şu anda kendini ''büyük'' hisseden var mı?..diye bağırasım geliyor...susuyorum...içime içime susuyorum...ister istemez ıssızlaşıyor insan...herkes bağırıp isyan etse de ''ufacık'' hissediyorsun kendini...
herkesin bir gün ölecek olması fikri de asla değiştiremiyor bunu...
o çocuk/çocuklar öldükten sonra...empati yeteneğimi de kaybediyorum...annesinin yerine koyamıyorum kendimi...annesinin yerinde olma düşüncesi bile, yetiyor insanlığa olan inancımı yitirmeye...
sahi kim sorumlu hissetmez ki kendini?..hiç bir ders almayıp, aynen devam edenlerse öncekinin sebebi olanlar...ertesi günden bir sonraki ölüme dek herkes bu işin sorumlusu olacak... buna da engel olamayacakları için...
adı üzerinde ''çocuk'' işte...ne farkeder ki kimin çocuğu olduğu?..senin/benim/bizim...hepimizin çocukları değil mi onlar?..nefes alma sebeplerimiz, umutlarımız, güneşlerimiz değil mi?.. biz toplum olarak çocuklarımıza sahip çıkamıyorsak neden değerlerimize karşı bu kadar tutucuyuz o zaman?.. bizi biz yapan değerlerimizi alaşağı ediyorsak, kuralların, hakkın, hukukun ne anlamı var?.. bu kurallar bütünü değerlerimizin bütünlüğünü korumak adına değil miydi?!.. maalesef değilmiş işte, hak ve adalet ve buna dahil olan değerler bu çocuklarla beraber öldü/ölüyor...bir değil, beş değil, yüzlerce kez...
yozlaşmış bir toplumun somut kalıplarıyız hiç kabul etmek istemesek de... kabayız, cahiliz ve maalesef benciliz... yüzeysel toplumsal olgular o kadar hayatımızı işgal ediyor ki insani değerlerimizi yitirmişiz...
söz konusu çocuk olunca kifayetsiz kalıyor tüm sözler...bu acı öyle büyük bir acı ki, insanlığı titreyen dudaklarımda defalarca öldürüyorum...