YAĞMUR
Çok beklerdik yağmuru. O yüzden kızamazdık belki de damımızdan başımıza akarken. Yüzü kararır gibi olurdu babamın, annemin tebessümü kırılırdı. Ama şükür, hiç eksilmezdi dudaklarından.
Genelde sabit yerlerinden akıtırdı evimizin damı. Bazen, birden fazla oda, birden fazla beklenmedik yerden damlatmaya başlardı. Oyun gibiydi bizim için. Değildi aslında. Öyle olmak zorundaydı. Daha fazla kararmasın diye babamın yüzü, daha fazla üzülmesin diye annem.
Yağmur henüz başlamadan, bulutlar kararınca damları dolaşırdı babam elinde bir kürekle. Farelerin açtığı gözle görülür delikleri kapatmak ve damda biten otları köklemek için. Daha sonra köklerin sebep olduğu delikleri de küreğin ucuyla kapatır dam akıtmasın diye önlem almaya çalışırdı.
Olmazdı.
İlkten şöyle bir çiseleyip geçecek gibi olur sonra birden inerdi mübarek. Yağmur tıpırtılarını dinlemek romantikti aslında yağmuru tavanın hasırında görünceye ya da herhangi birimiz ensesinde hissedinceye kadar. Anneee dam akıyoo feryadıyla beraber bir koşuşturma olur ve derhal elde bir leğenle dönülürdü akıtan yerin altına. Damlalar sıçramasın diye de leğenin içine bir bez parçası atardı annem. Madem damlatıyor bari sağı solu ıslatmasın diye düşünürdü zaar.
Sonra evin tüm odaları dolaşılır başka akan yer olup olmadığı kontrol edilirdi. Olursa gene leğen gene çaput.
Kışın kar yağıp da erimeye yüz tutunca felaket olurdu. Aynı odada iki-üç bölge farklı yerlerden damlatırdı. O kadar leğen yoktu. Ne vardı? Babamın çözümü vardı. Tavanın ağaçlarına bir naylon çakıp naylonun ucunu tek leğene akacak şekilde ayarlardı. Gözümüz alışkındı manzaraya. Ve kulağımız o çaputa düşen her damlanın sesine aşinaydı. Ne manzarayı görürdük belli zaman sonra ne de duyardık sesleri.
Bazen, bir şey olurdu; o tıpırtıya takılır uyuyamazdım. Yağmurda akıtmayan evimiz olsaydı ya bizim de.. Dışarıdan bir misafir geldiğinde kafası tavandaki naylonlara değmeseydi de dam mı akıyor sizin diye sormasaydı.. Ya da babam üzülmeseydi işte, annem kırılmasa..
Çocuktum.
Ve büyüyünce akıtmayan evlerin çatısının altında da o tıpırtının uyutmayacağını henüz bilmiyordum.
Çocuktum.
Yağmur yağmasa buğdayımız olmayacak yağsa damımız akacaktı. Çocukluk yapmayı o günlerde terk ettim..