne, üşüdüm diyorum, acıktım diyorum yavaşça doğrulup kalkıyorsun. Melek gibi yine göğe süzülüyorsun. Anne, geliyorum yanına bu sefer bırakmam ellerini beni de götür yanına. Bir daha, bir daha dayanamam bu ayrılığa!
Anneciğim ne olur ,ne olur beni de götür yanına!......