1959-1960 ders yılı Ankara’sında Liselerarası Şiir Yazma Yarışması’na Gazi Lisesi’nden (672-5 Edebiyat B) “Yaşamak” adlı şiirimin lisemizdeki elemeden geçmesiyle katılmıştım. Yarışma TED Ankara Koleji salonunda gerçekleşti. Volkan Vural’la ilk o gün karşılaştık. Benim şiirim yarışmanın beşincisi seçildi. İlk dördü bugün ne ben hatırlıyorum, ne de Türkiye. Yarışmada derece alanlara armağan kitapları birer birer sahneye çağırılarak verildi. Verilen kitaplarda verildiğine dair hiçbir işaret yoktu. Jüri üyeleri yarışmacılara basmakalıp tebriklerini sunmanın ötesinde hiçbir şey söylemedi. Sadece Jülide Gülizar bana dönüp “İsmet Özel siz misiniz?” diye sordu. Ben, bu sualin arkasından ne gelecek merakıyla yüklü bir “evet” deyince, Halide Nusret Zorlutuna içten bir gülümseyişle bana “Sen şair olacaksın küçük!” (oradaki öğrencilerin en çelimsizi bendim) dedi. Bir kehanet miydi bu? Ben, sıra ömrümün bir ânında şair olma tercihinde bulunmama gelince bu yönlendirmeden etkilendim mi?
Hayır, etkilenmedim. Birilerin gözünde “bir şey” olmak küçük yaşlarımdan itibaren, sadece reddettiğim değil, aynı zamanda sertçe karşı koyduğum bir münasebet tarzıydı. 1899 doğumlu bir babayla, 1902 doğumlu bir annenin son çocuğu, “tekne kazıntısı” olarak ebeveynimden bir fıske yemedim; ama ilk mektebe başladığımın daha ilk ayında zil çalar çalmaz sınıftan koşarak çıktığım için pusudaki kadın öğretmenden bir tokat yedim. O günden beri gücünü üzerimde denemeye yeltenen resmi veya gayri resmi her türden otorite açıktan düşmanım oldu. Bu düşmana haddini bildirmem bahse konu olunca en büyük desteği bana şiir verdi. Birilerin gözünde “bir şey” olmağa lânet etmemin en tesirli silâhıydı şiir.
| Desem Öldürürler, Demesem Öldüm / İsmet Özel, 20 Ağustos 2011