Birinci Sınıf İnsanlar Birinci Sınıf İnsanlarla Çalışır

Çevrimdışı şafakgergin

  • B Grubu
  • 898
  • 677
  • 898
  • 677
06 Ara 2008 23:07:34
Yüzyıllar nadiren dahi yetiştirir, şu şansızlığımıza bakın ki, bu yüzyılda o büyük dahiyi çağımızda Türkler yetiştirdi”                                                    Lloyd George
Akli değil nakli bilgiye itibar eden, eleştirel akıldan nasibini almamış, özgür olmanın anlamını ve değerini bilmeyen sömürge insanları değerini bilmese de Atatürk’ün büyüklüğü rakiplerince de dile getirilmiştir.

             Seversiniz ya da sevmezsiniz. Komplekssiz, akıl sahibi ve özgür bir insansanız Atatürk sizin için büyük bir insandır.

             O “birinci sınıf”tır ! 

“Atatürk ve Tıbbiyeliler”       Prof.Dr.Metin Özata

“Şans her zaman hazır akılları tercih eder”                                              Louis Pasteur

Atatürk’ün hayatını incelediğinizde görürsünüz ki, O’nun başarıları asla “tesadüf” değildir. O her zaman kendini kaçınılmaz olarak ortaya çıkacak olan “fırsatlar” için geliştirmiş ve hazır tutmuştur. Mücadeleler ve muharebelerle dolu yaşamında okuduğu kitap sayısı dört bin kadardır. Bu arada Atatürk’ü uluorta eleştiren, bunu da “özgürlük” olarak tanımlayan insanlara sormak lazım:
               Okuduğunuzu ne kadar anladığınıza hiç girmeyelim, bugüne kadar kaç (bin) kitap okudunuz?
               Bu dünyadan göçüp gittikten sonra kaç yıl daha adınızı anarlar?

          Tarihteki son Türk devletinin gerek “kurtuluş” gerekse “kuruluş” aşamalarında O daima “birinci sınıf” insanlarla çalışmıştır.


Okuyunca anlıyor insan.

          Osmanlının küllerinden, Batılı emperyalistlere rağmen kurulan modern Türkiye Cumhuriyeti’nin “kurtuluş” ve “kuruluş” süreçlerinde Atatürk’ün en yakınındaki insanlar hep Tıbbiyeliler (yani Doktorlar).

          Osmanlı’nın son dönemlerinden itibaren doktorlar modern batılı değerlere en yakın,  en üst düzeyde eğitim görmüş, en deneyimli vatan evlatları olarak hep ön planda yer almışlar ve gerektiğinde vatanları için tereddüt etmeden canlarını vermişlerdir.


Bu gün büyük metropollerde kayıtsızca ve duyarsızca yürüdüğünüz caddelerin, sokakların, önlerinden geçtiğiniz parkların, bahçelerin, konser ve spor salonlarının isimlerinin pek çoğu bu “birinci sınıf” insanlara aittir.

                Andre’ Weil kuralı hiç değişmez!
        (1906-1998  yıllarında yaşamış ünlü matematikçi)

Bakmayın siz eleştirel akıldan nasibini almamış, okumaya ve eğitime önem vermeyen, aşağılık kompleksli insanların “çoğunluğu” oluşturduğu toplumlarında doktorlara reva görülen muamelelere. Her dönemde ve her toplumda doktorlar toplumun en iyi yetişmiş, “birinci sınıf” insanlarıdır. Pirincin taşı pirincin değerini azaltmaz. Skolastik dönemin karanlık Avrupa’sında bile fikir hayatına yön veren insanlar “doktor” sıfatını taşırdı. Aquinolu Thomas “Meleksi Doktor”, Duns Scottus “İnce Doktor”!



