"Evler vardır; kaçıp canını kurtarmak istersin…
Evler vardır; yalnız, soğuk, buz gibi…
Evler vardır; her gece bir çift cesedin üstüne, bir mezar taşı gibi kapanır kapısı…
Evler vardır; sofrası kurulmayan, yarım ısıtılmış bayat pilavdan ayaküstü birkaç kaşıkla hemen kahveye koşulan…
Evler vardır; penceresinin kırık camına yastık tıkılmış…
Evler vardır; “sobası tüten ve bir türlü yanmayan ve saati durmuş…”
Evler vardır; oda kapıları bitmeyen bir sinir patlamasıyla çarpılarak vurulur; taşla bir yılan başı eziyormuş gibi çarpılarak konur tabakları, bardakları masaya…
Evler vardır; gerilmiş yüzlerden canavar küfürleri çıkan…
Evler vardır; içinde kızarmış şişkin gözlerle dolaşılan ve hıçkırıktan başka bir şey duyulmayan…
Evler vardır; çocuk bezleri ortada, kirli çoraplar yatağın kıyısında, iki gündür yıkanmamış bulaşıklar mutfakta, öğleden arta kalmış ekmek kırıntıları daima sofranın üstündedir.
Evler vardır; cehennemdir, cehennemden beterdir."