Bu Şiiri Bilen Var Mı ?

Çevrimdışı sedmoon

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 851
  • 611
  • 851
  • 611
27 Kas 2008 19:26:19
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
gülbeyaz adlı bir çocuğun şiiri...
tam metni var mı


edit : aşırı duygusal bi şiir... sonra ağlamayın

Çevrimdışı musaku

  • Uzman Üye
  • *****
  • 568
  • 618
  • 568
  • 618
# 27 Kas 2008 19:31:07
nasıl bir şiirdi bu hocam?

Çevrimdışı sedmoon

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 851
  • 611
  • 851
  • 611
# 27 Kas 2008 19:38:47
Ben doğunun bir ucunda öğretmen hasreti çeken yüzlerce köy çocuğundan biriyim.
Adım Gülbeyaz. Annem hayata hep güleyim, güzel günler göreyim diye adımı Gülbeyaz koymuş.....
videodan yazması zor

Çevrimdışı musaku

  • Uzman Üye
  • *****
  • 568
  • 618
  • 568
  • 618
# 27 Kas 2008 19:45:54
Hocam bunu diyorsunuz sanırım....

Çevrimdışı sedmoon

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 851
  • 611
  • 851
  • 611
# 28 Kas 2008 16:14:30
evet budur hocam
sağoll



Merhaba…
Ben doğunun bir ucunda öğretmen hasreti çeken yüzlerce köy çocuğundan biriyim.
Adım Gülbeyaz. Annem hayata hep güleyim, güzel günler göreyim diye adımı Gülbeyaz koymuş. Ama keşke… Keşke isimler, insanların kaderini değişterebilseydi. Burada okulumuz var, tahtamız, sıralarımız, silgimiz, sobamız var.Fakat sen yoksun öğretmenim…
Bizde Ali’yiz, Ahmet’iz, Ayşe’yiz , Zeynep’iz…
Bu yılda cıvıl cıvıl bir okul hayal ederek okula koşduk. Hatta bak. Dün akşam ellerimize kınalar yaktık. Çünkü bayram bildik geleceğin günü, ama sen yoktun öğretmenim. Gelseydin… Gelseydin çiceklerle karşılayacaktık seni okulun önünde
Sen sıcacık ellerin ile başımızı okşayacaktın, gülen yüzünle gözlerin içimizi ısıtacak, küçüçük kalplerimiz o sevgi ile kuşlar gibi kanatlanacaktı.
Sonra, sonra sınıflarımıza geçecektik ve biz evden getirdiğimiz tezeklerle hep beraber sobayı yakacaktık. Isınacaktık bir güzel. Hayata, insanlığa, güzeliğe ısınacaktık öğretmenim. Ama biliyoruz; bunlar hep hayal ve biz hep içimiz buruk yaşıyoruz öğretmenim. Biz bu topraklara bahar getirmenin hayallerini kuruyoruz.. F fakat sen yoksun ya öğretmenim. Her tarafta kış var, rüzgar var, tipi var, heryerde cahillik var, kan davaları başlık paraları var..
Biliyor musun daha iki gün önce Kadriye’yi berdel deyip, töremizdir deyip 50 yaşındaki bir adamla evlendirdiler. Hatta o gün Kadriye, ben ve diğer arkadaşlarım sokakta oturmuş peynir ekmek yiyorduk. Sonra Kadriye’nin annesi geldi, ellinden tuttu. Dedi ki ‘Hadi gel, sana gelinlik giydireceğiz’. Sonra onu aldı götürdü. Gidiş o gidiş. Ne olduğunu bile anlayamadık. Kadriye henüz 12 yaşında, oyun çağındaydı öğretmenim ve şimdi o yok. Çünkü intihar etti.
Ha.. Bir de burada teroristlerin kandırıp, dağa kaldırdıği çocuklar var. Kalem tutması gereken ellerine silah tutuşturulan, maşa gibi kullanılan çocuklar. Onlar kabuğu düşmüş kaplumbağalar gibi sersefil, dönmesini unutmuş cemberler gibi kalakalmışlar dağ başlarında. Ailelerine ise ‘kader böyle imiş’ deyip, elleri kolları bağlı beklemek düşüyor. Öğretmenim sahi bir insanın çocuğunun katran kazanlarına atılmasını seyretmesi nasıl bir duygu?
Ah öğretmenim ah… Bunlar hep sen olmadığın için. Sen gelseydin dağ gibi yollar kesilecek, bereketli başaklarımızı cılız güveler yemeyecek, şanlı ayyıldızım bayrağım kavgaların enkazından bizlere küskün bakmayacaktı. Gel ki bayrağımızın gülümseyişi vursun yüzerimize. Matemimiz bayram olsun..
Bekledik o gün.. Gelen olmadı ve biz tekrar evlerimize döndük. Ertesi gün tekrar okula gittik gelmeyeceğini bile bile. Ertesi gün… Daha ertesi gün hep gittik…
Boynumuz bükük kaldı elimizdeki çicekler gibi. Ne olursa olsun gelmeni istiyoruz öğretmenim. Evet öğretmenim gelin. Gelin ve bize bizi anlatın. Siz gelmelisiniz; görmeyenlere göz, duymayanlara kulak, yürüyemeyenlere ayak olmalısınız. Siz gelmezseniz; kimden öğreneceğiz insan gibi sevmeyi ve sevilmeyi, bizi kim hazırlayacak ‘Türkiye’mize.
Keşke, keşke bu hüzünlü film biran önce bitse. Işıklar yansa bir de baksak ki sen dört bir yanımızda, yükselen karanlıkların dağların tepesinden dolunay gibi doğmuşsun öğretmenim. Bizlere bilgi getirmişsin, kitaplar getirmişsin kucak kucak.
Ha.. kitap dedimde aklıma geldi öğretmenim. Bak sana ne göstereceğim. Bunu geçen gün trenden attılar. Ara sıra böyle kitap attıkları da oluyor. Bu kuş uçmaz kervan gecmez köyden bir demiryolunun geçmesi -haftanın iki günü de olsa tren sesinin de duyulması- doğrusu büyük şans. İşte o günlerde biz çocuklar trenin sesini duyar duymaz başlarız ardısıra koşmaya, hemde bütün gücümüzle. Gerçi bu tehlikeli bir oyundur, ama olsun. Trenden atılan gazeteler, dergiler kapanın ellinde kalır. Sonra bu eski gazeteleri okuruz bir güzel. Okuruz okumasına da, şu magazin sayfaları yok mu. İşte bunların yüzünden bizim köydeki kızların neredeyse yarısı artıst özentisi olup çıktılar öğretmenim.
Ne olur öğretmenim gel… Gel de bizlere hayatın bir magazin masalı olmadığını anlat. Sedalar’ın, Hülyalar’ın, Gülbenler’in, o hoş kahkaların ardındaki dev yanlızlıklardan bahset. Reyting canavarlarının o sahte yıldızları bizi yutmadan, özendiğimiz hayatlarının hazin romanından söz et bize. Yıkilan yuvalardan, kırık hayatlardan, o arka sokaklardan, sahipsiz çığlıklardan söz aç.
Anlat ki; hazan vurmasın yapraklarımıza.
Anlat ki; yörüngesiz kalmasın bilgilerimiz.
Ne olur öğretmenim gel. Çünkü burada şefkatli parmaklarınızın okşamasını bekleyen güller var. Burada gülistanlar var; damlaya susamaktan dudakları çatlamış, yağmurunuza muhtaç. Burada her kar tanesi bir gül yaprağını donduruyor. 7.3 rengindeki depremler yüreğimizde. Bombalar bağrımızda patlıyor şimdi. Eğer gelirseniz; buralarda bahar gelir öğretmenim. Kin ve nefretin yerine, sevgi çiçekleri açar.
Biliyorum burası çok soğuk, çok kurak kışlar, çok çetin ama senin bizlere sevgin olduğu gibi, bizimde sizi ısıtacak yüreklerimiz var. Gözlerimiz yollarda, seni bekliyoruz. Gel artık öğretmenim, ne olur gel. Bizi daha fazla karanlıkta bırakma. Bizleri karanlığa alıştırma öğretmenim. Gel…
Ve siz buradakiler; en çok sevdiginiz renk halen yeşil ise, siyahları fark etmiyorsaniz, dikenler batmıyor ise ellerinize, acılar demirlemiyorsa yüreğinize, bir oyun havası ise bütün hayatınız…
Hadi… Hadi kalkın oynayın, boşverin tıkayın kulaklarınızı, dinlemeyin bu söylediklerimi, unutun gitsin kınalı ellerimi…
Abi eğer bir kış günü trenle geçersen bu uzak dağ köyünden, o zaman daha iyi anlayacaksın beni. O zaman göreceksin tipinin karın dehşetini. Sahi abi sen hiç çektin mi acısını istasyonlarda tandır ekmeği ve yumurta satan yarı çıplak çocukları.
Aaa..
Tren. Siz de duydunuz mu trenin sesini. Çabucak yetişmeliyim, kimbilir kısmetime bir kitap bir gazete düşer bugün. Gazete, gazete atın bana. Ne olur durun. Bir gazete atın bana. Gazete.
Görüyorsunuz ya abi, bir tren daha geçip gitti. Ama benim için hergün, günlerden umut. İnanıyorum birgün mutlaka yankılanacak dünyanın heryanında gülbeyazların çığlığı. Çünkü arzda deprem olurken, semalar kan ağlarken, herşey alt üst herşey talan iken; durur mu Mevlana gönüllü öğretmenler.
Insanlığın baharı senin ellinden öğretmenim.
Ne olursun gel artık.
Gel…
Sacide Kaş
2006 Sosyal Bilimler Olimpiyatı Türkiye 1.si
2006 Türkçe Olimpiyatı Dünya 2.si

Çevrimdışı elifim6058

  • Üye
  • *
  • 28
  • 5
  • 28
  • 5
# 13 Ara 2008 17:00:41
Şiiri ben de dinledim.Ülkemiz sınırları içerisinde o kadar çok kültürel çeşitlilik var ki biz buna zenginlik diyoruz, öyle de zaten. Ama aynı ülkede yaşanan bölgesel farklar ve uçurumlar için söyleyecek kelime bulamıyorum. Cehalete düşman olmamak mümkün değil. İnsanız,  diğer varlıklardan aklımızla, irademizle ayrılıyoruz.Ama hayır ayrılamıyor o varlıklardan daha beter bir hale bürünüyoruz.
Doğuda görev yapmıyorum.Oranın şartlarını, eğitime yaklaşımını arkadaşlarımdan öğreniyorum. Orada çalışan arkadaşlarıma ise "siz oraya atanmışsanız eğer, inanın oraya en faydası dokunacak demekki sizmişsiniz" diyorum. Herkesin yapabileceği birşey değil. Daha da bir emek daha da bir sevgi gerektiriyor öğretmenlik adına. Çünkü orada sadece öğrencilerinizin eğitimiyle değil eğitime bakış açısını da değiştirmenin mücadelesini veriyorsunuz. İnşaAllah ülkemizdeki cehaletin son bulması dileğiyle...   

Çevrimdışı fatoş_27

  • Yeni Üye
  • 1
  • 0
  • 1
  • 0
# 13 Ara 2008 18:07:14

ya dediiz siirne söyleyinde bizde dinleyelim

Çevrimdışı kardelen 06

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.330
  • 12.149
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 2.330
  • 12.149
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 13 Ara 2008 18:48:33
Çok güzel bir şiir çok duygulandım. Tam yeri gelmişken ben de olumsuz şartlarda çalışan bir bayan öğretmenin anısını bu bölüme yazmak istedim.Ben ağlayarak okudum işte bu da bizim dramımız.

Çevrimdışı kardelen 06

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.330
  • 12.149
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 2.330
  • 12.149
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 13 Ara 2008 18:49:08
Yozgat'ta yaşanan lise öğretmeni bir bayanın dramatik bir öyküsü..
 
Ben Okumayacağım
Mart ayı gelmişti ama kızım hala okumaya geçmemişti. Ödevlerini
yapmamak için bir sürü bahane buluyordu. Elimden geldiğince
ilgileniyor, çalışma şevki kazanması için çabalıyordum. Ancak hiçbir gelişme yoktu.
Adeta inatla okuma-yazma öğrenmemeye çalışıyor gibiydi. Öğretmenliğin
kazandırdığı bütün deneyimlerimi kullanıyor, hiçbirinin işe
yaramadığını gördükçe telaşım artıyordu.
Kızımdan bir yaş küçük oğlum ve henüz yedi aylık bebeğimden
çalabildiğim her dakikayı kızıma ayırıyor, ancak öğretmeniyle her
konuştuğumda büyük bir düş kırıklığı ile eve dönüyordum. 'Kızım acaba
geri zekâlı mı' diye düşündüğüm oluyor, bu düşünceler yüzünden beynimin
zonklamasını geçirmek için iki, üç tane ağrı kesici almak zorunda kalıyordum.
O soğuk mart akşamında, sönmeye yüz tutmuş sobanın yanında, kızıma
heceleri söktürebilmek için uğraşırken, onun ilgisizliği kalan son sabrımı da tüketti. Ayların birikimiyle kızı mı omuzlarından tutup,
silktim ve minicik yanağına hatırladıkça utandığım' bir tokat attım. Yanağı kıpkırmızı oldu. Şaşkın ama kızgın baktı. Ağlamamak için
minik dudaklarını sürekli büküyor, bakışları kalbimin ötelerine doğru ok gibi
ilerliyordu.
Sessizliği bozan ben oldum.
"Neden?
Nazlıhan neden? Niçin okumayı öğrenmek için gayret
göstermiyorsun? Sen aptal değilsin. Neden kendine aptalmışsın gibi davranılmasına izin veriyorsun?"
Bir an durdu, sonra sesinin bütün yırtıcılığı ve kiniyle, "Çünkü
ben okumak istemiyorum" diye haykırdı. Kulaklarıma inanamıyordum.
Yüksek tahsil yapıp, iyi bir geleceği olacağını düşlediğim biricik kızım, benim,
ben öğretmen Emine Özgenç'in kızı "Okumak istemiyorum" diye
bağırıyordu.
Hayal kırıklığı ve şaşkınlık içerisinde "Neden?" diye sorabildim. "Çünkü ben senin gibi okuyup, öğretmen olup, çocuklarımı evde yalnız
bırakıp işe gitmeyeceğim, Çalışmayacağım, Ben sadece anne
olacağım."
Kızım konuşmuyor, adeta beni tokatlıyordu. Başım dönüyor, gözüm
kararıyor, bu sözlerin gerçekten kızıma mı ait olduğunu anlamaya
çalışıyordum. Evet, bu sözleri bana yedi yaşındaki kızım
söylüyordu.
"İnsan şimdi bayılmaz da ne zaman bayılır" diye düşündüm. Sanki birden, gözlerimin önünde bir sinema perdesi açıldı ve acı bir film
oynamaya başladı. Yozgat'ın Nohutlu Tepesi'nde, o her çıkışımda hiç
bitmeyeceğini düşündüğüm yokuşun başındaki bir türlü ısıtamadığım evi
hatırladım.
12 Eylül sonrası, eşimin (birçok insana yapıldığı gibi) hiç
anlayamadığım bir tarzda ve sebepsizce tutuklanıp cezaevine
götürülüşü. Aylarca tutuklu olduğu halde mahkemenin bir türlü başlamayışı.
Yıllarca süren ve benim, eşimin neden tutuklandığını beraat ettikten sonra
bile anlamadığım mahkemeler. Bakamadığım için dokuz aylık oğlumu Samsun’a, anneme bırakmam. Bakıcı ve anaokulu masraflarını karşılayamadığım için, iki yaşındaki kızımı her gün çalıştığım liseye götürüşüm. Yavrumun öğretmenler odasında koltuklarda uyuyuşu. Uykusunun en derin yerinde çalan teneffüs ziliyle yavrumun fırlayıp koltuklara oturuşu. Sonra müdürün beni çağırıp, -"Bak Emine Hanım, biliyorum zor durumdasın ama seni gören herkes çocuğunu okula getirmeye başladı. -Burası çocuk yuvası değil
ki. Bir daha kızını okula getirme" deyişi. O günden sonra iki buçuk yaşındaki kızımı o koskoca, o sopsoğuk evde, yalnız başına bırakıp, dönene kadar kızımı koruması için Allah'a yalvarışlarım. Acıkır ve susar diye etrafa bıraktığım su bardakları ve yiyecekler. Her akşam eve döndüğümde yavrumu bir köşede battaniyenin altında büzüşmüş buluşum.
-"Yavrum, iyi misin? Korktun mu?" diye sorunca, -"Korktum, ağladım, ağladım, yoruldum, sustum, sonra yine ağladım" diyerek boynuma
sarılışı. Bir film şeridi gibi geçiyordu gözlerimin önünden. Bir türlü filmin sonu
gelmiyordu. Nisan sonlarına doğru bir öğle paydosunda eve gelmiş ve zili çalmak zorunda kalmıştım.
O sabah telaşla çıkarken anahtarı evde unutmuştum. Ama çok dert
etmemiştim. Nasılsa kızım evdeydi. Kapıyı açardı. Ama açmadı.
Açmadığı gibi sesinin bütün gücüyle "Anne" diyerek ağlıyordu. "Kızım, ben
annenim, aç kapıyı" dedikçe o "Hayır sen annem değilsin. Sen kurtsun. Beni yiyeceksin" diye feryat ediyordu. Ne söyledimse inandıramadım. Dinlediği bir masaldan etkilenmişti besbelli. Yavrum, minik yavrum korkuyor ve ağlıyordu. Yarım saat uğraşmış, ikna edememiştim.
Yapacağım tek şey vardı. Bir şekilde içeri girmek. Ama nasıl? Kapıyı
kıracak gücüm yoktu. Nohutlu Tepesi'nde çilingir ne gezerdi. İçerde yavrum
feryat figan ağlıyordu.
Neden sonra alt kata inmeyi düşündüm. Kapıyı açan komşuma bir yandan
olayları anlatıyor, bir yandan balkona doğru koşuyordum. Bir sandalye
bulup balkona yerleştirdim ve üst kattaki evimin balkonuna
ulaştım. Ben,153 santimlik ufak tefek kadın, bir sandalye yardımıyla nasıl olup üç metrelik tırmanışı gerçekleştirerek, üçüncü kattaki evimin
balkonuna ulaştım. Hala anlamış değilim. Sanki görünmeyen bir el beni yukarı çekti.
Balkonun kapısı pek sağlam olmadığından, kilidi kolayca açıp içeri
koştum. Kızım kapının dibine oturmuş, başını bacaklarının arasına
sıkıştırmış ağlıyordu. Sarıldım, sarıldım, sarıldım... Göz
yaşlarım onunkiyle karıştı. Koynuma büzüldü. Sadece "Annem, anneciğim, kurt beni yiyecekti" diyebiliyordu. O gün öğleden sonraki ilk dersimi
kaçırdım. Müdürün ikazına rağmen kızımı sınıfıma götürdüm. Önce müdür
muavini, sonra müdür tarafından azarlandım ama hiç cevap vermedim.
Sadece göz pınarlarımda iki damla yaş belirdi. Ve o yaşlar müdürün birden susup özür dilemesine sebep oldu.
Evet, bu acı film bitecek gibi değil. Kızımın sesiyle irkildim.
"Ben okumayacağım. Anne olacağım diye feryat ediyordu. Feryat
etmiyor sanki beni tokatlıyordu. Ona iyi bir anne olamadığımı ve bundan
duyduğu rahatsızlığı bu sözlerle haykırıyordu yüzüme. Hayatımın hiçbir
anında böylesine bir acı yaşamamıştım. Hiçbir söz yüreğimi ve belleğimi
böylesine hırpalamamıştı.
Kızımın kestane rengi saçlarını okşadım. Tokadımla kızaran
yanağını öptüm. Başını göğsüme bastırdım. Onun hafızasında yer eden bütün acıları silmek istiyordum. En doğru, en eğitici sözleri bulmalıydım. Ama nasıl?..
Bu allak bullak beyinle nasıl?
Öğlece ne kadar kaldık bilemiyorum. Bir ara konuşacak gücü
bulabildim.
"Kızım, her okuyan kadın çalışmak zorunda değildir. Sen iyi bir
anne olmak istiyorsun. Ben de iyi bir anne olmanı istiyorum. Ancak,
okursan, bilgili olursan, iyi bir anne olabilirsin. Çalışmak zorunda
değilsin ki. Sen de evde çocuklarına bakar, onlara okuma yazma öğretirsin" diye devam eden birçok cümle sıraladım peş peşe. Kızım ikna olmuş görünüyordu. Ertesi gün okuldan geldiğinde onu masanın başında Cin Ali kitabını okurken buldum. Kızım, okuyup yazmayı aylar önce öğrenmiş fakat ısrarla herkesten saklamıştı.
Öğretmeni şaşkındı. "Nasıl olur da bir çocuk, bir günde bu kadar
ilerleme kaydedebilir?" diye soruyordu. Bu sorunun cevabı öyle
uzun ve anlaşılması öyle güçtü ki... O an susmak, en güzel cevaptı çünkü
bu sorunun cevabını ancak ben ve Nazlıhan anlayabilirdik.
Şimdi kızım, Gazi Üniversitesi'nde işletme okuyor. Anadilini çok iyi
okuyup, yazdığı gibi iyi derecede İngilizce de biliyor. En önemlisi
bir kadının hangi şartlarda olursa olsun çalışması ve ekonomik özgürlüğünü
elde etmesi gerektiğine inanıyor. En güzeli de her fırsatta "Canım annem diye sarılıp yanaklarımdan öpüyor. Ben de onun, daha önce "o utandığım
tokatla" kızarttığım yanağından öpmeye özen gösteriyorum.
Emine Özgenç

Çevrimdışı kartal_33

  • Yeni Üye
  • 7
  • 0
  • 7
  • 0
# 13 Ara 2008 18:52:06
Çok Duygulandım Teşekkür Ederim

Çevrimdışı aydost

  • Uzman Üye
  • *****
  • 265
  • 80
  • 265
  • 80
# 13 Ara 2008 21:03:29
kardelen hocam yazdığınız hikaye beni çok duygulandırdı. ağlayarak okudum .teşekkürler

Çevrimdışı erdemc28

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.985
  • 443
  • 1.985
  • 443
# 13 Ara 2008 21:05:13
sedmoon hocam paylaşım için teşekkür ederim...

Çevrimdışı reng63

  • Uzman Üye
  • *****
  • 386
  • 293
  • 386
  • 293
# 13 Ara 2008 21:41:02
Çok duygulandım.Bizler de Emine öğretmen kadar olmasa da aynı sıkıntıları çektik .Okurken hani derler ya'' burnumun direği sızladı ''gerçekten sızladı. Teşekkürler öğretmenim.

Çevrimdışı güneşİM84

  • Uzman Üye
  • *****
  • 836
  • 711
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 836
  • 711
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 13 Ara 2008 22:40:46
ne kadar  ibret verici  bir hikaye... çalışan anne olmak beni çok korkutuyor bazen....

Çevrimdışı AlperenAlp

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 409
  • 1.152
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 409
  • 1.152
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 13 Ara 2008 22:48:51
Mrhaba égülbeyaz" ın okuduğu o şiiri nasıl alıp da öğrencilerimize de dinletebiliriz.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK