Maksat havadan sudan konuşmak.
Mevsim kış. Aylardan mart. Kar diz boyundan yüksek.
Bir gün okula 3 km yürüyüp yaklaştıktan sonra, kestirme olsun diye sonra bir vadiden geçmek istedim. Halbuki okula 2 km. kalmıştı. Ayağım kara batmasın diye çalıların üstüne basıp geçeyim dedim.
Adımımı, çalının başına attım . Çalı eğildi, karlar çöktü.
Çalı diye adım attığım, meğer bir ağacın başıymış. Refleksle 2 kolumu açtım. Ayaklarım çukurda, sallanıyor.
1 elim karların sağını tuttu , 1 elim solun karını tuttu. Ayaklarım ,çalı diye üstüne bastığım ağacın tepe dallarına, azıcık ta olsa değiyordu. Çukura düşsem biliyorum çıkamam.
Yardım istiyeyim dedim. Sessizlik vardı. Kimse gelmez diye bağırmaktan vazgeçtim. 5 dakika,soğukta ve sessizliğin de soğunda terlice öylece bekledim.
Sonra görmediğim ağacın dallarını ayaklarımın ucuyla yokladım. Ayağımı bile hissetmekte zorlanmıştım halbu ki.
Soğukkanlılığa ege denizinde boğulmaktan defalarca kurtulmuş biri olarak, aynı sakinliği gösterip doğunun, kar çukurundan da öyle kurtulmuştum.
Ama okula gitmek yerine, geri dönmeyi tercih ettim. Sonra dan öğrendim ki o gün okullar tatil olmuş. Malum doğunun o dağ köylerinde, oralarda o mevsimde elektrik te yok tu, telefon da kopuktu, su da donmuştu...
Yani sıfıra sıfır bir andı