                             Dr. Cemil Topuzlu Paşa (Abdülhamid’in doktoru. İlk kez bir resmi binada kaloriferi devreye sokan kişi)
               Dr.Besim Ömer Paşa (Jinekolog. Darülfünun’un ilk Emin’i  “rektör”)
               Dr.Refik Saydam (Cumhuriyet döneminin ilk Sağlık Bakanı. 1919 Bandırma Vapuru yolcusu)
               Dr.Hulusi Behçet (Bakteriolog. I.Umumi Harp’te kolera aşısı geliştirdi)
               Dr.Tevfik Sağlam (Dahiliyeci. İstanbul Üniversitesi Rektörü. Kızılay Genel Başkanı. Verem Savaş Derneği kurucusu)
               Dr.Abdülkadir Noyan (Kolera ve Tifüs aşıları geliştirdi. Ankara Ün. Tıp Fakültesi kurucusu ve ilk Dekanı)
               Dr. İbrahim Tali Öngören (1919 Bandırma Vapuru yolcusu. 1920 Moskova Heyeti üyesi. T.C. Batum Konsolosu)
              Dr.Reşit Galip (Milli Eğitim Bakanı. Modern Üniversitelerin kurucusu. Halkevleri, Türk Dil ve Tarih Kurumlarının kurucusu)
              Dr. Lütfü Kırdar (Göz doktoru. Manisa Valisi. İzmir Sağlık Müdürü. İstanbul Belediye Başkanı)

               
Dr. Tevfik Rüştü Aras ( Jinekolog. İşgal İstanbul’undaki “Bekir Ağa Bölüğü” mahpuslarından. İttihat Terakki kurucularından Dr.Nazım’ın bacanağı, Latife Hanım’ın uzaktan akrabası, Gazeteci Altemur Kılıç’ın ebesi)
               Dr.Akil Muhtar Özden (Farmakolog. İşgal İstanbul’unun Tıp Fakültesi Dekanı)
               Dr. Esat Işık (Göz doktoru. Malta sürgünü. Dışişleri Bakanlarından Hasan E.Işık’ın babası)
               Dr. Rasim Ferit Talay  (İşgal İstanbul’unda “Minber” gazetesi’nin imtiyaz sahibi. Dr. Fikret ile beraber Atatürk’ün “candostu”)
               Dr.Adnan Advar  (İlk kabinenin Sağlık Bakanı. Sakarya Savaşı ve Büyük Taarruzda TBMM 2. Başkanı. Einstein ile görüşen iki Türk’ten biri)

Tüm bu “birinci sınıf” insanlar arasında ben size sadece iki tanesini özellikle anlatacağım ki, bu ikisinin yaptığını yapabilmek sadece Neyzen Tevfik’e nasip olmuştur.

Malum, Gazi memleket meselelerini akşamları uzun oturulan meşhur sofralarda konuşurmuş. Konu ile ilgili uzman kişiler çağrılır, fikirleri, görüşleri uzun uzadıya dinlenirmiş. Ertesi gün Gazi en üst düzeyde bilgi sahibi olarak, o engin dehası ve kültürü ile bir görüş oluştururmuş.
       
       İşte bu sofralarda benim bildiğim sadece üç adam, üç “cesur yürek” o büyük karizmaya “rağmen” bir şeyler söylemişler ancak gene de Gazi’nin sevgisinden mahrum kalmamışlar, tersine onurlu ve dik duruşları takdir edilmiştir.

Dr.Hikmet Boran

Atatürk’ün Sivas Kongresi’ni toplayacağını öğrenen askeri Tıbbiyeliler biz de temsilci yollamalıyız diyerek o zaman 3.sınıf talebesi olan Dr.Hikmet’i Sivas’a yollarlar.
              9.9.1919 gecesi çoğunluğun çözüm için manda önerisinde bulunduğu bir ortamda Dr Hikmet “Paşam üyesi bulunduğum Tıbbiyeliler adına konuşuyorum. Mandayı kabul edemeyiz. Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunlar kim olursa olsun şiddetle ret ve tenzih ederiz. Farz-ı muhal, manda fikrini siz kabul ederseniz sizi de reddeder M.Kemal “vatan kurtarıcısı” değil “vatan batırıcısı”dır der ve tel’in ederiz” der.
             Herkesin şaşkın bakışları arasında Gazi “İşte benim güvendiğim gençlik budur. Müsterih ol evlat, parolamız tektir: Ya istiklal ya ölüm” der.
     Atatürk sonradan Dr.Hikmet’i vekil yapmak ister ancak bu tevazu sahibi gence bir türlü ulaşamaz. Bu cesur insan büyük sanatçı Orhan Boran beyefendi’nin babasıdır.


