iç'miş insan...tüm dış'lardan azade...zaman da dahil olmak üzere her şeyi dışarıda bırakarak...geçişlerin en zoru, en çetrefillisiymiş içinden geçmek...kendinden geçmekten bile zormuş ki, kendinden geçmeye kadar olan her yol sadece içinden geçilerek aşılabilirmiş... içinden geçerken, farkında olmadan dışından/yanından/önünden/ardından da geçiyormuş insan... sonra bir de bakıyormuş ki sadece içi kalmış... içe düşmüş/içi düşürmüş/içi açmış/içi kapamış/içi yanmış/içi sönmüş/içi konuşmuş/içi susmuş... sonra ortaya çıkmış ki iç'miş insan ve her şey oradaymış... iç'lenmeden ne bilir, ne de bilinirmiş...önce yumulup sıkılan, sonra açılan bir avuç-cukmuş meğer... hep açık kalsa yanar, hep kapalı kalsa donar... ondan, önce yumulur/sıkılır, sonra açılır/saçılırmış...ondan dolayı içimiz geçmeden içimizden geçmek gerekmiş...
Ne anlatmak istediğinizi anladım saygıdeğer hocam ancak , iç -dış olayında itidalli /ölçülü/dengeli olmak gerektiği düşüncesindeyim ne dıştan ne içten soyutlanmak