Dr.Reşit Galip

Atatürk’ün evladı gibi sevdiği biridir. İlkokulda her sabah söylediğimiz “And”ı da, yüksek öğrenim yaptığımız modern üniversitelerimizi de O’na borçluyuz.
           1931 Sonbaharında Dolmabahçe’de bir akşam sofrasında kadın hakları konusunda zamanın maarif vekili ile tartışırlar. Bu sert konuşmadan dolayı Gazi, Reşit Galip’e “Yorgun görünüyorsunuz, madem konuşmalar da hoşunuza gitmiyor, gidip istirahat edebilirsiniz” der. Buz kesen ortamda Reşit Galip cevap verir “Burası sizin değil milletin sofrasıdır, kalkmam”. İşi uzatmak istemeyen Gazi “O halde biz kalkalım, masayı beyefendiye bırakalım” der ve gece son bulur.
           Reşit Galip ömrü boyunca hiç evlenmemişti.
     Kendini tüm varlığı ile Türk Devrimine adamıştı.
     42 yaşında beş parasız , veremden öldü.

Neyzen Tevfik

Rivayet olunur ki;
        Atatürk’ün sofrasına çağrılan Neyzen’e “ney üflemesi” söylenmiş. Neyzen de başlamış üflemeye. Bir müddet sonra bakmış ki, herkes hararetli bir tartışma içinde, kendini dinleyen yok. Birden üflemeyi kesmiş. Müziğin aniden kesilmesini fark eden, şaşırmış devlet ricaline şu dörtlüğü söylemiş:
                            “Sanma ciddiyetle sarf ederim san’atımı
                      Ney elimde suyu durmuş kuru musluk gibidir
                      Bezm-i meyde süfeha’nın saza meftun oluşu
                      Nazarımda su içen eşeğe   ıslık gibidir”


Çevrimdışı şafakgergin

  • B Grubu
  • 898
  • 677
  • 898
  • 677
# 07 Ara 2008 12:34:39
Neyzen  Tevfik  üstaddan  bir  rivayet : Ankara da  bugün  bakanlıkların  olduğu  yerde  Neyzen  Tevfik  ve  okul  arkadaşı  Cevdet  Kerim  tesadüfen  karşılaşır.
                                 ' _Oooo  Neyzen  Tevfik  dostum  nasılsın?Seni  gördüğüme  çok  sevindim.
_ Teşekkür  ederim  Cevdet, iyiyim.Yıllar  sonra  yine  karşılaştık  bu  ne  isabet..Ne  yapıyorsun  Ankara da?
_Haa! Ben  maarif  vekili  oldum(milli eğitim bakanı)Bir gün  gel de  kahve  içelim  hem  eskilerden  konuşuruz..
_Tamam  olur.

  Aradan  bir kaç  ay  geçtikten  sonra  Neyzen  Tevfik  Maarif  Vekaletine  Cevdet  Kerimin  ziyaretine  gelir.
İçeride  bakanın  sekreteri  ile  karşılaşır:
'_Kızım  benim  adım  Neyzen  Tevfik  Cevdet Beyle görüşeceğim..Eskiden  aynı  sınıfta  okuduk,haber  verir misin  geldiğimi?'
Kız  hemen  telefonla  içeride  oturan  bakana  bu  bilgiyi iletir..
'_Sav  başından  gitsin..'der  bakan,
Sekreter  yerinde  bakan  bey  yok  der..
Ve tabiki  görüşme  olmaz..

  Bu  şekilde  bir  daha  görüşmeye  Neyzen  Tevfik  gelir..Aynı  olaylar  yine  tekrar  eder..
Sekreter  bakan  yerinde  yok  der..

  Neyzen  Tevfik  anlamıştır,Cevdet  Kerimin  3. sınıf  insan  olduğunu  ve  hemen  bulduğu  bir  kağıda  şu  dörtlüğü  yazar  ve  sekretere  bakana  vermesini  söyleyerek  oradan  ayrılır.

     '_Fasulye  yedim, 
      _Tutmuyor  gerim,
     _Ha benim  gerim,
      _Ha  Cevdet  Kerim!'

  Birinci  sınıf  insanlar  birinci sınıf insanlarla  çalışır

  Neyzen  Tevfik  Üstaddan  Bir  Şiir

    BE   HEY   DÜRZÜ...
Ne  ararsın  ALLAH  ile  aramda..
Sen  kimsin ki  orucumu  sorarsın.?
Hakikaten  gözün  yoksa  haramda...
Başı  açığa  niye  türban  sorarsın.?

Rakı  şarap  içiyorsam  sana  ne..
Yoksa  kimseye  bir  zararım  içerim.
İkimizde  gelsek  kıldan  köprüye..
Ben  dürüstsem  sarhoşkende  geçerim.

Esir  iken  mümkün müdür ibadet..?
Yatıp  kalkıp  Atatürk'e  dua  et.
Senin  gibi  dürzülerin  yüzünden..
Dininden de  soğuyacak  bu  millet.

İşgaldeki hali  sakın  unutma..
Atatürk'e  dil  uzatma  sebepsiz.
Sen  anandan  gene  çıkardın  amma..
Baban  kimdi  bilemezdin  şerefsiz.

                   ÜSTAD NEYZEN  TEVFİK

Çevrimdışı S.OZKAN

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.699
  • 7.305
  • 2.699
  • 7.305
# 07 Ara 2008 19:39:01
Sayın öğretmenim. Verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ederim. Unuttuğumuz bazı bilgileri hatırlattınız. Bilmediğimiz bazı bilgileri öğrettiniz. Örneğin Dr. Hikmet BORAN'ın , Orhan BORAN beyefendinin babası olduğunu bilmiyordum, sizden öğrenmiş oldum.
Ayrıca özgürlüğe, milli birliğe, çalışmaya, kitap okumaya, dürüstlüğe, ahlaklı olmaya ve diğer olumlu değerlere önem veren bir yazı yazmışsınız. Üstelik Neyzen TEVFİK gibi bir üstadı hatırlattınız. Sayın öğretmenim. Yazınızda adı geçen başta Atatürk olmak üzere Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasında ve şekillenmesinde emeği geçen tüm atalarımızı ve büyüklerimizi sevgiyle saygıyla anıyorum.Sevgili Neyzen TEVFİK  üstadımızı da sevgiyle saygıyla anıyorum.
Sayın öğretmenim. Yazınızda dikkat çektiğiniz konuları çok beğendim. Geçmişimizi bilmeliyiz ki, geleceğimizi şekillendirebilelim.
Sayın öğretmenim tekrar teşekkürlerimi sunar iyi çalışmalar dilerim.

Çevrimdışı şafakgergin

  • B Grubu
  • 898
  • 677
  • 898
  • 677
# 07 Ara 2008 20:02:42
 Yukarıdaki  bilgileri  bir  dostumdan  gelen  mailden  alıntıladım.Umarım  faydalı  olmuştur..
 Saygı  ve  sevgilerimle.. 

Çevrimdışı Eğitimci35

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 5.562
  • 91.087
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 5.562
  • 91.087
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 07 Ara 2008 23:09:17
Öğretmenim yazıyı büyük bir zevkle okudum. Harika yazılar. Bu aralar Atatürk'le ilgili kitaplara daha fazla zaman ayırır oldum. Geç bile kaldım aslında. :) Cumhuriyetin kuruluş dönemine ait anıları okumak ise ayrı bir zevk. Atatürk'ün, Dr. Reşit Galip'le yaşadığı bu olayı daha önce de okumuştum.
Bir kaç gün içinde H. C. Armstrong'un Bozkurt adlı kitabını okumaya başlayacağım. Bu kitap Mustafa Kemal'in sağlığında yayınlanan İlk Atatürk biyografisidir. 1932'de yayınlandığında bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de büyük yankılar uyandırmış, İsmet İnönü başkanlığındaki bakanlar kurulu kararıyla yurda girişi yasaklanmış.Menderes hükümeti döneminde Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun'un çıkarılmasından sonra (1951) bu yasak iyice gündeme gelmiş. Elimdeki kitabın baskı tarihi 1996. Bu sebelerden dolayı da uzun bir süre Türkçe'ye çevrilmesi mümkün olmamış. Ama İngilizce bilenler bir şekilde kitaba ulaşıp okumayı başarmışlar.
Kılıç Ali'nin anılarında Mustafa Kemal'in bu kitabın yayınlanmasında bir sakınca görmediğini ifade etmiş. Atatürk bu kitabı merak edip getirtmiş ve tercüme ettirerek bir gece dinlemiş. Atatürk kitabı sonuna kadar dinledikten sonra da şöyle demiş:
"Bunun ithalini menetmekle hükümet hataya düşmüş. Adamcağız yaptığımız Sefahati eksik yazmış, bu eksiklerini ben ikmal edeyim de kitaba müsaade edilsin ve memlekette okunsun!"
Güzel paylaşımınız için teşekkürler.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK